PRENSESİN UYKUSU
Yönetmen- Senaryo/ Çağan Irmak
Oyuncular/ Çağlar Çorumlu (Aziz)
Sevinç Erbulak (Seçil)
Genco Erkal (İskender)
Alican Yücesoy (Neşet)
Şevval Başpınar (Gizem)
Filmde animasyonları, yaratıkları görünce “ne o masal mı izleyeceğiz?” diye “homurdanabiliriz” Hayır, bir masal değil. Ama masal özlemi çeken bir insan var bu filmde. Aziz.
O bir yetimhanede büyür. Ona uykudan önce, yatağında masal okuyanı olmamış. Ama çok güçlü bir hayal dünyası var. Bunu da çalıştığı Kütüphanedeki kitaplarla geliştirdiğini düşünebiliriz.
Koca Aziz, yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle çevresine mutluluk mu saçıyor? Hiç de öyle değil. Bazıları sinir oluyor gülümsemesine. Çünkü insanlar mutsuz. Hoşgörüsüz, bencil, sevgilerini kendilerine saklıyorlar. Seçil de öyle. Varsa yoksa kızı Gizem. Birlikte yaşama tutunmuşlar. Seçil bir yandan da haklı. Bir kötüye çatmış. Kaçıyor ondan. Belalım diyor onun için. Gerçekten bela gibi bir adam. İstenmediği halde kovalıyor onları. (Bu erkekler neden böyle?)
Gizem kavgaları, bağırışları duymaktan bıkar. Korkuyor. Kendi isteğiyle bir uykuya dalar. Ne zaman uyanacağını da o belirleyecek. Zavallı Seçil bir daha “kötü kaderin” tokadını yer. Tek dayanağı, her şeyi, onu yalnız bıraktı. Ancak yalnız değil. Şöyle bir sakince sağına soluna baksa ona yardım elini uzatan Aziz’i görecek.
Aziz’e bazen izleyici de şaşırıyor “bu zamanda böyle iyi bir insan nasıl olunur? Yönetmen de abartmış” diyoruz. Sonra “tam da bu zamanda iyilere ihtiyaç var” diye onaylıyoruz.
Aziz’in başka, önemli bir yeteneği daha var. Kaderi değiştirmek istiyor.
Bir şeyleri değiştirmedikten sonra “iyi olmak” neye yarar? Diye sorarım kendi kendime. Tam da bu sorunun cevabını bulduğum bu konuda yazılmış çok güzel bir yazıdan birkaç satır paylaşmak isterim. Ataol Behramoğlu “Cumartesi Yazılarında” iyi insanı tarif ediyor ve soruyor: “…iyi insanların varlığı, ne kadar çok sayıda olurlarsa olsunlar, dünyada, ülkemizde, herhangi bir insan topluluğunda, kötülüğün etkisinin azalması, onun ortadan kalkması için yeterli midir?” Yeterli olmadığını vurguluyor ve öneriyor: “kötülüğün zararlarını en aza indirgemenin yolu, iyi insanların tek tek iyi insan olma köşelerinden çıkarak güç birliği yapmaları, iyiliğin kötülüğe karşı örgütlenerek savaşım vermesidir…” (Cumhuriyet,10.9.2011/ “İyiliği Örgütlemek”)
İşte Aziz, önce iyi olduklarının farkında olmayan insanları uyandırıyor ve onları köşelerinden tek tek çıkararak birlikte ‘iyilik’ yapmalarını sağlıyor.
Gizem ise bu ilgi ve sevgi selinden memnun, biraz daha uyumaya kararlı.
Çocukların gelişmesinde önemli etkenler nelerdir? diye pedagoglara sorulsa mutlaka “masal dinlemek ve günlük tutmak” diyeceklerdir. Masal, teknoloji saldırısı altında sıkışmış kalmış çocukların yetenek ve hayal gücünü geliştiriyor. Günlük ise kendi kendiyle hesaplaştığı, iyi-kötü günlerinin sırdaşı ve arkadaşıdır. Gizem’in günlüğü (annesi bile bilmiyor) Aziz’e iyiliklerini gerçekleştirmesi için yol gösterici oluyor.
Köşelerinden çıkanlardan biri de eski bir film yönetmeni. Yalnız ve “eskilerle” yaşayan bir kişi. Yaşadığına hayıflanıyor! Dünyadaki her dakikasını işkence gibi görüyor. Ama yeni tanıdığı bu birkaç kişiyle geçirdiği gecenin, tadı damağında kalıyor.
Bir anlaşma yapıyorlar. Gizem yaşama dönerken İskender gidecek. (Gizem uyanık olsa acaba kabul eder mi?) Neyse, bir kötü çıkıyor ortaya (belalı). Heyecanlı dakikalar geçiyoruz. Koşturmaca, kovalamaca. Sonunda belalıdan kurtuluyor, rahat bir nefes alıyoruz!
Doğanın yasası bu: Biri dünyaya “merhaba”, diğeri ise “hoşça kalın” der.
Film 2010 yılında çekilmiş. En iyi film müziği Redd ve en iyi kadın oyuncu Sevinç Erbulak ödül kazanmışlar. Çağlar Çorumlu o doğal oyunculuğuyla hiç mi bir ödüle layık görülememiş
Foça Kitap Kulübü “Film Matinelerine” Cuma, saat 11. de Foça Kütüphanesi’nde devam ediyor.
Herkese açık…
|