FELSEFE KAVRAMI VE ANLAMI / Oğuz ÖZÜGÜL
Oğuz ÖZÜGÜL

Oğuz ÖZÜGÜL

FELSEFE KAVRAMI VE ANLAMI



“Felsefe” sözcüğünü duymamış hemen hemen hiç kimse yoktur. Ancak bu sözcükten ne anlaşılmaktadır? Felsefe, insana bir parça yüce, iddialı ve aynı zamanda kuÅŸkuyla bakılacak bir ÅŸey gibi görünür. Bunun nedeni, felsefenin ne anlama geldiÄŸini kolayca söyleyememektir. Gerçi Grekçeden kaynaklanan bu sözcük çeviriye göre, bilgeliÄŸin [sophia] dostu [philos] anlamına gelir, ama ne ifade ettiÄŸini anlamak pek kolay deÄŸildir.

Philos, gerçekten dost diye çevrilse de, aynı ÅŸekilde sevgi anlamını da taşır. Bu baÄŸlamda sevgiden kastedilen, insanın bir dostuna duyduÄŸu sevgidir. Felsefede ise insan, bilgiye ulaÅŸmak için doÄŸal bir istek hissettiÄŸi sürece bilgeliÄŸi sever, bilgelik sık sık hakikatle bir tutulur. Böylece felsefede bizatihi amaç olarak hakikat söz konusu olur. UlaÅŸmaya çalışmak ya da sevmek, dil açısından, insanın arzuladığı nesneye asla sahip olmaması anlamına gelir. İnsan, bir ÅŸeye sahip olmadığı ya da ulaÅŸamadığı için, özellikle onu elde etmeye uÄŸraşır. Platon, “Devlet”in 7. Kitabında, idealar öğretisine uygun olarak, mutlak hakikatin sadece ebedi idealar dünyasında bulunduÄŸunu ve bu yüzden duyular dünyasına ait bir varlık olarak insanın mutlak hakikati asla bulamayacağını söyler.

“Felsefe”, sözcük anlamına göre hakikate ulaÅŸma çabası diye tanımlandığı zaman, bu tanım felsefenin anlamına gönderme yapar. “Felsefe nedir?” sorusu da, arkasında hangi anlamın gizli olduÄŸu bilinmek istenirse, aslında bunu hedef alır. Anlam bakımından felsefe doÄŸal olarak hakikate ulaÅŸma iradesine sahip olmayı ifade eder. Buna göre felsefe tek sözcükle, düşüncelere ve mantıksal sonuçlara dayanarak bilgileri genelleÅŸtirmek demektir. Hakikati ararken hiçbir ÅŸey kesin deÄŸildir, hakikatlere kolayca güvenilmez, tersine, onlar sorgulanır. Platon, “Theaitetos” adlı eserinde şöyle der:

“ÅžaÅŸmak, hayret etmek bilgeliÄŸi gerçekten seven bir insanın ruh halidir, felsefenin baÅŸlangıcı da budur, baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.”*

Bu nedenle felsefe, formüle edilmiÅŸ bilginin gerçekten doÄŸru ve haklı olup olmadığını sorgular. Felsefe, her ÅŸeyin eleÅŸtirel olarak sorgulanması diye anlaşılmalıdır. Aristoteles de “Metafizik”in 1. Kitabında, felsefenin en sıradan ÅŸeylere hayret etmekle baÅŸladığını ifade eder:

“Åžimdi olduÄŸu gibi baÅŸlangıçta da insanları felsefe yapmaya iten ÅŸey ÅŸaÅŸmak, hayret etmek olmuÅŸtur.”**

Bugüne kadar felsefede kabaca üç ana model tespit etmek mümkündür. Felsefenin başlangıcında Miletoslu doğa felsefecileri, neyin var olduğu ve neyin var olmadığı sorunu üzerinde düşünmüşlerdir. Böylece varlık sorununu [ontoloji], felsefi düşüncenin ilk ana modeli diye görmek gerekir. Daha sonra tanrıların gerçekten mevcut olup olmadığını, algının ya da aklın gerçekten varolan şeyleri yansıtıp yansıtmadığını meydana çıkarmak için uğraşılmıştır.

Miletoslu doÄŸa felsefecilerin gözlemlerinin nesnesini varlık oluÅŸtururken, yeni dönemde Descartes ve Kant’la birlikte felsefenin merkezine bilgilenme yetisi ve özne sorunu geçmiÅŸtir. Her ikisi de, klasik AntikçaÄŸ düşünürleri Platon ile Aristoteles’ten etkilenmiÅŸtir. Felsefenin bu ikinci ana modeli, nesnelerin varlığı hakkında neyin ve bunun nasıl öğrenilebileceÄŸi sorununa eÄŸilmiÅŸtir. Descartesçi ego çerçevesinde giderek kuÅŸkuculuk ortaya çıkmıştır, buna göre, insanın kendisi dışında hiçbir ÅŸey tartışmasız gerçek diye ele alınamaz. KuÅŸkuculuk, Kant’ın “aÅŸkınlık felsefesi” ile birlikte, her bilimin temel aldığı genel geçer ifadelere yer açmıştır. Kant, mutlak nesnellik ya da kendinde nesne söz konusu olduÄŸu zaman bilgimizin sınırları olduÄŸunu göstermiÅŸtir.

Son dönemin felsefe modeli ise dil felsefesidir, bilgilerin en iyi şekilde nasıl aktarılacağıdır. Bilgilerin aktarılması, ister söz ister yazıyla olsun, genellikle dil üzerinden olur. Dil felsefesi, sözün ve yazının işleyiş tarzı, kavramların açıklanışı ve bunların en iyi şekilde karşı tarafa nasıl aktarıldığı gibi sorunlar üzerinde çalışır. Demek ki felsefe, dünyadaki şeyler üzerinde düşünmek ve sonra bunu mantıksal bir temele oturtarak aktarabilmek anlamına gelmektedir. Yalın bir deyişle, ilginç ve derli toplu bir düşünceyi dolambaçlı yollara sapmadan herkesin anlayacağı bir biçime sokabilmektir.

Bu üç ana model, felsefi düşüncenin tarihsel gelişimini oldukça iyi bir şekilde canlandırmaktadır. Hakikati aramak her zaman yeni sorunlara yol açar. Ama bu modeller, yani ontoloji, bilgi kuramı ve dil felsefesi felsefe için tipik birer model olarak kalır. Kendi yapıları içinde birbirine mantıksal olarak bağlıdır ve felsefenin ana sorunlarını yansıtırlar. Hakikat bu modelleri gerektirir, zira hakikate başka türlü ulaşılmaz. Bu durumda felsefeyi bilgeliğin başlangıcı olarak görmek gerekir.


* THEAİTETOS, Platon, S. 198, 155 d, çev. Macit Gökberk, Remzi Kitabevi, İst. 1986.
** METAFİZİK, 1. KİTAP, Aristoteles, S. 87, 982 b, çev. Ahmet Arslan, Ege Üniv. Ed. Fak. Yay. İzmir 1985.



Oğuz ÖZÜGÜL

oguzozugul@hotmail.com



15 Eylül 2011 Perşembe / 2870 okunma



"Oğuz ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...