YEDİYÜZ KIRKDÖRT NOLU OTOBÜS / Cevat YILDIRIM
Cevat YILDIRIM

Cevat YILDIRIM

YEDİYÜZ KIRKDÖRT NOLU OTOBÜS



Sekiz günlük bir geziden dönüyordu. Yol yorgunluğu uykusunu getirdi. İneceği durağa gelirken yüreğinde yoğun bir sevinç, işte kırk dakika sonra evine kavuşacaktı. Tren durdu. Yolcular, koşarak yedi yüz kırk dörde yöneldi. Kapının yanındaki orta yaşlı adam yeşil düğmeye basıp fırladı. Öbür kapılardan gençler koştu. Genç bayan ve baylar, sürat koşusuna başladı. Elindeki çantalar iki yanına çarptığı için adam engelli yarışta gibiydi. Otobüsün ön kapısı açıktı. Kent kartını çıkaran ilgili kutuya bastırıp ilerliyordu.

En arkadaydı. Nasıl olsa içerde bir yer bulurum diye içinden geçirdi. Arkadan iki orta yaÅŸlı hanım geldi, sırayı yandan yarıp otobüse attılar kendilerini. Önüne geçtikleri genç bayan sırayı bozmayalım dese de arabanın basamağına çıktılar yandan dalanlar. Yorgun adam en sonra yedi yüz kırk dörde girdi. Åžoför arabanın motorunu gürletip marÅŸa bastı. Araba hareket etti. Yorgun adam orta yerdeki boÅŸluÄŸa yöneldi. KoltuÄŸun arkasına tutunup çantalarını yerleÅŸtirdi. En arkada iki delikanlı ayakta konuÅŸuyordu. Bir de kendi yaÅŸlarında kapıya yakın bir adam ayaktaydı. Kabadayıların bakışı gibi deÄŸil, yan gözle sevecen duyguyla baktı. Yedi yüz kırk dördün koltuklarında oturan kiÅŸilerin üçte biri liseli genç kız ve erkeklerdi. Hiç birinde “tıss” yoktu. İçinden bir “eyvallah” çekti. Demek zaman deÄŸiÅŸmiÅŸti. O üniversite öğrencisi iken daima, yaÅŸlılara, kadınlara ve genç hamilelere yer vermiÅŸti. Tekrar içeriye bir nazar fırlattı. Gençlerin tamamı yerlerini kaptırmamak için “yan çizmekteydi.” “-Uzaklardan geldim yayan, dayan dizlerim dayan” diye mırıldandı, yetmiÅŸine merdiven dayayan adam. Neyse ÅŸurada ne kalmıştı. Evine ulaÅŸtığında “yan gelip” yatacaktı.

O genç bir öğretmenken çalıştığı Afyon köylerinde üreticiler haşhaş bitkisinin yanlarını bıçakla çizip bırakırdı. Ertesi gün çizikler sütle dolardı. Kuruyan sütler sakız olduğunda çiftçilerce kazınıp, top halinde devletin ofisine satılırdı. Üretici insanlar işten yan çizmiyordu. Yalnız haşhaşın kozasını ve gövdesinin yanını çiziyordu.

Spor karşılaşmalarındaki oyuncuları takip ederek, oyunun sonuna kadar yan çizmeden yandan gözleyip, ortadaki görevli olana gördüklerini işaret eden oradan oraya koşan saha görevlisine yan hakem denir sanırım. Yedi yüz kırk dörde bir yan hakem mi gerekli? Böyle fikir üretmen doğru mu yorgun adam. Ülkede demokrasi var değil mi? Herkes istediği yere oturamaz mı?

Yedi yüz kırk dört virajları hızla alıyordu. Sallandıkça sallanıyordu koltuklar, ayaktaki adamsa savruluyordu. Beldeye yolcu taşıyan aracın, iki yanından geçen vasıtalar, sel gibi akıp çok uzaklara gidiyordu. O anda gençliğinde okuduğu bir öykü takıldı zihnine. Yanındaki çantası koltuklardan yana kaçmasın diye ayaklarının arasına kıstırdı. Aklında hep yan ve yandaş olma konuları vardı. Öyküde bir petrol şirketindeki çalışma anlatılıyordu. İlçenin bay yöneticisi, akrabalarını, hemşerilerini şirketin ayak işlerine yerleştirirken, politikacılar da yandaşlarının kadrolu eleman olmalarına olanak sağlıyordu. Yandaşlık iyi bir şey mi, yorgunluktan düşünemiyordu. Zira o sadece büyük bir spor kulübünün yandaşıydı. Onlar maddi gelir vermiyor, aksine taraftarına bilet satarak elinden alıyordu. Yorgunluk adamı saçma sapan düşüncelere itiyordu. Orta direğe dayanmaktan sol böğrü acıyordu.

Kasabaya geldiÄŸinde “Yedi yüz kırk dört”ten indi. EÅŸyalarını toplayıp yürüdü. Taksici, “buyur hoca” dedi. TeÅŸekkür edip evine giderken, taksicinin teybinde kıvrak bir müzik gençlerin kanını kaynatırcasına; “Yan cebe, yan cebe,- İstemiyorum ben baksana havama.” Dese de onun havası hiç iyi deÄŸildi. Kolları valizlerce yerçekimine uydurulurken, “eyvah ben bugün sol yanımdan mı kalktım?”

Üç gün sonra, Büyük ÅŸehirdeydi. Numarasını göremediÄŸi otobüs, Tepecik-Konak hattında gidiyordu. İkinci sırada iki boÅŸ koltuktan birine oturdu. İki durak sonra araç dolmaya baÅŸladı. Biri genç, biri yaÅŸlı iki hanım binmiÅŸti. Yerinden kalktı, bayanlara yer verdi, Bir sonraki durakta yolcular çoÄŸaldı. Ön koltukta oturan kız öğrenci, ortadaki delikanlı gelen yaÅŸlılara yerini verdi. Sevindi, yedi yüz kırk dördün yorgunu. Yüzünde bir gülümseme, demek insanlık henüz ölmemiÅŸti. Aklından geçirdi ki, “Yarın yedi yüz kırk dördün insanları da yaÅŸlılara yer verecek.”

Büyük ÅŸehirde akÅŸama dek dudağına yapışan gülümseme ile dolaÅŸtı. Tanımadıklarına bile yüreÄŸinin derinliÄŸinden gelen sıcak bir “merhaba”yı eksik etmedi.


Cevat YILDIRIM




16 Ekim 2011 Pazar / 1970 okunma



"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...