BOZ ADA BOZCAADA
Yedi Eylül gecesi sağ kulağımı sol elimle göstermeğe benzeteceğim bir yolculukla İzmir’den Ezine’ye sabaha karşı sabah beşte vardım. Bir ben, yalnızca ben diyeceğim bir ıssızlık içinde Ezine terminalinde günün ağarmasını bekledim. Yavaş yavaş insanlar gelmeye, gün ışımaya başladığında bu sefer de benim gözlerimin üzerindeki ağırlık artmaya başladı. Yapacak bir şey yoktu, beklemekten başka. Beklememin nedeni Ankara’dan gelecek olan yol arkadaşımdı. Saat yedi buçuk civarı Ankara otobüsünden Arzu indi. Ve muhteşem buluşma anı..
Uzun bekleyişten sonra Bozcada vapuruna binerken... Mutlu son!
Ezine’den Geyikli, Geyikli’den Bozcada.. Foça’dan beri bindiğim araçların sayısını düşünmek istemiyorum. Meşakkatli bir yolculuktu benim için.. Gidiş biraz arkadaş hatırına uzun oldu. “Dönüşü muhteşem oldu” dedirtircesine oldukça kolay geldim Foça’ya..
Bozcaada’da ilk izlenim; Hayal kırıklığı! Aslında ne beklediğimi de bilmiyordum ama. Bir beklentim varmış ki şaşkınlıkla etrafa bakındım. Bu muydu yıllardır gelmek istediğim Bozcaada dercesine! Günler içinde adayı çok sevdiğimi söylemeliyim. Sanırım ramazanın ve son yazın biraz ağırlığı çöktüğü için belki hafif bir şaşkınlık geçirdim.
Bozcaada denince akla ne gelir! Yerlisi der ki, bademli domates reçeli ve üzüm. Elbette şarap.. Bana sorarsanız kısa zaman önce tanıştığım sakızlı kahvenin bu kadar lezzetli yapıldığı başka bir yer görmedim. Arzu ile buluşma noktamız olan Çınaraltı kahvesindeki sakızlı kahve, Bozcaada’daki unutulmaz keyif anlarımdan biri oldu. Gün içinde yapılması gerekenler arasında hemencecik yerini alıverdi.. Sakızlı kahve, acıbadem likörü, çikolata ve aromalı bir sigara.. Bu bir Bozcaada klasiği olmalı. Bunun oraya özgü olmadığı da söylendi. Ama ben bu sunuşu ilk defa Bozcaada’da gördüğümden, benim için bu bir ada klasiğidir.
Ada Rum mahallesi ve Müslüman mahallesi olarak iki mahalleden oluşuyor. Köyü olmayan tek ada, yani toplu yerleşim yeri tek. Ada’nın merkezinde büyük bir kilise var, papazı olmayan. Ada’nın Rum nüfusunun yaz aylarında 35 olduğu kışın ise 5-6 kişiye düştüğü söyleniyor.
Rum mahallesi olarak tanımlanan mahalledeki rengarenk evler adanın vazgeçilmezleri arasında. Yeşillikler içindeki renkli evler, küçük sokaklar, resim galerileri (maalesef kapalıydılar:)) gerçekten akıldan çıkarılası değil.
Rum mahallesini gezerken dikkatimi çeken şeylerden biri anahtarların kapıların üzerinde olmasıydı. Yıllar önce izlediğim bir belgeselde Amerika ve Kanada çeşitli yönleri ile karşılaştırılıyordu. Kanada’da anahtarların kapının üzerinde olduğu ve Kanadalıların böyle kendilerini daha güven içinde hissettiği, Amerikalıların ise güvende olması duygusunu kapılarını birkaç kilitle kilitledikleri zaman yaşayabildikleri söyleniyordu. Belli ki Adalılar da anahtarlarını kapı üzerinde bırakarak kendilerini güvenli hissedenlerdendi.
Adadaki müzeden söz etmemek haksızlık olur. Kişisel çaba ile oluşturulmuş, oradaki yaşama dair birçok belgenin ve objenin görülebileceği bir müze. Şehir merkezinde yüz elli yıllık bir binada hizmet veriyor.
Adanın iklimi ile ilgili Bozcaada broşüründe gördüğüm tanımlama hiç ama hiç akıldan çıkarılası değil benim için.. Sıcağın beni ezip geçirdiği bir yazı geride bırakmıştım. Son yazın ilk günlerinde ah işte benim de aradığım bu dedirtti. Hadi sadede gel dediğinizi duyar gibiyim “Yazları serin ve yağışsız kışları ılık ve yağışlı” Benim için iklimle ilgili son söz.
Bu iklimin adaya kazandırdığı önemli bir özellik var. Bağcılık.. Buna bağlı olarak şarapçılık… Adaya özgü üzüm cinslerinin yanı sıra Fransa’dan İtalya’dan getirilen üzümler de yetiştiriliyor. Ve genellikle aile şirketi olan şarap fabrikaları var. Ama lezzetli ada şaraplarını içip, şık peynir tabakları ile bu lezzeti tamamlayacağımız ve kaliteli müzikler dinleyebileceğimiz mekanlarla karşılaştığımızı söyleyemeyeceğim. Belki bu durum mevsimle ilintilidir. Ama yemek sonrası iyi müziklerin dinlenebileceği mekanların olmadığından kendi halkının da şikayet ettiğini belirtmeliyim. Ben konuştuğum kişilerin yalancısıyım.
Ada’da her şey turistik standart üzerinden tarifelendirilirken hizmetin aynı kalitede olduğunu söyleyemeyeceğim. Hizmet sektöründe çalışanların tavırlarının sevimlilikle laçkalık arasında gidip geldiğini ilave etmeliyim. İşte birkaç diyalog :
“Çay taze mi?”
“Ben içiyom ya!”
“Bira bardağını biraz buzlukta bekletebilir misiniz!”
“Buzlukta yer yok.”
Elbette bu gözlemler birkaç günlük ada ziyareti ile sınırlı. Ama bir kez daha çok sevimli olduklarını itiraf etmeliyim.
Bu arada adada çok sevdiğim şeylerden biri lokanta isimleri idi. “Battı Balık”, “Salkım”, “ Sandal”, “Güverte”, “Lodos”, “Kekik”, “Martı..
Ada’ya ait özel şeylerden biri kalamardı. Kaldığımız süre içinde masamızdan kalamar eksik olmadı. Önemli lezzet duraklarından olan Koreli’de kalamarın bir başka lezzette olduğunu söylemeliyim. Farkı görmenin yolu tatmak.
Yemeklerden söz ederken ilk defa tattığım kabak çiçeği dolmasından da söz etmek isterim. Tüm lokantalarda kolaylıkla bulunabilecek kabak çiçeği dolması yerken keyifli, ama benim özleyebileceğim tatlar arasına girmeyi beceremedi.
Ada boz.. Üzüm bağlarının dışında oldukça kıraç. Denizine ise söylenecek hiçbir şey yok. Denizi için güzel tanımı yetersiz. Çok keyifle denize girdim Bozcaada’da. Ada’nın her yerinden denize girilebiliyor denilse de inanmayın. Denize girmek için mutlaka bir araca binilmesi gerekiyor. Ayazma ve Habbeli en popüler koyları. Oraya giden herkesin şiddetle önerdiği Akvaryum olarak tanımlanan yeri ancak uzaktan görebildik.
Arkamızdaki koy Akvaryum koyu. Adadan oraya dolmuş işlemediği için denize girme fırsatımız olmadı. Ada turu sırasında ancak bu mesafeden görebildik.
Ada’ya gidecek olanlara önemli bir duyuru, benden olsun. Adaya giderken nakit paranızı yanınıza almayı unutmayın. Sadece Ziraat Bankası var adada. Arzu ile her an cebimizdeki nakit parayı sayarak biraz panikle para harcadığımızı söylemeliyim. Siz siz olun adaya nakit parasız gitmeyin. Ama bu arada adanın sıcak insanlarının da borç vermeye hazır oldukları da başka bir gözlem..
Ada ile ilgili söyleyeceklerimden biri de çınar ağaçlarının altındaki büyük çay bahçeleri. Bütün günü bu çay bahçelerinde geçirmek mümkün. Tüm öğünlerde özel ada tostu yiyerek.
Merak ettiniz! Evet önce iki dilim ekmek alınır. (Ada ekmeği lezzeti ikiye katlar.) Ekmeklerin içine mis gibi kokan zeytinyağı sürülür. İçine domates ve kaşar konur. Üzerine bol kekik serpilir. Sonrasında çınar ağaçlarının altında çayla afiyetle yenir.:)) Size de afiyet olsun!
Bize kaldığımız yeri bulan, yardımsever ve kendisini “Ben ambulans şoförü Mehmet ağabeyiniz, hayat kurtarırım” şeklinde tanıtan Mehmet ağabeye de buradan selam göndermek isterim.
Bir daha gider miyim bilmem Bozcaada’ya. Ancak akılda kalacak olan yerlerden Boz ada. Bozcaada.
Ekşi sözlükten birkaç alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum.
“Ada olmasına rağmen midye dolma barındırmayan, rüzgara çok açık ve üzüm bağları yüzünden yeşertilmemiş dolayısıyla adına da uygun şekilde boz olan ada. Kafa dinlemek için 3 gün gidilebilir bir yer.”
“Sahip olduğu mütevazı güzelliği, sokaklarında dolaşanlara rüzgârıyla ulaştırdığı dinginlik ve mutluluk hissine rağmen yiyecek fiyatları konusunda hiç de mütevazı olmayan yerlere ev sahipliği yapıyor bu ada. Bu yüzden yemek siparişi vermeden önce fiyatlardaki sıfırları itinayla saymak gerekiyor, yoksa bütün parayı yemeğe yatırıp vapura ulaşmak için adanın bir ucundan diğer ucuna yürümek zorunda kalabilirsiniz.”
Adadaki renkli kapı ve pencereler fotografını çekmek için çok kışkırtıcı..Defalarca gezdiğim birkaç sokağı her defasında keyifle gezdim.