ISSN 1308-8483
AĞLAMAYI GÜLMEKLE SAVUŞTURMAK / Zerrin SOYSAL
Zerrin SOYSAL    
  Yayın Tarihi: 2.9.2008    


AĞLAMAYI GÜLMEKLE SAVUŞTURMAK

- Temelin biri bir gün…
- Neyin var kızım senin bu sabah? Yerinde duramıyorsun.
- Her zamanki halim yaa ..Ne olsun?
- Saçmalama Cansu, seni bilmez miyim? Sabahları yüzünden düşen bin parça olur. Homurdanır durursun. Haksız mıyım Hilal, sen söyle!

Hilal arkadaşının yüzüne şöyle bir bakıp omuz silkti. Aklı iki gün sonra çıkacağı tatildeydi.

- Valla yok, olsa söylemez miyim?
- Eh sen bilirsin. Kokusu çıkar nasılsa…

Daha servisten inişini gördüğünde huylanmıştı. Kaygan, kırılgan bir zemine basıyormuş gibi atıyordu adımlarını. Yere değmiyordu da başka bir dünyada yürüyordu sanki. Elini kolunu sallayışında ne olduğunu belirleyemediği bir değişiklik, adını koyamadığı bir başkalık… İki yanağından öpüp günaydın dediğinde iyice tedirgin olmuştu. Gözlerinde ateşli hastalık geçirmekte olanlara özgü bir parlaklık; elleri buz…

İki yıldır aynı şubede çalışıyorlardı.Günde ortalama on saatten dünyanın zamanını geçirmişlerdi birlikte. Arkadaşlıkları okul günlerindeki kadar candan, sıcaktı. Gündüz yetmiyormuş gibi haftanın en az üç dört gecesi de beraberler… Kapılar açılıp müşteriler bankonun önüne dizilmeye başladığında arkadaşının garip halini, kabına sığamayan neşesini unuttu gitti Seyhan. Arada bir müşterilerle şakalaştığını, sesli kahkahalar attığını duyup şaştıysa da dönüp bakmaya fırsat bulamadı. Normalde müşterilerle işinin dışında tek kelime etmez; hatır soranları soğuk bir ifadeyle yanıtlardı. Hatta birkaç toplantıda müdür adını vermeden ortaya konuşarak, müşterilere karşı daha güler yüzlü olmaları konusunda uyarmıştı. Keşke bugünkü halini görseydi. Bir sevgi tomurcuğu, neşe yumağı…

Öğle tatili için ekranlarını kapattıklarında üçü de sersemlemişlerdi. Öyle bir yoğunluk…

- Nerde yiyelim bugün?
- Bendensiniz, sizi kebapçıya götüreceğim.

İkisi de tuhaf tuhaf baktılar arkadaşlarına. Kilo korkusundan salatadan başka şeye el sürmeyen kıza ne olmuştu böyle?

- İyi, götür bakalım.Yerken de neler olup bittiğini anlatırsın?

Tersledi Cansu.

- Bir şey olduğu falan yok. Kuruntu yaptın sen.
- İyi, öyle olsun. Keyfin yerindeyse mesele yok. Gidelim o zaman.

Yolda, iki arkadaşının ortasında kollarına girmiş yürürken de normal olmayan bir neşeyle doluydu.Gün doğumundaki kuşlar gibi durmaksızın cıvıldayıp kendinden başka kimsenin konuşmasına fırsat bırakmadı. Bankanın köşesinde oturup önündeki şapkaya para atıldıkça başını öne arkaya sallayarak dualar eden dilenciye cüzdanındaki bütün bozuk paraları bıraktı.Az ilerdeki çiçekçinin kapı önünde dikilen çopur suratlı çırağına el salladı.Çocuk arkalarından şaşkınlıkla bakakaldı.

-Nasılsınız Nizamettin Bey?

Taksitle alışveriş ettikleri giyim mağazasının geçkin sahibi kızın teklifsiz selamıyla gevşedi.İnci gibi sıralanmış takma dişlerinin tamamını gösteren bir gülüş yayıldı yüzüne.

- Çok iyiyim Cansu Hanım. Nereye böyle?
- Ziyafet var, kebapçıya…
- Ooo afiyet olsun.Dönüşte kahveye beklerim.İhya edersiniz!

Çıngıraklı bir kahkahayla yanıtladı.

- Gelirizzzzz. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!

Adamın duyamayacağı kadar uzaklaşınca ikisi birden saldırıya geçtiler.

-Sen delirdin mi kızım? Tanımıyormuş gibi …Her gelişinde köşe bucak kaçtığımız kart zamparanın ayağına mı gideceğiz? Ondan sonra kurtarabilirsen kurtar yakanı…
- Kurtarmayalım, ne olacak ki?
- Anlaşıldı, sen kafayı yedin! Hilal dönünce müdür beyle konuşalım bu kıza izin versin birkaç gün. İyi değil durumu…
- Abartmayın yaa...Adamın bir şey yapacağı yok, çene zamparası…Kahvesini içer üç beş laf eder çıkarız. Müşteri ziyareti… Ne var bunda, hep yapmıyor muyuz? Aaaa bakın pamuk helvacı…Alayım mı size de?
- Çocuk musun kızım, caddenin ortasında…Herkes bize bakar.

Kebapçıya gelmişlerdi. Cam kenarında lokantanın en güzel masasına oturttu onları şef garson.Yemeklerini beklerken de, yerken de coşkulu tavrı sürdü ama arkadaşları ağzından tek laf alamadılar. “Ben normalim, her zamanki halim, abartıyorsunuz” diyor da başka söz çıkmıyordu ağzından. Dönüşte mağaza sahibini göremediler. İki kız verilmiş sadakamız varmış diye sevinirken Cansu “Biraz kafa bulacaktık, kısmet olmadı.” deyip hayıflandı. Müşteriler kapının önünde toplanmış kapının açılmasını bekliyorlardı. Aralarından zorlukla geçip içeri girdiler. Haftanın ilk ve son günleri hep böyle olurdu. Saatler boyu sağa sola bakmadan aralıksız çalıştılar.

Akşam çıkarken paçavra gibiydi üçü de. Seyhan eve davet etti ama Cansu gidip hemen yatacağını söyledikten sonra vedalaşıp ayrıldı. Reddedilen kız arkadaşını endişeli gözlerle köşede kayboluncaya kadar süzdü. Arkasından gitmeyi düşündü bir ara; sonra, ısrarla bir şeyim yok deyişini anımsayıp vazgeçti. Üstüne gitmeyip beklemenin en iyisi olduğuna karar verdi. Zamanı gelince açılırdı nasılsa, anlatırdı.

. Annesiyle babası yazlıkta oldukları için kapıyı kendi anahtarıyla açtı Cansu. Doğru odasına gitti. Gömleğinin düğmelerini çözerken masasının üstünde bıraktığı mektubu gördü. Dün akşam posta kutusunda bulduğu, sabaha kadar gözlerini dikip anlamını çözmeye çalıştığı mektup. Uzanıp aldı, tekrar okudu. Kararlı bir elden çıktığı belli birkaç satır…

Sevgili Cansu,

Bu görevi biraz da senden uzak kalabilmek için kabul ettim.Yanındayken yapamazdım. Çok güzel şeyler yaşadık seninle ama bitti. Lütfen bir daha görüşmeyelim. Sana hak ettiğin mutluluğu verecek birilerini bul, beni unut. Telefonla bile arama…

Suat


Kağıdı zarar vermeye korkarcasına yumuşak bir hareketle aldığı yere bıraktı. Soyunup duşa girdi. Rutubetli havanın etkisiyle yapış yapış olmuş tenini sabunladı, keselendi. Epey sonra ılık suyu iyice soğuğa çevirerek yüzünü duştan akan suyun altına tuttu. Gözyaşları suyla birlikte akıp gittiğinden ağladığı sadece kesik kesik hıçkırıklarından anlaşılıyordu. Bornozunu giyip çıktı banyodan. İlaç dolabına yöneldi. Çok yorgundu, hemen uyumaktan başka bir şey istemiyordu. Babasının yıllardır kullandığı uyku haplarını aradı raflarda. Kutu ağzına kadar doluydu. İnce alüminyumu yırtıp bir tablet aldı avucuna, bir tane daha, bir tane daha… Sonra diğerlerini… Tek hamlede yuttu. Uyumak istiyordu.

10 Ağustos 08


Zerrin SOYSAL



1917










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)