YAŞ HALLERİ...
Bebeklikten sonraki yıllar, anne babanın akrabanın, aile dostlarının bizi sevgi ile yoğurduğu yıllar... en çok ihtiyacımız olan şeydir verilen.. ninniler, agular, oyun parkları, renkli oyuncaklar, cici çocuk kaka çocuk yakıştırmaları, "söyle bakayım, büyüyünce ne olacaksın..?" soruları.. zorla oturulan berber koltukları, şakakları acıtan tel tokalar, şirinlik yarışında süslü püslü elbiseler.. daha neler neler.. Azıcık itiraz mı ettiniz? "Bak şu konuşana..", durun bakalım daha büyümediniz...
Her yaşın ayrı bir güzelliği var.. yaşarken farkına vardığımız, varamadığımız.. hadi gelin, biraz hayal kuralım.. zaman içinde bir yolculuğa çıkalım.. hatırladıklarımı siz de hatırlayacak mısınız bakalım.. siz de sizin yaşlarınızın binbir hallerini anacaksınız umarım..
10 yaşında: Kız ya da erkek olduğunuzun ayrımına iyice varırsınız... erkek çocuklar heyecanlarından utangaç veya öfkeli, kız çocuklarından kaçarlar ya da suçlarlar onları, bilmeden niye suçladıklarını... kızlar da şaşkın, gülüşürler oğlan çocuklarının huysuz hallerine... okul, ev, oyun üçgeni bir yaşamdan daha büyük bir dünyanın farkına varılır.. pek aldırılmasa da, korkular girer bilinçaltına.. erkekler kızlar gruplaşır, bizden olan olmayan ayrımı yaşanır.. "hayır.. olmaz.. sana ne, bana ne" kelimeleri sık sık gelir dillere kulaklara.. "kim" olunduğu bilinmeden "ben" olmanın savaşı verilir, hayranlıkla izlenir abiler, ablalar.. bir dilektir, "ah ben de 20 yaşında olsam..", bir derttir çoğu zaman..
20 yaşında : istediğiniz yaşa gelmişsinizdir, ama zaman sizi hep bu yaşta tutacağına söz vermez.. şaşarsınız zamanın böyle çabuk akıp gidişine.. özlemini çektiğiniz yaşın biraz özgürlük dışında pek bir şey vaat etmediğini, tam aksine geleceğe dair taleplerle hıncahınç yüklü olduğunu hisseder, telaşlanırsınız.. ne olacağım paniği, ben de mi öyle olacağım endişesi zihinleri doldurmaya başlar.. havalanan gönlünüz nereye konacağı kararsız, her duyduğunuz aklınıza kaydolur gerçek sanırsınız umarsız.. bedeninizdir aklınız fikriniz.. saçınız poponuz, göbeğiniz, memeniz.. zannedersiniz hayat boyunuzdan büyük, hiç yaşamadan bilmeden.. beğenmezsiniz dünyanın halini, çıkamazsınız bazen işin içinden, anlamsız gelir sizden önce yaşayanların ne yaptığı, nasıl bir dünya bıraktığı.. her işi vurursunuz deliliğe, bilmeden deli olmak için çok akıllı olmak gerektiğini..
30 yaşında : Yaş yaklaştıkça yolun yarısına, dikkat kesilirsiniz anne baba sözlerine.. yaşayamadıklarınızdan duyduğunuz pişmanlıktır, onların övünçle anlattığı yaşadıkları.. derin bir düşüncedir alır, pişmanlık dolu yıllar mı olacaktır yıllar sonra dönüp bugüne baktığınızda.. Olgunluğun toprağına ayak bastınız bir kere, ne çare dönüş yok.." yaş 35 yolun yarısıdır artık... Dante gibi ortasındayız ömrün" dizeleri siner zihninizin kuytularına.. Bu yaşlarda her yaşanan sorgu, her şey kuşku.. gözünüzde büyür, çok uzun görünür hayat yolu.. geç kalmadan telafi etmektir geçmişten alınanların dersi..
40 yaşında : Kotlar dar gelmeye, ceketlerin düğmeleri kapanmamaya başlar.. 3-5 kilodur dert, kolay dersiniz.. aklınıza gelmez bile nasıl aldığınız.. düğünlere koşarsınız sevdiklerinizin mürüvvetini görmeye, cenazelere sürürsünüz ayaklarınızı, son görevi yapmaya dönmeyecek nineye dedeye, halaya, amcaya.. tararken dökülen saçlarınız tel tel tarakta fırçada.. ak düşer saçlarınıza şakaklardan.. "yaşlanıyorum" dersiniz içinizden, kabullenirsiniz hayıflanarak.. gazetelerin dergilerin ilk okunan sayfalarıdır, diyetler, sağlıklı beslenme ve güzellik reçeteleri.. tek kişilik bir paniktir bu.. gençlik yıllarına dönmek, kayıp giden zamanı dondurmak istersiniz..
50 yaşında : Öfkelenmemeyi, darılınca kırılınca küsmemeyi öğrenirsiniz.. aldığınız kilolar mı? Ne gam? "Bir dirhem et bin ayıp örter" dersiniz.. anılardır, ah o acı tatlı anılar, saçlardaki beyazlar, göz kenarlarındaki kırışıklar.. Kedilerle köpeklerle konuşmaya başlarsınız... "gel kızım.. n'aber evlat".. bazen dank eder, "şimdiki aklım olsaydı" dersiniz.. 20'lerde ezberlediğiniz gibi değilmiş hayat.. çekersiniz bir sünger hepsine.. "yeniden merhaba" dersiniz her sabah yeniden açar gibi gülünüze.. atarsınız sırtınızdan gamı kederi, bazen atamazsınız, atacağım der, inanırsınız, inandırırsınız kendinizi..
60 yaşında : Hatıralar kıymete biner, dillenir eşe dosta her fırsatta.. eski dostlar, unutulmaz eski dostlar.. her sohbette döner dolaşır laf, gelir şekere, tansiyona, kolestrola.. "hanımcığım, gel gidelim ömrümüzün sonbaharında Bodrum'a.. izin verir misin akşamdan akşama iki tek atmam..", kızlar, oğlanlar evlenir... torundur en sevgili, can yoldaşı anılarınıza... yumuk yumuk elleri uyur koynunuzda.. dönüp bakarsınız tüm yaşamınıza... ne kadar mutlu, o kadar buruk..
70 yaşında : Etrafınızda dönüp dolanan yaşama sükunet, her canlıya, her yaratılmışa merhamet ve taa derinlerden gelen iyilikler, iyiliğini istemeler.. tüm yaşanan yılların mutluluğudur aslında "bu günleri de gördük.. şükürler olsun" demeler.. dünyanın haline tevekkül ve hoşgörü büyür ruhunuzda, yüreğinizde.. muzipçe gülersiniz sizi kızdırdıklarında.. "görecekler onlar da.." der geçersiniz.. ölüm kaygısının üstünü örtersiniz bir öbür dünya inancı ile.. ne zaman, nerede umursamazsınız bile bundan sonra, inanırsınız kendinizce bir cennet mekan telaşına... hepsi buymuş meğer dersiniz.. altı üstü bir karış toprak.. umulmadık zamanlarda şaşırır ve şaşırtırcasına sarılırsınız hayata, "ya işte, hayat dediğin.." diye başlayan cümleler kurarsınız, ağzınızın içine baka baka sizi dinleyenlere..
80 yaşında : Adınız "Maşallah"tır bu yaşa vardığınızda.. hele bi'de ne dediğinizi biliyor, ne dediklerini anlıyorsanız.. eliniz ayağınız tutuyor, yiyip içiyorsanız kendi başınıza.. dün yediğiniz yemeğin tadı, adı kalıyorsa damağınızda, dimağınızda.. arkadaşlarınızın ismini unutmuyorsanız, Sabri'ye Selami, Müzeyyen'e Nebahat demiyorsanız.. 80 yıldır "eğil" dediğinizde eğilen, "çömel" dediğinizde çömelen dizleriniz hala isyan etmemiş, itaatkarsalar size.. eh, koskoca bir 80 yıldır sizi taşıyan ayaklarınız artık biraz olsun yorgun.. bitap düşmüş, öfleye püfleye taşıyorlarsa sizi hala.. sizin adınız "Maşallah", ne mutlu yaşadıklarınıza..
|