Ziyaretler ve Gerçek Anlamları! / Sedat YALÇIN
Sedat YALÇIN

Sedat YALÇIN

Ziyaretler ve Gerçek Anlamları!



Hayat bir öyküye benzer, önemli olan yanı, eserin uzun olması değil, iyi olmasıdır
Seneca


Günlük yaşam kargaşası içerisinde çeşitli aktiviteler ile zamanımızı doldurmaya çalışırız. Yaptığımız bu tür faaliyetlerin gerçek amaçları hakkında biraz düşünce egzersizi yapmak istedim. Katılıp, katılmamak gayet tabi ki sizin seçiminiz. Ama ön yargısız olarak bir durum muhakemesi yapmanızı dilerim.

Mezarlık ziyaretleri : Zaman zaman mezarlıkları ziyaret etmenin gerçek anlamı “hayatın geçici olduÄŸunu” tekrar hatırlamamızı saÄŸlamasıdır. Yoksa ziyaret ettiÄŸimiz ölmüş kiÅŸilere en ufak bir yararı yoktur. Ne mezarın başında okunan duaların, ne de yakarışların toprak altında yatanla bir ilgisi yoktur; çünkü amel (hayat boyunca yapılan iÅŸler) defterleri kapanmıştır son nefeslerini verdikleri anda. Burada yapılan ÅŸey, aslında, hayatta olmamızın sevincinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Ancak içimizin derinliklerinde bir yerde fısıldayan bu sevinç asla dile getirilmez. Özellikle mezarlık dışına çıktığımız anda, içimizdeki bu fısıltı daha fazla hissedilir. Mezarlıklar kasvetli, sanki bizi de içine alacakmış gibi, belli belirsiz bir duygu fırtınası yaratır yüreÄŸimizde. Bu nedenle mezarlık ziyaretleri mümkün olduÄŸunca kısa tutulmaya çalışılır.

Hasta ziyaretleri : Hastalanan yakınlarımızı, dostlarımızı ziyaret etmek, onların hatırlarını sormak, ziyaret edilen kiÅŸilere bir nevi moral kazandırdığı söylenir. Ama ziyaretin gerçek anlamı, aynen mezarlık ziyaretlerinde olduÄŸu gibi, saÄŸlığın ne kadar önemli olduÄŸunu, onun deÄŸerini, ancak kaybettikten sonra anladığımızı bize hatırlatmasıdır. Belli etmesek de, hasta ziyaretinde içten içe bir sevinme hissederiz. Sebebi ise bizim hala saÄŸlıklı olmamızdır. Ama bunu kendimize bile itiraf etmekten çekiniriz. Ancak laf arasında “ saÄŸlığımızın deÄŸerini bilmeliyiz”, ”Allah kimsenin başına vermesin”, ”Allah herkesi böyle hastalıklardan korusun” demeyi de ihmal etmeyiz. Aslında bu dileyiÅŸler gizli birer itiraf deÄŸil midir? Dahası, o hastalık hakkında ziyaret sırasında bilgiler edinilmeye çalışılır. Bundaki gaye, bu hastalık belirtilerinin kendimizde de olup olmadığını kontrol etmektir. Ama bunu o kadar gizleyerek yaparız ki, takdir etmemek elde deÄŸildir. EÄŸer bu belirtiler bizde yoksa içimiz rahatlar, EÄŸer bir iki belirti bizde de varsa, içimizi bir sıkıntı kaplar, aklımızı kurcalamaya baÅŸlar.

Taziye ziyaretleri : KaybettiÄŸimiz dost, akraba, yakınlarımızın ailelerini ziyaret ederek, baÅŸ saÄŸlığı dileklerimizi iletmek hepimizin uyguladığı bir ziyaret çeÅŸididir. Ziyaret edilen kiÅŸiler ne kadar çok ziyaretçi gelirse o kadar mutlu olurlar. Acı paylaşıldıkça azalır derler. Gerçekten öyle mi acaba? Şöyle söylenebilir “ziyaret sırasında insanlar ölüm konusundan biraz uzaklaşırlar”. Ne yazık ki ziyaret eden kiÅŸiler, ister içten olsun, ister yapmacık olsun hemen üzüntülü bir ifadeye bürünür, gözyaşı dökmeye baÅŸlarlar. Vah vahların ardı arkası kesilmez. Bu durum ölenlerin yakınlarını daha da fenalaÅŸtırır. Çok ziyaretçinin gelmesi, ölenin ne kadar sevildiÄŸini, çevresinin geniÅŸ olduÄŸunun bir göstergesi olarak kabul edilir ve bir nevi övünme vesilesi yapılır. Ne gariptir ki, ziyaret edilen acılı evde, o kadar acı arasında, kimlerin ziyarete gelip, gelmediÄŸi ÅŸaÅŸmaz bir ÅŸekilde kayıt altına alınır. Halbuki gerçek acı içerisinde ise aile, kimin gelip gittiÄŸinin farkında bile olmaması gerekir. Ziyaret, ölümün ne kadar yakınımızda olduÄŸunu bize hatırlatması açısından önemlidir. Gerçekte ise, bu ziyaret sırasında içten içe hala yaÅŸadığımız için şükrederiz ve seviniriz.

Ev alanları ziyeret etmek : Çevremizdeki tanıdıklarımızın yeni bir ev alıp taşındıkları zaman, bir ev hediyesi alıp ziyaret ederiz. Gittiğimiz yeni evin, bütün her yeri dolaşılır; en ince detaylarına kadar incelenir. Evin konumu, değeri öğrenilir. Aslında asıl amaç, gidilen evin sahiplerinin ekonomik durumlarının öğrenilmesidir. Bu ziyaretin gerçek anlamı, içten içe, kıskançlığımızın örtülü bir ifadesidir. Nedense hep ev alanların evi ziyaret edilir. Evini satanlara, ise hayırlı olsun ziyareti yapmak aklımıza dahi gelmez.

Nikah, düğün törenlerine gitmek : Dostlarımızın, arkadaÅŸlarımızın, kendileri veya çocuklarının nikah ve düğünlerine katılırız. Davetiye aldığımız anda sevinerek, ne kadar güzel, hep beraber hoşça vakit geçireceÄŸimiz gibi öncelikler aklımıza gelmez. İlk aklımıza gelen ne hediye alsam, ne giysem düşüncesidir. Davet sahibi ise hep beraber olmanın, sevinci paylaÅŸmanın, hissi yerine, “acaba etraftan ne diyecekler, ben ÅŸu hediyeyi götürmüştüm, onlar ne getirecekler“, diye düşünme çabasındadır. Hatta harcamalarla, gelen takıların deÄŸeri arasındaki muhasebe esas konuyu oluÅŸturur. EÄŸer yakın zamanlarda çocukları, torunlarının başından nikah, düğün gibi etkinlikler yaÅŸanmış ise; hemen o anlara gidilir, varsa video çekimlerine bakılarak, bizi nikaha, düğüne çağıran kiÅŸinin bizim törenimizde ne taktığı tekrar kontrol edilir. Her ÅŸey maddiyata indirgenmiÅŸtir sanki. Bize takılan, verilen hediyenin maddi deÄŸeri esas alınır ve bu deÄŸerde karşılık verilmeye gayret edilir. Ne kadar acı! Yeni evlilere maddi açıdan yardımcı olmak güzel bir ÅŸeydir elbette. Ama bunu açıkça sergilemek, insanların gözüne sokmak, göstere göstere vermek, hatta üzerine adını soyadını yazmak, evli çiftlere yardımdan ziyade, baÅŸka anlamlar taşıdığını söylemek yanlış olmasa gerek. Her ÅŸeyin yapmacık, zorunluluk olarak yapılırsa hiç bir anlamı olmadığını bilemeyecek kadar maddileÅŸtik ne yazık ki.

Sebebsiz ziyaretler : Evde oturmaktan sıkılıp, laf olsun diye yapılan ziyaretlerde yok deÄŸildir hani. Bu tür ziyaretler genellikle komÅŸularımızla gerçekleÅŸtirilir. KomÅŸularımızı özlediÄŸimiz falan yoktur aslında. Zaten konuÅŸulan konularda incir çekirdeÄŸini doldurmayan konulardan – spor, siyaset, günlük olaylar... gibi- ibarettir. Ziyaretimizin gerçek amacı evde yapacak bir iÅŸi, okuyacak bir kitabı, izleyecek bir televizyon programı olmadığı zaman, can sıkıntısını giderecek bir araçtır aslında bu tür ziyaretler.

Akraba ziyaretleri : Akraba bağıntısı olmayanımız yok denecek kadar azdır. Hepimiz akrabalarımızla olan iliÅŸkilerimizle övünürüz. Ancak, aslında en problemli iliÅŸkiler, akraba iliÅŸkileridir. Nedense hiç kimse bu gerçeÄŸi dile getirmek istemez. “Kol kırılır yen içinde kalır”, özdeyiÅŸine uygun olarak, çevreye asla hissettirilmemeye çalışılır bu sorunlar. Dünya üzerinde parmakla sayılacak kadar insanın olduÄŸu zamanlarda, ilk insanın öldürülmesini hatırlayalım. Evet Kabil ve Habil ikisi de kardeÅŸ, ama kıskançlık iki kardeÅŸi biribirine düşürüyor ve birinin ölümü ile sonuçlanıyor. Akraba iliÅŸkilerinin ne kadar sorunlu olduÄŸu atasözlerimize de yansımıştır. “Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiÄŸini” atasözünü bilmeyen yoktur sanırım. Akraba ziyaretleri belki de en sorunlu ziyaretler arasında sayılabilir. Çünkü bu ziyaretler gönüllük ile yapılan ziyaretler olmayıp, zorunlulukla yapılan ziyaretlerdir. Gerek aile çevresi, gerekse etraftaki diÄŸer kiÅŸiler, bizlerin ne sıklıkla akrabalarımızı ziyaret ettiÄŸimizi adeta denetlerler. Bizler de çevrenin bu baskısı ile bu ziyaretleri gerçekleÅŸtirmek mecburiyetinde kalırız. Bu zorunluluk hali kiÅŸiler tarafından asla kabul edilmez. Bunun toplumsal bir görev- örf, adetler- olduÄŸu söylenecektir. İşte bu bile akraba ziyaretlerinin gönüllülük esasına göre yapılmadığının bir itirafıdır.

Akraba ziyaretlerinde, kıskançlık hisleri doruk noktasındadır. Ama asla bu kıskanma durumu belli edilmez. Çocuklar, gençler arasında kıskanma çok daha bariz olarak gözlemlenebilir. Alınan, sahip olunan her yeni şey akrabalar arasında daima dedikodu konusu olur. Bu durum da kıskanmanın bir ifade şeklidir.

Eski arkadaş ziyaretleri : Zaman zaman aklımıza eski arkadaşlarımız gelir. Okul arkadaşları, asker arkadaşları, iş arkadaşları... gibi. Bu arkadaşları özlediğimiz falan yoktur aslında. Gerçek amacımız, bu arkadaşlarımızın aradan geçen bu kadar zaman zarfında ne yaptıkları, işlerinde hangi konuma yükseldikleri, evlilik hayatında nasıl bir gidişat içerisinde oldukları, çocukları varsa onların hangi işle uğraştıklarının merak edilmesidir. Yani bu arkadaşlarımızın sosyoekonomik durumlarının öğrenilmesidir ana amaç. Bir de eski arkadaşlarımızın fiziksel olarak nasıl göründüğünü merak ederiz. Tabii hemen kendi görünüşümüzle kıyaslamaya başlarız. Eğer bizden daha dinç ve karizmatik ise, içimiz burulur, belli etmeden kıskançlık duygusunu yaşarız. Eğer durum tam tersi ise, bu sefer kendimizi daha iyi hissederiz, keyfimize diyecek yoktur o zaman.

Eski arkadaş ziyaretleri bize en çok keyif veren ziyaretlerdir aslında. Çünkü daima sohbet eski günlere gider. Gençlik çağları tekrar yaşanır. Hey gidi günler hey deyişini sık sık tekrarlarız bu ziyaretlerde. Bu tür ziyaretlerde konuşacak, hatırlanacak o kadar çok şey vardır ki, sohbet uzar da uzar.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. İlişkilerimizin seviyesini göstermesi bakımından, yukarıda bahsedilen konularla ilgili bu yaklaşım tarzına, itirazların olacağının farkındayım. Alışılmış düşünce kalıplarının dışına çıkmak hiçte kolay değildir. Birçok davranış tarzımızdan, içimizde sebepsiz bir huzursuzluk duysak da, fazla önemsemeyiz. Çünkü, çoğunluk, anne babasından, aile büyüklerinden böyle görmüştür ve bu davranışlar doğrudur, kesinlikle tartışılması doğru değildir yargısına sahiptir. Çoğunluğa uyduğumuz zaman, bizde görevimizi yapmanın rahatlığı içerisine gireriz. Çünkü çevre tarafından onaylanırız, çevre ne der korkusu ortadan kalkmıştır artık. İnanmadığımız, içimizden gelmediği halde, sırf etraf ne der korkusuyla yaşamımızı sürdürüyorsak, kişiliğimizden, özgürlüğümüzden bahsetmek ne derece doğru olabilir. Bir düşünürün deyişini burada sizlerle paylaşmak isterim.

Herkes gibi yaşarsan, özgür olmazsın ama yalnız kalmazsın;
Kendin gibi yaşarsan, özgür olursun ama yalnız kalırsın.


Sanırım sorunun ana kaynağını bu cümle açıklıyor. Yalnız kalmaktan korkuyoruz. Hemen kılıf da hazırdır “yalnızlık Allah’a mahsustur” der geçeriz. Toplum içerisinde yaÅŸadığımızdan, toplumun dayattığı kurallara uymak zorundayız da diyebilirsiniz.

Tercih sizin ya özgür ruhla yaşayıp, yalnızlığı tercih edeceksiniz, ya da, kalabalık içerisinde, bir tür esir olarak yaşayacaksınız.


Sedat YALÇIN

syalcin50@yahoo.com



9 Aralık 2011 Cuma / 1937 okunma



"Sedat YALÇIN" bütün yazıları için tıklayın...