İ R A D E
İrade, herhangi dış bir zorunluluk söz konusu olmadan belirli bir durum karşısında girişilecek eylemi kararlaştırabilmek ve uygulayabilmek diye tanımlanır. İrade ve karar verme özgürlüğü sorunu birçok filozofu meşgul etmiştir. Bunların başında, “İrade ve Tasarım Olarak Dünya” adlı eseriyle Schopenhauer gelir. Schopenhauer, irade ile insanın özbilinci arasında doğrudan bir bağ kurar ve davranış özgürlüğünün de bu bilince yerleşmiş olduğunu söyler.
Dış motifler irade üzerinde etkili olur, ama bu etki, motiflerin yalnız mevcudiyetini değil, idrak edilmelerini de gerektirir. İnsanın hayvandan farkı, seçim yapabilmesinden ileri gelir. Bu özgürlük, evet ya da hayır diyebilmek için karar verme yetisi tarafından temellendirilir.
Karar vermenin niteliği bireyin yapabilme gücüyle, yani düşünme ve basiret konusunda ulaştığı aşamayla ilişkilidir. İradenin gücü, anlayış gücüne bağlı değildir. İnsanın, bilgi, anlayış ve olgunluk bakımından gelişmişlik aşamasına “karakter” denir; o bu “karakter”i yaşamında, bireysel deneyimleri ve olgunlaşma süreci aracılığıyla kazanır. Sorumluluk aşamasının niteliği insanın karakteriyle ilişkilidir.
İnsan, ne istediğini ve ne yapabileceğini bilmek zorundadır, ancak ondan sonra karakterini belli eder ve doğru şeyler yapabilir. Yani sadece insanın kendi gücü ve bilgisi değil, kendi ihtiyaçlarını ve olanaklarını idrak ederek gerçekleştirmek için gereken bilgi de söz konusudur. Bunu meydana çıkarmak için, ne istediğimizi ve ne yapabileceğimizi deneyimden öğreniriz. Ne istediğimizin arkasında, hem bireysel hem başkalarının hem de çevrenin ihtiyaçları vardır. Schopenhauer’e göre, “insanın tamamı iradesinin görünüre çıkmasıdır”. Bu durumda insanın, olduğu şeyden başka bir şey olmak istemesi yanlış değildir. Kendinde şey olarak irade, insanın içsel, gerçek ve tahrip edilemeyen özünü oluşturur. Kendi iradesini bilmek ve özgürce karar vermek, bireyselliğin temeli sayılır.
Schopenhauer’in felsefesini görmezlikten gelen Freud, insanın bilinç-dışı tarafından yönlendirildiği ve anlama yetisine dayanarak bilinçli bir karar alamayacağı, davranışlarına bilinç-dışı güçlerin egemen olduğu kanısındaydı. Böylece insanın, yaşamında gerçek bir karar verme özgürlüğünün olmadığını savunuyor ve insanı içgüdülerin, bilinç-dışı güçlerin devindirdiği bir varlığa indirgiyordu. İnsanın iradesi, sadece bu güçleri bastırma işlevini görüyordu.
Bu şekilde insanın, yaşamı ve davranışları için sorumluluk alma olanakları da sınırlanmakta, hatta olanaksız hale getirilmektedir. İnsanda sorumluluk bilincini geliştirmek, bu durumda eğitimin özel amacı da olmamaktadır. Bireysel özgürlüğün ve bilinçli karar verme iradesinin değeri yoktur. Boyun eğmeye hazır olmak, uyum sağlamak ve sorumluluğu başkalarına bırakmak daha rahat ve daha kolay bir yoldur.
oguzozugul@hotmail.com
|