
Tarık Dursun K.
Foça’nın keyfi en bey ÅŸarabı
“Bu “evvel eski”, ne kadar eski?” diye sordum.
Esmer mi, yoksa yanık buÄŸday mı olduÄŸunu bir türlü çıkaramadığım (çünkü saçı sakalı birbirine karışmış, saç tıraşının da vakti çoktan geçmiÅŸti) “Zeytin Home”cu Hakan Barçın, ‘avuç içi’ kadarlık dükkanda ayakaltı olmamak için olaÄŸandışı bir çaba harcayan küçük oÄŸlunu sıkı göz hapsinde tutmayı sürdürerek:
“Foça’yı Foça yapanlar kadar eski yani” dedi. “VarsayabildiÄŸiniz kadar eski çaÄŸlarda. Bu Foça ve çevresinde Anadolu insanına ait geçmiÅŸ sayısız uygarlıkların kökleri yatmaktadır. Foçalılar gemici demirini ve sonradan gelip kurdukları Fransa’nın Marsilya kentinde ilk kanalizasyonu hayata geçirmiÅŸlerdir.”
Genç Barçın’a göre, sıra dışı bir uygarlık için üç “ÅŸey”in sizde olması gerekiyordu: zeytin, incir ve üzüm. Üçü de bütün dünyada zenginlik getiren ürünlerdi. Ve Anadolu (özellikle de Batı Anadolu) bir bereket kaynağıydı. Yanı sıra deniz de (adeta kendiliÄŸinden) ulaşım ve taşıma kolaylığını saÄŸlamaktaydı.
Genç Barçın ne atadan çiftçi, ne köylük yerin “evladı”. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim elemanlığı görevlerinden bir güzel ayrılmış ve bu Foça’ya gelip demir atmışlar… Barçın’ın içtenlikle anlattıklarına bakılırsa, 1924 Türk – Yunan mübadelesinin ardından (ne olmuÅŸsa olmuÅŸ artık) üzüm baÄŸlarının sökülüp kütüklerinin götürülmesinden sonra geride ne kalmışsa onlara dört elle sarılıp “olay”a sil baÅŸtan baÅŸlamışlar. Kim kim? Barçın, eÅŸi, arkadaÅŸları; bir iki inanmış, hepsi o kadar.
Sonra peki? (İşin bu noktasında Volkan Albay, Avukat Rıfat ve Mimar Ercüment’in aynı konuda nasıl dehÅŸetengiz bir savaÅŸ verdikleri (ayrı bir yazıda vurgulanacaktır) unutulmamalıdır.)
BaÄŸarası’ndan “mübadele artığı”, yaÅŸlı ve üretkenliÄŸi tartışılır geçmiÅŸ zaman bağı almışlar. Gençlikleri, gözüpeklikleri ve sınırsız umutlarıyla kol kola (“Bu bölgenin ilk ÅŸaraplık bağını kurduk” dedi, anlattı Barçın. “Deneme ÅŸaraplarını yaptık. BaÅŸlangıç yıllarında Latin Amerika atasözündeki gibi ÅŸarabımız acıydı, ama bizimdi…”
Yetiştirdikleri Cabernet Sauvignon, antik çağdan beri varolan şarabı meşe fıçılarda dinlendiriliyormuş, keyfi en bey şarapta yokmuş. Öbür şaraplar; Sauvignon Blanc ve Misket de öyle, dediler. Yan gelmiş yatıyorlarmış, dünya umurlarında mıymış acaba? (Ben sanmıyorum, dedi Barçın ve çok güldü)
Barçın mutlu ve çok memnundu… Åžarap ekonomisi deÄŸil, güçsüzlüğü nedeniyle ekonomisinin varlığı bile sisler puslar içindeki Foça’ya umulan ve beklenen refahı Foça Karası ve Sauvignon ürünü ÅŸaraplar getirecek mi? Dünya pazarına girip çoktan yer tutmuÅŸ onca ülke marka karşısında mümkün mü bu!
Bu mutlu son salt dışarıdan gelen (ve büyük düşünmeye alışkın) öncüler tarafından dış dünyaya taşınacak?
İyi, güzel hoş da Foçalı hep tribünde mi oturacak, her şeye seyirci mi kalacak?
Tarık Dursun K.
"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...
“Bu “evvel eski”, ne kadar eski?” diye sordum.
Esmer mi, yoksa yanık buÄŸday mı olduÄŸunu bir türlü çıkaramadığım (çünkü saçı sakalı birbirine karışmış, saç tıraşının da vakti çoktan geçmiÅŸti) “Zeytin Home”cu Hakan Barçın, ‘avuç içi’ kadarlık dükkanda ayakaltı olmamak için olaÄŸandışı bir çaba harcayan küçük oÄŸlunu sıkı göz hapsinde tutmayı sürdürerek:
“Foça’yı Foça yapanlar kadar eski yani” dedi. “VarsayabildiÄŸiniz kadar eski çaÄŸlarda. Bu Foça ve çevresinde Anadolu insanına ait geçmiÅŸ sayısız uygarlıkların kökleri yatmaktadır. Foçalılar gemici demirini ve sonradan gelip kurdukları Fransa’nın Marsilya kentinde ilk kanalizasyonu hayata geçirmiÅŸlerdir.”
Genç Barçın’a göre, sıra dışı bir uygarlık için üç “ÅŸey”in sizde olması gerekiyordu: zeytin, incir ve üzüm. Üçü de bütün dünyada zenginlik getiren ürünlerdi. Ve Anadolu (özellikle de Batı Anadolu) bir bereket kaynağıydı. Yanı sıra deniz de (adeta kendiliÄŸinden) ulaşım ve taşıma kolaylığını saÄŸlamaktaydı.
Genç Barçın ne atadan çiftçi, ne köylük yerin “evladı”. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim elemanlığı görevlerinden bir güzel ayrılmış ve bu Foça’ya gelip demir atmışlar… Barçın’ın içtenlikle anlattıklarına bakılırsa, 1924 Türk – Yunan mübadelesinin ardından (ne olmuÅŸsa olmuÅŸ artık) üzüm baÄŸlarının sökülüp kütüklerinin götürülmesinden sonra geride ne kalmışsa onlara dört elle sarılıp “olay”a sil baÅŸtan baÅŸlamışlar. Kim kim? Barçın, eÅŸi, arkadaÅŸları; bir iki inanmış, hepsi o kadar.
Sonra peki? (İşin bu noktasında Volkan Albay, Avukat Rıfat ve Mimar Ercüment’in aynı konuda nasıl dehÅŸetengiz bir savaÅŸ verdikleri (ayrı bir yazıda vurgulanacaktır) unutulmamalıdır.)
BaÄŸarası’ndan “mübadele artığı”, yaÅŸlı ve üretkenliÄŸi tartışılır geçmiÅŸ zaman bağı almışlar. Gençlikleri, gözüpeklikleri ve sınırsız umutlarıyla kol kola (“Bu bölgenin ilk ÅŸaraplık bağını kurduk” dedi, anlattı Barçın. “Deneme ÅŸaraplarını yaptık. BaÅŸlangıç yıllarında Latin Amerika atasözündeki gibi ÅŸarabımız acıydı, ama bizimdi…”
Yetiştirdikleri Cabernet Sauvignon, antik çağdan beri varolan şarabı meşe fıçılarda dinlendiriliyormuş, keyfi en bey şarapta yokmuş. Öbür şaraplar; Sauvignon Blanc ve Misket de öyle, dediler. Yan gelmiş yatıyorlarmış, dünya umurlarında mıymış acaba? (Ben sanmıyorum, dedi Barçın ve çok güldü)
Barçın mutlu ve çok memnundu… Åžarap ekonomisi deÄŸil, güçsüzlüğü nedeniyle ekonomisinin varlığı bile sisler puslar içindeki Foça’ya umulan ve beklenen refahı Foça Karası ve Sauvignon ürünü ÅŸaraplar getirecek mi? Dünya pazarına girip çoktan yer tutmuÅŸ onca ülke marka karşısında mümkün mü bu!
Bu mutlu son salt dışarıdan gelen (ve büyük düşünmeye alışkın) öncüler tarafından dış dünyaya taşınacak?
İyi, güzel hoş da Foçalı hep tribünde mi oturacak, her şeye seyirci mi kalacak?
Tarık Dursun K.
"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...