
Tuncay ARSLAN
BALYA’DA SEMAHA DURMAK
Otobüsün içinde gençler türküler söylüyorlardı. Acı ile yoÄŸrulmuÅŸ türküleri; bizler ses ile katılmasak da gönlümüzden mırıldanıyorduk türkülerimizi. Onlar da Sivas’a giderken türkü söylüyorlardı; sevinç, mutluluk, biraz da keyif türkülerini. Oraya dostluÄŸu, kardeÅŸliÄŸi, sevgiyi, sevecenliÄŸi, aydınlığı, insanlığı taşıyorlardı. Her yaÅŸtandılar; gün görmüş olanlar ve daha açılmamış tomurcuklar vardı.
Balya’ya biz vefayı, saygıyı, unutulmamayı, unutturmamayı götürüyorduk. Ve giderken acı türküler bizi eÅŸlik ediyordu.
Ve sıcaktı her şey; yollar sıcaktı, gökyüzü sıcaktı, ağaçlar, otlar, taşıtlar sıcaktı; bizler sıcaktık. Ama yakmayan bir sıcaklıktı bizimkisi, katletmeyen, düşmanca olmayan, bereket ve sevgi doğuran bir sıcaklıktı.
İvrindi yolunda sardık vadilere, dağlara. Kıvrıla kıvrıla çıktık doruklara. Yollar genişletiliyor, ağaçlar, otlar, çiçekler, dereler, zeytinler, kuşlar, böcekler yok ediliyordu. Yol boyu homurdanarak çalışan makineler; ekmeğini kazanmak için bu zor koşullarda çalışan işçiler vardı. Bir de kendilerini bir an önce sahillere atmak için yarışan envai çeşit otomobiller, otobüsler, minibüsler.
BaÄŸarası Alevi Kültür DerneÄŸi yöneticilerinden arkadaşım İsmail ÇELİK “Hoca seninle Balya’ya gideceÄŸiz.” dediÄŸinde olumlu yanıt vermiÅŸtim. Ama niye gideceÄŸimizi o da bilmiyordu, ben de bilmiyordum.
Pir Sultan Abdal Kültür DerneÄŸi’nin İzmir ÅŸubeleri (Yamanlar, Buca, Helvacı) ve Balıkesir Pir Sultan Abdal Kültür DerneÄŸi her yıl Balya’ya Sivas Madımak Oteli’nde katledilen İnci Türk’ü ziyarete gidiyorlarmış. Hayatının baharında hunlarca katledilen öğretmen kızı İnci Türk’ü ziyarete…
Balya yoluna saptığımızda, yol iyice daraldı ve bakımsızlaÅŸtı. DaÄŸlar kendini iyice göstermeye baÅŸladı. Issızdı buralar, ıpıssızdı; yollar, köyler, gökyüzü, aÄŸaçlar, kuÅŸlar ıssızdı. Belki biz öyle duyuyorduk. Sivas’taki “ıssızlığın ortasında” gibiydi. Yılan gibi kıvrılan yolları aÅŸarak tepelerin arasındaki Balya’ya ulaÅŸtık. Dostlar karşıladı bizi belediyenin önünde. Tanıştık İnci’nin annesi ile, babası ile. Biraz boÅŸluk, biraz hüzün vardı içimizde. DeÄŸer veren ve unutmayan, unutturmamaya gelen bir topluluk ile pankartlarımızla, sessizce mezarlığa yöneldik. Gün pazardı. Yayla gibi bir yerde olmamıza raÄŸmen bunalıyorduk. Kahvelerde ve dükkan önlerinde tek tük insanlar boÅŸ gözlerle bakıyordu bize. Tepkisizdiler. Yolun yokuÅŸluÄŸu, havanın sıcaklığı ve büyüklerimizi düşünerek sükunet içinde ham yoldan yavaÅŸ yavaÅŸ ulaÅŸtık İnci Türk’e. Mezarlığın kenarında dik bir yamaçta derin bir vadiye bakıyordu İnci Türk. Çok yalın bir mezarda ebedi uykusunda yürek daÄŸlıyordu.
Çiçekler bırakıldı mezarına. KonuÅŸmalar yapıldı. Lanet edildi o güne. Onlarca deÄŸerimizi katledenlere lanet yaÄŸdı. İçimizi burkan bir hüzünle O’na O’nun gibi olanlara bir nebze de olsa borcumuzu ödüyorduk. Yılda bir kez de olsa anıyorduk onları. Unutmuyorduk.
Sazlar çalındı. DeyiÅŸler, türküler söylendi İnciyle birlikte. Gençler semaha durdular mezarı başında, Balya’da. GözyaÅŸlarımızı göstermeden akıttık içimize.
Kollarımız sardı İnci Türk’ü. Aldık O’nu koyduk kalbimizin en ulaşılmaz bir yerine. Kirli eller artık O’na ulaÅŸmasın, O sadece bizde kalsın, diye. Bizim temiz kalplerimiz. O’nunla ve O’nun gibi olanlarla bir kez daha gururla attı. Biz onlarla mutluyuz ve bundan sonrada İnci ve İnci gibi olanlarla mutlu olacağız. Sadece bizle deÄŸil; ülkemiz, hatta dünyamız onlarla- bedel ödeyen insanlarla mutlu olacak, daha da özgürleÅŸecek..
Tuncay ARSLAN
"Tuncay ARSLAN" bütün yazıları için tıklayın...
Otobüsün içinde gençler türküler söylüyorlardı. Acı ile yoÄŸrulmuÅŸ türküleri; bizler ses ile katılmasak da gönlümüzden mırıldanıyorduk türkülerimizi. Onlar da Sivas’a giderken türkü söylüyorlardı; sevinç, mutluluk, biraz da keyif türkülerini. Oraya dostluÄŸu, kardeÅŸliÄŸi, sevgiyi, sevecenliÄŸi, aydınlığı, insanlığı taşıyorlardı. Her yaÅŸtandılar; gün görmüş olanlar ve daha açılmamış tomurcuklar vardı.
Balya’ya biz vefayı, saygıyı, unutulmamayı, unutturmamayı götürüyorduk. Ve giderken acı türküler bizi eÅŸlik ediyordu.
Ve sıcaktı her şey; yollar sıcaktı, gökyüzü sıcaktı, ağaçlar, otlar, taşıtlar sıcaktı; bizler sıcaktık. Ama yakmayan bir sıcaklıktı bizimkisi, katletmeyen, düşmanca olmayan, bereket ve sevgi doğuran bir sıcaklıktı.
İvrindi yolunda sardık vadilere, dağlara. Kıvrıla kıvrıla çıktık doruklara. Yollar genişletiliyor, ağaçlar, otlar, çiçekler, dereler, zeytinler, kuşlar, böcekler yok ediliyordu. Yol boyu homurdanarak çalışan makineler; ekmeğini kazanmak için bu zor koşullarda çalışan işçiler vardı. Bir de kendilerini bir an önce sahillere atmak için yarışan envai çeşit otomobiller, otobüsler, minibüsler.
BaÄŸarası Alevi Kültür DerneÄŸi yöneticilerinden arkadaşım İsmail ÇELİK “Hoca seninle Balya’ya gideceÄŸiz.” dediÄŸinde olumlu yanıt vermiÅŸtim. Ama niye gideceÄŸimizi o da bilmiyordu, ben de bilmiyordum.
Pir Sultan Abdal Kültür DerneÄŸi’nin İzmir ÅŸubeleri (Yamanlar, Buca, Helvacı) ve Balıkesir Pir Sultan Abdal Kültür DerneÄŸi her yıl Balya’ya Sivas Madımak Oteli’nde katledilen İnci Türk’ü ziyarete gidiyorlarmış. Hayatının baharında hunlarca katledilen öğretmen kızı İnci Türk’ü ziyarete…
Balya yoluna saptığımızda, yol iyice daraldı ve bakımsızlaÅŸtı. DaÄŸlar kendini iyice göstermeye baÅŸladı. Issızdı buralar, ıpıssızdı; yollar, köyler, gökyüzü, aÄŸaçlar, kuÅŸlar ıssızdı. Belki biz öyle duyuyorduk. Sivas’taki “ıssızlığın ortasında” gibiydi. Yılan gibi kıvrılan yolları aÅŸarak tepelerin arasındaki Balya’ya ulaÅŸtık. Dostlar karşıladı bizi belediyenin önünde. Tanıştık İnci’nin annesi ile, babası ile. Biraz boÅŸluk, biraz hüzün vardı içimizde. DeÄŸer veren ve unutmayan, unutturmamaya gelen bir topluluk ile pankartlarımızla, sessizce mezarlığa yöneldik. Gün pazardı. Yayla gibi bir yerde olmamıza raÄŸmen bunalıyorduk. Kahvelerde ve dükkan önlerinde tek tük insanlar boÅŸ gözlerle bakıyordu bize. Tepkisizdiler. Yolun yokuÅŸluÄŸu, havanın sıcaklığı ve büyüklerimizi düşünerek sükunet içinde ham yoldan yavaÅŸ yavaÅŸ ulaÅŸtık İnci Türk’e. Mezarlığın kenarında dik bir yamaçta derin bir vadiye bakıyordu İnci Türk. Çok yalın bir mezarda ebedi uykusunda yürek daÄŸlıyordu.
Çiçekler bırakıldı mezarına. KonuÅŸmalar yapıldı. Lanet edildi o güne. Onlarca deÄŸerimizi katledenlere lanet yaÄŸdı. İçimizi burkan bir hüzünle O’na O’nun gibi olanlara bir nebze de olsa borcumuzu ödüyorduk. Yılda bir kez de olsa anıyorduk onları. Unutmuyorduk.
Sazlar çalındı. DeyiÅŸler, türküler söylendi İnciyle birlikte. Gençler semaha durdular mezarı başında, Balya’da. GözyaÅŸlarımızı göstermeden akıttık içimize.
Kollarımız sardı İnci Türk’ü. Aldık O’nu koyduk kalbimizin en ulaşılmaz bir yerine. Kirli eller artık O’na ulaÅŸmasın, O sadece bizde kalsın, diye. Bizim temiz kalplerimiz. O’nunla ve O’nun gibi olanlarla bir kez daha gururla attı. Biz onlarla mutluyuz ve bundan sonrada İnci ve İnci gibi olanlarla mutlu olacağız. Sadece bizle deÄŸil; ülkemiz, hatta dünyamız onlarla- bedel ödeyen insanlarla mutlu olacak, daha da özgürleÅŸecek..
Tuncay ARSLAN
"Tuncay ARSLAN" bütün yazıları için tıklayın...