
Ali Ekber YILDIRIM
Zülfü Livaneli’nin zeytinyağına bakışı..
Zülfü Livaneli’yi bilirsiniz. Dünya çapında çok önemli bir deÄŸer. MüziÄŸi, filmleri, kitaplarıyla milyonlara ulaÅŸan bir sanatçı. Edebiyatçı yönünün yanı sıra köşe yazarlığı yapıyor. Yıllardır Vatan Gazetesi’nde yazıyor.Geçen hafta köşesinde zeytinyağı üzerine bir yazı yazdı. Deyim yerindeyse kıyamet koptu. Yazının içeriÄŸi elbette eleÅŸtirilebilir. Yanlışları olabilir, fakat öylesine bir tepki oldu ki; hani neredeyse “sen ne hakla zeytinyağı üzerine yazıyorsun” diye hak etmediÄŸi bir saldırıya uÄŸradı.
Zülfü Livaneli ne yazdı?
“Türküyü bilirsiniz: Yeni evli genç kadın kocasına “ZeytinyaÄŸlı yiyemem / Basma da fistan giyemem” diye çıkışır. Sonra da darbeyi indirir: “Senin gibi zalime / Ben efendim diyemem.”
Yani,zeytinyağı yiyebilmek bu kadar önemli.
Kuran’da bile yer verilen zeytin, birçok kültürde kutsal kabul ediliyor, günümüzün doktorları tarafından ise “saÄŸlıklı yiyeceklerin” başına yerleÅŸtiriliyor.
Zeytin der demez gözümüzün önüne Ege geliyor ama aslında bütün Anadolu zeytinin ana yurdu. TekirdaÄŸ’daki Trilye çeÅŸidinden, Mardin’de Halhalı’ ya; Artvin’de Butko çeÅŸidinden, Hatay Savrani’ye kadar geniÅŸ bir coÄŸrafyaya yayılıyor ve Türkiye zeytin haritasında, tescilli yerli ve yabancı olmak üzere toplam 117 çeÅŸit zeytin bulunuyor.
Bunların hepsinin tadı, aroması ayrı.
Şimdi gelelim asıl meseleye: Zeytinin ana yurdunda biz nasıl bir zeytinyağı yiyoruz? (Şu tüketme sözcüğü çok sevimsiz olduğu için tüketiyoruz değil, bildiğimiz Türkçeyle yiyoruz demeyi tercih ediyorum.)
Hemen cevap vereyim. Büyük ölçüde zararlı, kimyasal maddelerle, boyalarla dolu, bize sağlık yerine hastalık getiren ürünleri alıyoruz.
Zeytinlerden daha çok yağ almak için ilaç basılıyor, zeytinyağları çöp koymak için üretilmiş lacivert plastik bidonlarda saklanıyor, daha aklınıza gelmeyecek bin bir türlü hile yapılıyor.
Piyasadaki çeşitli yağların laboratuvar tahlillerini yaptıran ciddi hekimler söylüyor bunu.
Yediğimiz içtiğimiz birçok şey gibi bazı zeytinyağları da tehlikeli.
Zeytinyağı, sirke gibi asitli sıvıların plastik bidonlarda saklanması sonucunda, plastikteki bir sürü zararlı madde bu sıvılara karışıyor.
Nar ekşilerinde karamel ve mısır şurubu var.
Yani saÄŸlıklı yaÅŸayalım derken, hastalanıyoruz. Akıl almaz bir durum deÄŸil mi!”
Bu satırları yazan Zülfü Livaneli yazısının devamında “NAR” markası ile doÄŸal ve yöresel ürünler üretip pazarlayan firmanın ne kadar doÄŸru bir iÅŸ yaptığını yazıyor. Birazda reklam kokan bir yazı. Kaldı ki kendisi de bunu kabul ediyor ve : “Siz benim bu köşede hiçbir ÅŸeyin reklamını yaptığıma tanık olmadınız. Yapmam da. Ama bu sefer durum farklı. Çünkü bu firma, Ayaslı’nın tamamen kendisini yetiÅŸtiren ülkeye bir borç ödemesi olarak algılanmalı. Para kazanmak için deÄŸil, kaybetmek için (hadi kaybetmeyi göze alarak diyelim) yapılan bir hizmet. Kelimenin tam anlamıyla para kaybediliyor.” diye yazarak kendisi de reklam yaptığını söylüyor.
Livaneli’nin sözünü ettiÄŸi NAR markasının çalışmalarını yadsımak mümkün deÄŸil. Kaldı ki o firma da zeytinyağını bu ülkenin zeytin aÄŸaçlarından saÄŸlıyor.
Bu yazı da eleştirilecek asıl konu bir markanın reklamının yapılmasından öte, bilgi eksikliğinden olsa gerek sektörün neredeyse tamamının sağlığa zararlı ürün üretmekle suçlanıp töhmet altında bırakılmasıdır.
Livaneli’nin yazısında öyle bir yaklaşım var ki, sanki bir tek firmanın ürünleri saÄŸlıklı, diÄŸerleri insan saÄŸlığına zararlı. Oysa zeytinyağına ömrünü adamış üç kuÅŸak aileler, asırlık ÅŸirketler, markalar var. TariÅŸ, Marmarabirlik gibi on binlerce üreticinin ortak olduÄŸu kooperatifler, birlikler var. Yurtdışında katıldığı her yarışmadan ödülle dönen markalar var. Toptancı bir yaklaşımla sektörün tamamını saÄŸlıksız ürünler üretiyormuÅŸ gibi suçlamak Livaneli gibi duyarlı bir yazara, kültür adamına yakışmadı. Kaldı ki bir sonraki yazısında tüm sektörü kastetmek istemediÄŸini yazdı. Yazarken de bazı önemli bilgiler, belgeler sundu. Dolayısıyla, yazdıklarını tümden reddetmek de doÄŸru deÄŸil.
Yazdıklarında haklılık payı da var. Zeytinyağı gibi çok değerli bir yağa başka yağların karıştırıldığı (tağşiş yapıldığı) yıllardır biliniyor. Tüketici göz göre göre aldatılıyor. Sektörün bununla ciddi olarak mücadele etmesi gerekiyor.
Zülfü Livaneli gibi, zeytinyağındaki sahtekarlıklardan ÅŸikayetçi çok sayıda tüketici var. Sayıları az da olsa taÄŸÅŸiÅŸ yapanlar sektöre büyük zarar veriyor. ZeytinyaÄŸcılar, Zülfü Livaneli’ye tepkilerini uygarca gösterirken bu konudaki eksikliklerini de gidermeli. Sektör içi kavgaları bir yana bırakarak taÄŸÅŸiÅŸle ve taÄŸÅŸiÅŸ kafalılarla mücadele etmeli. Çünkü taÄŸÅŸiÅŸ sadece zeytinyağına baÅŸka yaÄŸlar karıştırmakla olmuyor. Kendi çıkarları için tüm sektörü birbirine düşüren, zeytinyağına deÄŸer veriyormuÅŸ gibi görünüp zeytinyağını itibarsızlaÅŸtıran taÄŸÅŸiÅŸ kafalılar da var. Bununla da mücadele edilmeli.
Zeytinyağı sektörünün saÄŸduyulu temsilcileri, “sen nasıl zeytinyağını yazarsın” diye Zülfü Livaneli’yi suçlamak yerine kendisini doÄŸru bilgilendirmeli. Zülfü Livaneli gibi önemli bir deÄŸerin adı zeytinyağına zarar deÄŸil, deÄŸer katar. Ekim ayında iki ayrı zeytin hasat ÅŸenliÄŸi var. Akhisar’da 14-15-16 Ekim’de, Ayvalık’ta 21-22-23 Ekim’de. Her iki hasat ÅŸenliÄŸine de Zülfü Livaneli davet edilmeli. Zeytini ve zeytinyağını kendisine daha yakından tanıtma fırsatı olur. Zeytinin dostluÄŸun, barışın simgesi olduÄŸu bir kez daha gösterilmiÅŸ olur.
Özetle, sektördeki kavga ortamının son bulması, Zülfü Livaneli gibi dünyaca ünlü ustaların zeytinyağının yararlarını yazacakları bir ortamın yaratılması sektördeki duyarlı her zeytincinin görevidir.
Ali Ekber YILDIRIM
www.tarimdunyasi.net
Zülfü Livaneli’yi bilirsiniz. Dünya çapında çok önemli bir deÄŸer. MüziÄŸi, filmleri, kitaplarıyla milyonlara ulaÅŸan bir sanatçı. Edebiyatçı yönünün yanı sıra köşe yazarlığı yapıyor. Yıllardır Vatan Gazetesi’nde yazıyor.Geçen hafta köşesinde zeytinyağı üzerine bir yazı yazdı. Deyim yerindeyse kıyamet koptu. Yazının içeriÄŸi elbette eleÅŸtirilebilir. Yanlışları olabilir, fakat öylesine bir tepki oldu ki; hani neredeyse “sen ne hakla zeytinyağı üzerine yazıyorsun” diye hak etmediÄŸi bir saldırıya uÄŸradı.
Zülfü Livaneli ne yazdı?
“Türküyü bilirsiniz: Yeni evli genç kadın kocasına “ZeytinyaÄŸlı yiyemem / Basma da fistan giyemem” diye çıkışır. Sonra da darbeyi indirir: “Senin gibi zalime / Ben efendim diyemem.”
Yani,zeytinyağı yiyebilmek bu kadar önemli.
Kuran’da bile yer verilen zeytin, birçok kültürde kutsal kabul ediliyor, günümüzün doktorları tarafından ise “saÄŸlıklı yiyeceklerin” başına yerleÅŸtiriliyor.
Zeytin der demez gözümüzün önüne Ege geliyor ama aslında bütün Anadolu zeytinin ana yurdu. TekirdaÄŸ’daki Trilye çeÅŸidinden, Mardin’de Halhalı’ ya; Artvin’de Butko çeÅŸidinden, Hatay Savrani’ye kadar geniÅŸ bir coÄŸrafyaya yayılıyor ve Türkiye zeytin haritasında, tescilli yerli ve yabancı olmak üzere toplam 117 çeÅŸit zeytin bulunuyor.
Bunların hepsinin tadı, aroması ayrı.
Şimdi gelelim asıl meseleye: Zeytinin ana yurdunda biz nasıl bir zeytinyağı yiyoruz? (Şu tüketme sözcüğü çok sevimsiz olduğu için tüketiyoruz değil, bildiğimiz Türkçeyle yiyoruz demeyi tercih ediyorum.)
Hemen cevap vereyim. Büyük ölçüde zararlı, kimyasal maddelerle, boyalarla dolu, bize sağlık yerine hastalık getiren ürünleri alıyoruz.
Zeytinlerden daha çok yağ almak için ilaç basılıyor, zeytinyağları çöp koymak için üretilmiş lacivert plastik bidonlarda saklanıyor, daha aklınıza gelmeyecek bin bir türlü hile yapılıyor.
Piyasadaki çeşitli yağların laboratuvar tahlillerini yaptıran ciddi hekimler söylüyor bunu.
Yediğimiz içtiğimiz birçok şey gibi bazı zeytinyağları da tehlikeli.
Zeytinyağı, sirke gibi asitli sıvıların plastik bidonlarda saklanması sonucunda, plastikteki bir sürü zararlı madde bu sıvılara karışıyor.
Nar ekşilerinde karamel ve mısır şurubu var.
Yani saÄŸlıklı yaÅŸayalım derken, hastalanıyoruz. Akıl almaz bir durum deÄŸil mi!”
Bu satırları yazan Zülfü Livaneli yazısının devamında “NAR” markası ile doÄŸal ve yöresel ürünler üretip pazarlayan firmanın ne kadar doÄŸru bir iÅŸ yaptığını yazıyor. Birazda reklam kokan bir yazı. Kaldı ki kendisi de bunu kabul ediyor ve : “Siz benim bu köşede hiçbir ÅŸeyin reklamını yaptığıma tanık olmadınız. Yapmam da. Ama bu sefer durum farklı. Çünkü bu firma, Ayaslı’nın tamamen kendisini yetiÅŸtiren ülkeye bir borç ödemesi olarak algılanmalı. Para kazanmak için deÄŸil, kaybetmek için (hadi kaybetmeyi göze alarak diyelim) yapılan bir hizmet. Kelimenin tam anlamıyla para kaybediliyor.” diye yazarak kendisi de reklam yaptığını söylüyor.
Livaneli’nin sözünü ettiÄŸi NAR markasının çalışmalarını yadsımak mümkün deÄŸil. Kaldı ki o firma da zeytinyağını bu ülkenin zeytin aÄŸaçlarından saÄŸlıyor.
Bu yazı da eleştirilecek asıl konu bir markanın reklamının yapılmasından öte, bilgi eksikliğinden olsa gerek sektörün neredeyse tamamının sağlığa zararlı ürün üretmekle suçlanıp töhmet altında bırakılmasıdır.
Livaneli’nin yazısında öyle bir yaklaşım var ki, sanki bir tek firmanın ürünleri saÄŸlıklı, diÄŸerleri insan saÄŸlığına zararlı. Oysa zeytinyağına ömrünü adamış üç kuÅŸak aileler, asırlık ÅŸirketler, markalar var. TariÅŸ, Marmarabirlik gibi on binlerce üreticinin ortak olduÄŸu kooperatifler, birlikler var. Yurtdışında katıldığı her yarışmadan ödülle dönen markalar var. Toptancı bir yaklaşımla sektörün tamamını saÄŸlıksız ürünler üretiyormuÅŸ gibi suçlamak Livaneli gibi duyarlı bir yazara, kültür adamına yakışmadı. Kaldı ki bir sonraki yazısında tüm sektörü kastetmek istemediÄŸini yazdı. Yazarken de bazı önemli bilgiler, belgeler sundu. Dolayısıyla, yazdıklarını tümden reddetmek de doÄŸru deÄŸil.
Yazdıklarında haklılık payı da var. Zeytinyağı gibi çok değerli bir yağa başka yağların karıştırıldığı (tağşiş yapıldığı) yıllardır biliniyor. Tüketici göz göre göre aldatılıyor. Sektörün bununla ciddi olarak mücadele etmesi gerekiyor.
Zülfü Livaneli gibi, zeytinyağındaki sahtekarlıklardan ÅŸikayetçi çok sayıda tüketici var. Sayıları az da olsa taÄŸÅŸiÅŸ yapanlar sektöre büyük zarar veriyor. ZeytinyaÄŸcılar, Zülfü Livaneli’ye tepkilerini uygarca gösterirken bu konudaki eksikliklerini de gidermeli. Sektör içi kavgaları bir yana bırakarak taÄŸÅŸiÅŸle ve taÄŸÅŸiÅŸ kafalılarla mücadele etmeli. Çünkü taÄŸÅŸiÅŸ sadece zeytinyağına baÅŸka yaÄŸlar karıştırmakla olmuyor. Kendi çıkarları için tüm sektörü birbirine düşüren, zeytinyağına deÄŸer veriyormuÅŸ gibi görünüp zeytinyağını itibarsızlaÅŸtıran taÄŸÅŸiÅŸ kafalılar da var. Bununla da mücadele edilmeli.
Zeytinyağı sektörünün saÄŸduyulu temsilcileri, “sen nasıl zeytinyağını yazarsın” diye Zülfü Livaneli’yi suçlamak yerine kendisini doÄŸru bilgilendirmeli. Zülfü Livaneli gibi önemli bir deÄŸerin adı zeytinyağına zarar deÄŸil, deÄŸer katar. Ekim ayında iki ayrı zeytin hasat ÅŸenliÄŸi var. Akhisar’da 14-15-16 Ekim’de, Ayvalık’ta 21-22-23 Ekim’de. Her iki hasat ÅŸenliÄŸine de Zülfü Livaneli davet edilmeli. Zeytini ve zeytinyağını kendisine daha yakından tanıtma fırsatı olur. Zeytinin dostluÄŸun, barışın simgesi olduÄŸu bir kez daha gösterilmiÅŸ olur.
Özetle, sektördeki kavga ortamının son bulması, Zülfü Livaneli gibi dünyaca ünlü ustaların zeytinyağının yararlarını yazacakları bir ortamın yaratılması sektördeki duyarlı her zeytincinin görevidir.
Ali Ekber YILDIRIM
www.tarimdunyasi.net
"Ali Ekber YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...