MİDNİGHT İN PARİS / PARİS’TE GECE YARISI / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL

Zuhal ÖZÜGÜL

MİDNİGHT İN PARİS / PARİS’TE GECE YARISI



Yönetmen / Senaryo : Woody Allen
Oyuncular : Owen Wilson (Gil) Rachel Adams (Inez) Marion Cotillard (Adriana)
Kathy Bates ( Gertrude Stein) Adrien Brody (Dali)

Bu yıl Cannes Film Festivali W.Allen’in, “Paris’te Gece Yarısı” filmiyle açıldı.

İnsanların, yaÅŸadıkları dönemden sıkılıp geçmiÅŸe sığınmalarını komik bir dille anlatmış. Paris’e bir ilânı aÅŸk aynı zamanda. 1920lerin Paris’ine masal gibi bir yolculuk.

W.Allen’in yeni kahramanı, yazar Gil, Paris’e niÅŸanlısı Inez ve onun ailesi ile birlikte gelir. L.A.’lı niÅŸanlısı hiç de Paris’i onunla birlikte gezmeÄŸe niyetli deÄŸildir. Bir iki arkadaşıyla takılır, bol bol alışveriÅŸ yapar. Gil bu durumdan kaçmak için kendini Paris’in sokaklarına atar. Bir arka sokakta merdivenlerde oturmuÅŸ kara kara düşünürken gece yarısı 12’de çanlar çalar. Eski model bir otomobildeki neÅŸeli grubun onu davet etmesiyle, arzu ettiÄŸi zamana gider. 1920li yılların Bohem yaÅŸamının tam da ortasında bulur kendini.



Cole Porter piyanonun başındadır. Karşısına çıkan F.Scott Fitzgerald ile birkaç bar dolaÅŸtıktan sonra Ernest Hemingway’e takdim edilir. Picasso, Modigliani, Braque’ı da bu gece gezmelerinde tanır. Onların başını döndüren Adriana, Amerikalıya sırılsıklam âşık olur. Bu gezintiler ve bir sevgili Gil’in karamsarlığını da yok eder. Gertrude Stein ona edebi nasihatlerde bulunurken romanının nasıl olması gerektiÄŸinin de ipuçlarını verir.

İzleyici de sanatçıları tanıdıkça kendiyle “gurur”(!) duymaktadır.

Her gece karşılaÅŸtığı idolleriyle hoÅŸ bir yaÅŸam sürerken Adriana ile flörtü de sona gelmiÅŸtir. Çünkü o daha da gerilere, Toulous Lautrec’i, Dega’yı bulduÄŸu 1890’lı yıllara Bell’ Epoque’a kaçar. Gil, Inez’den ayrılır, antika satıcısı Gabrielle ile yaÄŸmurda birlikte eve gittiklerini görürüz.

“Benim geçmiÅŸe dönmeÄŸe hiç niyetim yok. O zamanki dişçileri düşünsenize. UyuÅŸturmadan diÅŸ çekimini meselâ. Orada da her ÅŸey yolunda gitmiyor” W.Allen.



Amerikalıların Avrupa’ya özellikle Paris’e hayranlığı bilinir. “New York doÄŸduÄŸum, yaÅŸadığım ÅŸehir olduÄŸu için Paris’ten önce gelir benim için” diyor.

Filmde onların Paris’teki davranışları da eleÅŸtirilir. Özellikle sahte entelektüellerden nefret eder.

O.Wilson için W.Allen’in “eline düşmesi” büyük bir ÅŸans olmuÅŸ. İçindeki tüm yeteneklerini tek tek çekmiÅŸ çıkarmış usta. Mimikler, hareketleri ne kadar da W.Allen’e benziyor. “Senaryoyu yazarken Gil’i hep kendim gibi düşündüm” diyor. O zaman benzetmekte haklıyız.

“Paris, sabah harikulade, Paris, öğleden sonra çekici, Paris, akÅŸam büyüleyici, ancak Paris, gece yarısı sihirlidir”

“Bir gün geç vakit bu isim gözümün önünden geçti. Paris’te Gece Yarısı”

Nostalji duygusu çoğunlukla hüzünlüdür. Usta, neşeli yanı olduğunu da göstermiş. Eğlenceli bir film.

Neden görülmesin? Kaybedecek bir şey yok.

İyi İzlemeler




Zuhal ÖZÜGÜL




25 Ekim 2011 Salı / 2431 okunma



"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...