Moshonisia, Cunda veya Ali Bey Adası
Geçtiğimiz yıl Midilli Adası’na gittiğimde yüz yıllık bir butik otelde kalmıştım. Dışarıdan çok güzel restorasyonu yapılan otelin odalarına girdiğimde hayal kırıklığına uğramıştım. Ama yine de eski yapıların böyle korunarak günümüze kavuşturulmasına pek sevinmiştim. Bizim ülkemizde de böyle butik otellerin varlığını düşünmeye başlamıştım. Tatil beldelerinde pansiyon türü konaklamalar ağırlıkta olduğundan muhteşem bir butik otelin varlığını tesadüf sonucu keşfettim. Sekiz yıldır güzel bir beraberlik sürdürdüğümüz Ayşe ile ikimizin de doğum tarihleri olan 19 Kasım günü Fuar Evlendirme Memurluğu’nda yaşamlarımızı birleştirdik. Konak Belediye Başkanı Dr.Hakan Tartan’ın kıydığı nikahımızın tanıklıklarını ise çok sevdiğim değerli ağabeyim gazeteci yazar Yaşar Aksoy ile Konak Belediyesi eski başkanı Muzaffer Tunçağ ve yakın dostumuz Serpil Çetinkaya yaptılar.
Balayı 300 yıllık butik otelde
İyi de nikahtan sonra bir günlük balayı düşledik. Deren Demircan kardeşimiz Ayvalık Cunda adasında eski bir taş otelin önünde fotoğraf çektirdiğini ve o binanın butik otel olarak hizmet verdiğini söylediğinde internetten aramaya koyulduk. Moshos Butik Otel’in telefonlarını bulduk, yer ayırttık, nikahın ardından yola koyulduk ve işletmecileri karı koca İdil ve Hüseyin Deniz akşam saatlerinde ulaştığımız otelin yaklaşık üç yüz yıllık demir kapısı önünde bizi karşıladılar.
Dışarıdaki soğuk havadan sonra içerideki sıcak atmosfer muhteşemdi. Alev alev yanan şöminenin başında sıcak ıhlamur da içtiğimizde kendimize geldik. 1700’lü yıllarda karakol olarak kullanılan yedi odalı yüksek tavanlı otelin cumbalı balayı odasını tercih ettik. Pirinç karyolaya kendimizi bıraktığımızda biraz olsun günün yorgunluğunu üzerimizden atabildik.
Ali Usta’dan beğendili ahtapot
Cunda Adası’na gidilir de balık rakı yapılmaz mı? İstanbul’daki yüklü maaş ile çalıştıkları işlerini bırakarak Cunda’nın eşsiz güzelliği ve sessizliğini tercih ederek Moshos Oteli işletmeye karar veren Hüseyin Deniz bize Ali Usta’nın meyhanesini önerdi. Ve kazıklanmayacağımızı düşünerek gittiğimiz Ali Usta’nın meyhanesinde rakı eşliğinde muhteşem deniz ürünlerinden yapılmış mezelerin tadına doyamadık. Ali Usta’nın hünerli elleriyle yapılmış o kadar çok mezesi var ki… Girit mezesiyle başladığımız yemeğimizi sıcak ot, beğendili ahtapot, sübyeli arap saçı, hamsi salamura, tekir balığı ve finalde meyve salatasının yanında karadutlu taze lorve çikolatalı parfe; 110 TL hesap… O akşam yerli ve yabancı turistlere yönelik hesap tuzakları ile ilgili konuşmalara kulak verdik, yandaki masalarda oturanlardan. Bir kişinin 200 - 300 TL hesap ödediğini ve Cunda adasına zarar veren bu tür işletmelerin diğer meslektaşları tarafından aforoz edildiğini öğrendik.
Hüzün ve sessizlik bir arada
Yemeğin ardından sessiz Cunda sokaklarını dolaştık. Sokak lambalarının aydınlattığı eski yapılara göz gezdirdik, Arnavut kaldırımlı taş sokaklarda sonbaharın son günlerinin verdiği hüzün ve sessizliği yaşadık. Adanın ikinci en yüksek tepesinde kuzeyden aralıksız esen sert poyrazdan faydalanmak için eskiden yapılmış fakat yıkılmış değirmenler ile ilgili öyküler uydurduk. Aşıklar tepesindeki değirmenin restore edildiğini görünce diğerleri için de umutlandık.
Çay içmek için girdiğimiz bir kahvehanede Moshos sözcüğünün Rumca hoş koku anlamına geldiğini öğrendik. Yüzyıllar önce, uyuşturucu kullananlar iyileşmeleri ve uyuşturucudan uzak kalmaları için o zamanlar karayolu ile ulaşılması mümkün olmayan Cunda adasına gönderilirlermiş. Güzel kokular arasında günlerini geçiren bu kişiler kötü alışkanlıklarından arındırılırlaşmış. Ve Cunda adasının eski yıllarda Rumca adı da Moshonisia’ymış…
Kışın da gezilir
Ayvalık adalarının 23’ünün arasından en büyüğü olan Cunda; bugün resmi adıyla Ali Bey Adası 18. yüzyıl nostaljisinin yaşattığı farklı ortamıyla herkesin büyülenerek ve hayranlıkla gezdiği bir ada. Ayvalık ile kara bağlantısının bulunması ulaşımı kolaylaştırmış. Ayvalık’tan kalkan tur tekneleri koylardaki tüm adaların gezilmesine olanak sağlıyor. Adada çok sayıda kilise ve manastır olmasına karşın bir çoğu günümüze kadar ulaşamamış. Panaya Kilisesi’nin duvar kalıntılarını Bakkal Sokağı’nın başında, AgiosYannis’in dört duvarını ise girişte görmek mümkün. Ayışığı Manastırı kuzey yolunda özgün yapısı ile hemen dikkatleri çekiyor. Geçmişe uzanan bu bilgilerin ardından Cunda’nın Arnavut kaldırımlı sokaklarını hiç atlamadan yola koyulmadan önce tekrar karış karış dolaştık. Rum evlerini, begonvilli, incir kokan bahçelerini, rengarenk sardunyalarını geçmişten günümüze uzanan çizgilerini doyasıya özümsedik.
Armağanlarımız da deniz ürünlerinden
Pazaryerinden alışveriş yaptık. Yakın dostlarımıza deniz kabuklarından üretilmiş el işi armağanlar almayı ihmal etmedik. Tarihi Cumhuriyet Fırını'ndan gelen kokuları içimize doldurduk. Gözlerimizle çektiğimiz fotoğrafları yüreğimizdeki albüme yerleştirdik, balık bekleyen yüzlerce kediyi bir arada görmenin şaşkınlığını yaşadık. Dönüşte Dikili’ye uğramayı ihmal etmedik, deniz kıyısındaki bir kahvehanede kahvemizi içtik. Dikili’den sonra pek bilinmeyen ve kullanılmayan yeşillikler arasındaki Çandarlı yoluna rotamızı çevirdik. Çandarlı’nın buz gibi poyrazına sırtımızı verip deniz kıyısında çaylarımızı yudumladık, balıkçıdan iki iri palamut satın aldık. İzmir’e dönerken; Cunda’nın balık kokulu, deniz kokulu, iyot kokulu sokaklarını, 300 yıllık Moshos Butik Oteli’n yüksek tavanlarını, karadut ile tatlı lorun buluştuğu beyaz tabaklarda yaşadığımız lezzetleri düşledik.
isikteoman@gmail.com
|