Erol ÇINAR
Sanatın Kader Ortakları
Tanınmış ressam arkadaÅŸlarımdan biriyle İstiklal caddesinin ortasında karşılaÅŸtım. Uzun süredir ilgisizlikten yakınan dostumun alı al moru mordu. Gözlerinden öfke fışkırıyordu. Daha ne oldu? bile diyemeden baÅŸladı anlatmaya. Ressam arkadaşım bana rastlamadan biraz önce memleketlisi, tanınmış bir iÅŸ adamı ile karşılaÅŸmıştı. İş adamı ressam arkadaşımı görünce saygıyla ayaÄŸa kalkmış, birkaç güzel söz ve hal hatırdan sonra aÄŸzından ÅŸu cümleler dökülmüş. “Biliyorsun bizim ülkede sanatçıların önemi öldükten sonra anlaşılıyor” diyerek gevrek gevrek gülmüş. Gazetelerden fotoÄŸrafları inmeyen, büyük yatırımlara imza atan iÅŸ adamının bu yaklaşımı arkadaşımı çok kızdırmış. Kaçarcasına yanından uzaklaÅŸmış.
İş adamının kolaylıkla telaffuz ettiÄŸi bu cümle aslında toplumumuzdaki derin bir anlayışın da ifadesidir. Sanat alanımız, son yıllarda bütün çabalara raÄŸmen çoraklaÅŸmaya devam ediyor. Sanatın ve yansımalarının yani resmin, heykelin, fotoÄŸrafın fert olarak tek alıcısını gösterebilir misiniz?. Bana kaç ev sayabilirsiniz ki, misafir salonlarında aile fotoÄŸrafları yerine imzalı tablolar asılıdır, ya da taklit manzara ve natürmortlar yerine gerçek sanat eserleri… Bana tanıdık, bildiklerinizden eÅŸ dostlardan kaç kiÅŸi gösterebilirsiniz ki, bir tanıdığa düğün hediyesi, evlilik yıldönümü armaÄŸanı olarak, bir ressamın, fotoÄŸrafçının yapıtını hediye etmiÅŸ olsun. Son yıllarda artan iÅŸ adamı koleksiyonerleri hariç çevrenizde aklınıza gelen herhangi bir koleksiyon meraklısı var mı? Varsa kaç kiÅŸidir?. İçten içe duvarları süslemek, hediye etmek, koleksiyon yapmak için tabloya deÄŸer verenler belki yok deÄŸildir. Ama onlar da yeterli miktarda paraya sahip midirler, bilinmez. Bugün ülkemizde galeri sayısında, resim satışlarında geçmiÅŸe göre mutlaka bir artış vardır. Buna raÄŸmen galeri sahipleri, ressamlar, elinde fenerle dolaÅŸan Diyojen gibi tablo hediye edebilen ve tablo koleksiyonu yapan o bulunmaz insanları arıyor.
Ressam arkadaşımın yaşadığı olay bana aynı zamanda babamın sanatsever bir dostunu hatırlattı. Çocukluğuma döndüm. Nazif bey resim severdi. Hatırladığım kadarıyla aileden kalma birkaç tabloya da sahipti. Ona göre yaşamın en önemli anlamı sanat yapıtları arasında geçirilen zamandı. Galerilere, müzayedelere sık sık uğrar, eşin dostun özel koleksiyonlarını inceler, resimler karşısında hayranlıkla gezerdi. Resimleri güzel bir kadına bakıyormuşçasına biraz hayranlık, biraz da ona sahip olamamanın hasetliği ile izlerdi. Resim karşısına gider, gelir, yaklaşır, uzaklaşır resim sahibine ressam hakkında sorular sorar, resmin havasına girmeye çalışırdı. Zaman zaman bütçesinin elverdiği ölçüde, borç harç resimler de satın alırdı. Ona göre yapıtlar insan elinden çıktığı ve yaşamın içine girdiği için doğada yer edinirler, adeta insanlaşırlardı. Hayır, Nazif bey ne koleksiyoner ne de bilinçsiz bir sanatseverdi. O yalnızca kıt kanaat geçindiği yaşamını sanat ile taçlandırmaya, anlamlandırmaya çalışan bir sanat tutkunuydu. Bir seferinde elindeki, kendine göre nadide parçaları paraya çevirmek istemiş, elinin sıkışıklığını böylelikle aşmaya çabalamıştı. Bir akşam vakti yolda karşılaşmıştık. Sinirliydi.
“Hiç kimse zorlanmadıkça, daha önce sahiplendiÄŸi bir eseri elden çıkarma riskine katlanmak istemez.” Diyerek söze baÅŸladı ve devam etti. “Kaç gündür gözümün nuru gibi baktığım eserlerimden birkaçını satmaya çalışıyorum, olmuyor. Kimse resme para yatırmak istemiyor. Sanat yapıtları galerilerde, dükkanlarda herhangi bir eÅŸya gibi satılmadıkça, sanat yapıtı tüccarları, bezirganları ve hatta hastaları türemedikçe, karaborsa baÅŸlamadıkça hangi ülkede olursa olsun sanat ve sanatçının geleceÄŸi parlak deÄŸildir. Hatta iyisi ve kötüsü ile yapıtlar kaldırımlara dökülecek. Yoksa devlet sergileriyle ya da sanat galerilerinin sınırlı sayıdaki insana sunumları ile bir sanat politikası oluÅŸturulamaz.”. Sonrada uzaklaÅŸarak, gitti.
Evet, günler geçtikçe sanata karşı kayıtsızlığımız alabildiğine artıyor. Gündelik, küçük, alelade olaylar avunmamıza yetiyor da artıyor bile. Tanıdıklarımın içinde bulundukları isyan ve hüzün, bana bunları düşündürdü. Ondan ayrıldığımda, günlük hay huy içinde kaybolmuş cenneti aramaya koyuldum.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
Tanınmış ressam arkadaÅŸlarımdan biriyle İstiklal caddesinin ortasında karşılaÅŸtım. Uzun süredir ilgisizlikten yakınan dostumun alı al moru mordu. Gözlerinden öfke fışkırıyordu. Daha ne oldu? bile diyemeden baÅŸladı anlatmaya. Ressam arkadaşım bana rastlamadan biraz önce memleketlisi, tanınmış bir iÅŸ adamı ile karşılaÅŸmıştı. İş adamı ressam arkadaşımı görünce saygıyla ayaÄŸa kalkmış, birkaç güzel söz ve hal hatırdan sonra aÄŸzından ÅŸu cümleler dökülmüş. “Biliyorsun bizim ülkede sanatçıların önemi öldükten sonra anlaşılıyor” diyerek gevrek gevrek gülmüş. Gazetelerden fotoÄŸrafları inmeyen, büyük yatırımlara imza atan iÅŸ adamının bu yaklaşımı arkadaşımı çok kızdırmış. Kaçarcasına yanından uzaklaÅŸmış.
İş adamının kolaylıkla telaffuz ettiÄŸi bu cümle aslında toplumumuzdaki derin bir anlayışın da ifadesidir. Sanat alanımız, son yıllarda bütün çabalara raÄŸmen çoraklaÅŸmaya devam ediyor. Sanatın ve yansımalarının yani resmin, heykelin, fotoÄŸrafın fert olarak tek alıcısını gösterebilir misiniz?. Bana kaç ev sayabilirsiniz ki, misafir salonlarında aile fotoÄŸrafları yerine imzalı tablolar asılıdır, ya da taklit manzara ve natürmortlar yerine gerçek sanat eserleri… Bana tanıdık, bildiklerinizden eÅŸ dostlardan kaç kiÅŸi gösterebilirsiniz ki, bir tanıdığa düğün hediyesi, evlilik yıldönümü armaÄŸanı olarak, bir ressamın, fotoÄŸrafçının yapıtını hediye etmiÅŸ olsun. Son yıllarda artan iÅŸ adamı koleksiyonerleri hariç çevrenizde aklınıza gelen herhangi bir koleksiyon meraklısı var mı? Varsa kaç kiÅŸidir?. İçten içe duvarları süslemek, hediye etmek, koleksiyon yapmak için tabloya deÄŸer verenler belki yok deÄŸildir. Ama onlar da yeterli miktarda paraya sahip midirler, bilinmez. Bugün ülkemizde galeri sayısında, resim satışlarında geçmiÅŸe göre mutlaka bir artış vardır. Buna raÄŸmen galeri sahipleri, ressamlar, elinde fenerle dolaÅŸan Diyojen gibi tablo hediye edebilen ve tablo koleksiyonu yapan o bulunmaz insanları arıyor.
Ressam arkadaşımın yaşadığı olay bana aynı zamanda babamın sanatsever bir dostunu hatırlattı. Çocukluğuma döndüm. Nazif bey resim severdi. Hatırladığım kadarıyla aileden kalma birkaç tabloya da sahipti. Ona göre yaşamın en önemli anlamı sanat yapıtları arasında geçirilen zamandı. Galerilere, müzayedelere sık sık uğrar, eşin dostun özel koleksiyonlarını inceler, resimler karşısında hayranlıkla gezerdi. Resimleri güzel bir kadına bakıyormuşçasına biraz hayranlık, biraz da ona sahip olamamanın hasetliği ile izlerdi. Resim karşısına gider, gelir, yaklaşır, uzaklaşır resim sahibine ressam hakkında sorular sorar, resmin havasına girmeye çalışırdı. Zaman zaman bütçesinin elverdiği ölçüde, borç harç resimler de satın alırdı. Ona göre yapıtlar insan elinden çıktığı ve yaşamın içine girdiği için doğada yer edinirler, adeta insanlaşırlardı. Hayır, Nazif bey ne koleksiyoner ne de bilinçsiz bir sanatseverdi. O yalnızca kıt kanaat geçindiği yaşamını sanat ile taçlandırmaya, anlamlandırmaya çalışan bir sanat tutkunuydu. Bir seferinde elindeki, kendine göre nadide parçaları paraya çevirmek istemiş, elinin sıkışıklığını böylelikle aşmaya çabalamıştı. Bir akşam vakti yolda karşılaşmıştık. Sinirliydi.
“Hiç kimse zorlanmadıkça, daha önce sahiplendiÄŸi bir eseri elden çıkarma riskine katlanmak istemez.” Diyerek söze baÅŸladı ve devam etti. “Kaç gündür gözümün nuru gibi baktığım eserlerimden birkaçını satmaya çalışıyorum, olmuyor. Kimse resme para yatırmak istemiyor. Sanat yapıtları galerilerde, dükkanlarda herhangi bir eÅŸya gibi satılmadıkça, sanat yapıtı tüccarları, bezirganları ve hatta hastaları türemedikçe, karaborsa baÅŸlamadıkça hangi ülkede olursa olsun sanat ve sanatçının geleceÄŸi parlak deÄŸildir. Hatta iyisi ve kötüsü ile yapıtlar kaldırımlara dökülecek. Yoksa devlet sergileriyle ya da sanat galerilerinin sınırlı sayıdaki insana sunumları ile bir sanat politikası oluÅŸturulamaz.”. Sonrada uzaklaÅŸarak, gitti.
Evet, günler geçtikçe sanata karşı kayıtsızlığımız alabildiğine artıyor. Gündelik, küçük, alelade olaylar avunmamıza yetiyor da artıyor bile. Tanıdıklarımın içinde bulundukları isyan ve hüzün, bana bunları düşündürdü. Ondan ayrıldığımda, günlük hay huy içinde kaybolmuş cenneti aramaya koyuldum.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
"Erol ÇINAR" bütün yazıları için tıklayın...
