ÇAMURA HAYAT VEREN KIZ...
Tabloların gülümseyen yüzleri ve yakmayan sıcaklıkları Foça'nın sonbaharına eşitleniyor; dingin havanın ortaklığıyla sessizlik içerisinde bana bakıyorlardı. Çapalı kızlar ellerinde gereçleri, aletleri ile sanki bir fotoğrafçıya poz verir gibiydiler.. Biraz utangaç, biraz yorgundular. Ama tümünün de yüzlerinde gülümseme hiç eksik değildi. Emek ve sevgi ile toprağı işlerken birisi sanki onlara '' Haydi kalkın; sizi sonsuzluğa nakşedeceğiz.'' demiş; onlar da kendilerine seslenen kişiye dönüp bakmışlar; içlerindeki bitmez tükenmez mücadeleyi, saflığı, temizliği ve gülümsemeyi yüzlerine yansıtmışlardı. Bir renk cümbüşü içindeydiler. İnsanı yormayan, canlı renklerin içerisinde doğaya üstün gelmeye çalışıyorlardı. Doğayı bozmayan, doğayla iç içe; doğanın renklerini yansıtıyorlardı.
Hamidiye Türkan Kurt'un ''Çapalı Kızlar'' adını verdiğim tablosundan böylesine etkilenmişim demek ki. Resimden pek anlamadığım halde bir resimle ilgili böylesine yorum yapabilmek o resimlerin büyüleyiciliğinden ve resimleri yapan kişinin o resimlere yukarıda söylediğim özellikleri vermesinden ve bu özelliklere sahip olmasından kaynaklanıyor.
''Köyde büyüdüm ben. Ağaçlarla, otlarla, çiçeklerle, hayvanlarla, dere, tepe ve her çeşit canlı cansız varlıklar ile iç içe oldum. Onlarla beraber büyüdüm, beraber yaşadım. Köyümüz yaylalara çıkan Yörüklerin geçiş yerindeydi. Develeriyle gelirlerdi; atları, eşekleri, katırları ve diğer hayvanlarıyla. Köye uzak bir yerde konaklarlardı. Ben hemen giderdim yanlarına. Onların eşyaları, giyimleri, davranışları çekerdi beni. Onlar köyümüzden ayrılana kadar ben de onlarla olurdum. Onların uğraşları ve doğa ile mücadelesi bana örnek oldu. Onların yanında hiç durmaz, mutlaka bir şeyler yapardım. En sevdiğim uğraşlardan biri de çamurdan küçük nesneler ve heykelcikler yapmaktı. Yani bir anlamda çamura hayat vermekti. Böyle başladı içimdeki resim ve mask yapma; çamurla uğraşma tutkusu. Ve o günlerden bugüne geldim.”
Hamidiye Türkan'ın yaşadığı zorluklardan söz etmeyeceğim. Nihayetinde o, yaşadığı tüm zorlukların üstesinden sabır ve mücadele ile gelmiş; bugün mutlulukların ve gülümsemelerin resmini çizmekte.
''Sonsuzluğa Giden Yol'' tablosunda yalnızlığını değil özgürlüğünü doğayla iç içe göstererek can alıcı renklerle estetize etmekte, gözümüzün içine sokmaktadır. Atlar uygarlık tarihinin önemli bir mihenk taşı olarak bugün olmasa bile geçmişte yerini korumuştur. Atlar uygarlığın bugüne ulaşmasına çok büyük katkı sunmuşlardır ama genelde hep koşan, savaşlarda kullanılan, üzerinde bir erkeğin olduğu şekliyle betimlenmişlerdir. Ama Hamidiye Türkan’ın atları kendi haliyledir 'Atlar' tablosunda. Bir dere, bir çeşme kenarında; bir çayırlıkta ''Artık bize dokunmayın!'' dercesine kendi hallerinde otlamaktadırlar. O güzel atlar, o iyi insanlarla birlikte çekip gitmişlerdir sanki.
Hamidiye Türkan Kurt Foça'da suyu, toprağa işleyen; mücadeleden yılmayan; yaratan, üreten Anadolu kadınını temsil etmektedir. Dün elinde çapasıyla tarlada; sırtında heybesiyle keçilerin peşindeyken; bugün elinde makasıyla, küreğiyle... çiçekleri, fidanları ve ağaçları ile uğraşmakta; evinin bahçesinde sevimli köpekleri ile iç içedir. Fırçası ile de Anadolu kadınının modern sanattaki yerini estetik boyutuyla yansıtmaktadır.
|