Çökelek ve çilek reçeli derken...
Alışılmışı aramak, alışık olmadığımızı özlemek nasıl bir duygu? Günümüz dünyasının ikiyüzlü beğeni kriterlerinin temelinde yatıyor bu. Alıştığımızı cepte teklik gibi görüp, onun üzerine hiç beklemediğimiz hoşluklarla şımartılmak istiyoruz! Bunu o kadar çok yapıyoruz ki… Her ne kadar belirleyici unsur sosyal statü ve kültürel farklılıklarsa da, temelde çok şey beklentisi içinde boğulan varlıklar olduk. Her yeni edinim bir başka yeniyi özletir hale geldi, nedir bu sizce?
Doyumsuzluk, zor beğeni, aç gözlülük gibi tanımlarla sınırlayabilir miyiz bu halimizi? Kuşkusuz o ki; İnsanın doğasındaki “daha” beklentisini hazmedebilmek kolay bir şey değil. “Yetinmek” kavramı, aşağı düzeyde bir varoluş biçimi olarak geçiyor kayıtlarımıza ki bunun böyle olmadığını kim iddia edebilir! Belki ilk bakışın olumlama ya da olumsuzlama olacağına karar verdiğimiz o ilk başlangıç noktasında dönüyor tüm bu olup bitenler. En başta nasıl başlarsak öyle gider ya her şey; sürpriz dediğimiz “hoşnutluluk” hep kötücül başlangıçların sonundaki vahadır biraz.
Bütün olumlu duygu ve davranış biçimlerinizle girdiğiniz bir ortam, durum ya da yemek sofrası az sonra peş peşe gelen can sıkıcı aksiliklerle dibe çökertebilir sizi. Ne kadar olumlu başlamış olursanız olun, kendinizi sıkıntılı duyguların içinde cebelleşirken bulduğunuz olmaz mı? Olur elbet, bütün bu insanca halleri öyle çok yaşarız ki bir süre sonra kanıksamış oluruz. “Yaşam bu, yaşam böyle bir şey” demeye başlarız! Sahiden, büyük heveslerle gidilen tatilin o yüksek beklentisiyle, giderek pes eden beğeni çizginizin zikzakları mıdır yaşam?
Tatil zamanı tatil yörelerinin mutfaklarıdır tek derdimiz! Mutfakları, yatakları, sineği böceği, bozuk kapı kolları, klozetleri, sıcak-soğuk suları ama ille de sabah kahvaltısındaki kuş sütü eksik mavi boncuğu! Akdeniz ve Ege’de, keskin keçi peyniri kokusunun çömleklerde demlenerek başka bir havaya sokulduğu çökelekli yöresel bir kahvaltı düşlemek niye imkansız olsun? Yine, minik ve kokulu dağ çileklerinden yapılmış ev tipi bir reçele kim hayır diyebilir, velev ki çilekler eşek kadar büyük olmasın! Fark yarat yeter ki… İyi de bu defa diğer o alışılmış şeyler göze batmaya başlıyor; Yumurtalar niye hep tek tip, börekler niye hep peynirli ya da gözleme, krep vs. hep vasat… Ah bu beğenilerimiz! Alışık olduğumuz her şeyin bir iki basamak ötesini hedefleyerek yaklaşıyoruz yeni olan her şeye.
İnsanoğlu da bir garip, her gün aynı tip kahvaltıyı, aynı şekilde yapmaktan sıkılmaz da; yeni bir şeyler beklentisiyle gittiği tatilden alem-i cihan kahvaltılar bekler! Diyorum ya; beklentilerimiz, alışkanlıklarımız ve bunların biraz ötesinde gerçekleşiyor her şey. Tekrara girmek sıkıyor mu ne!
www.ascifok.com
|