YİNE GENCO ERKAL, DAİMA GENCO ERKAL
Ya Genco Erkal olmasaydı! Veya ben Genco Erkal’ı tanımasaydım. İki şık da felaket olurdu. 1960 sonrası kuşaklar onun oyunlarıyla büyüdü. Ben hâlâ aynı heyecanı yaşamak için onu sessizce takip ediyorum. O İzmir’i hiç ihmal etmiyor. İzmirliler de onu boş salona oynatmıyorlar.
“Ben, Brecht” oyunu ile çıktı birden karşımıza. Neredeyse Almanya’da unutulmaya başlanan yazar Berthold Brecht’i “ben unutturmam” diyor.
G.Erkal tam bir sanat misyoneri. Kimleri hatırlatmadı ki? Gençler şanslı. Onun sayesinde ülkelerinin ve dünyanın hayranlık duyduğu sanatçıları tanıyorlar. Biz de, hem gençliğimizin heyecanlı günlerini hem de hayranlık duyduğumuz kişileri tekrar hatırlıyoruz.
B.Brecht 20ci yüzyılın en önemli aydın kişiliği. Politik tiyatronun yaratıcısı. Çevresindeki yazar, çizer, müzisyenlerle Berlin Tiyatrosunu kuruyor. O sırada, Nasyonal Sosyalistler de siyah çizmeleri, Hitler selamlarıyla, marş marş iktidarı ele geçiriyor. Berlin Tiyatrosu tüm hızıyla gelen karanlığı insanlara anlatıyor. Böylece, NS’lerin “kara listesine” giriyor. 1933 de sanatçılar, aydınlar, tutuklanıyor. Kitaplar yakılıyor. Brecht için de ülkeyi terk etme zamanı geliyor.
Bugün Genco Erkal da soruyor: “Bakalım bu kez Brecht Usta ülkemizde nasıl karşılanacak?” Çünkü 1978 de “Brecht Kabare” Ankara’da; 12 Eylül döneminde “Her gün yeni baştan” yasaklanıyor.
Hınzır yazar ve masum (!) çırağı “baskının arttığı günlerde karar verdi bizimki/ekmeğinden olmamak için/ ağzını sıkı tutacaktı” diyorlar. Evet, evet ağzını tutan, hem de sıkı sıkı tutan, çok kişi var bugün. Tutmayan da var tabii.
Brecht’in her oyunu günümüzle tıpa tıp benzeşiyor da, onun için izleyiciler sık sık alkışlarla kesiyor şu dizeleri duyduklarında: “Ne olur olağan demeyin/her gün olup bitene/Kargaşanın egemen olduğu/Düzensizliğin düzen sayıldığı, insanın insanlıktan çıktığı bu karanlık çağda demeyin sakın bunlar olağandır.”
Genco Erkal’ın sahnedeki tarzını bilen bilir, hiç değiştirmez. Bu oyunda sahneyi tamamen dolduran bir sanatçı var: Tülay Günal. Sanki oyundaki karakter onun için yazılmış. Belki de G.Erkal önceden gözüne kestirmiştir onu. Sesi güzel, oyunculuğu başarılı. Bu kez ikisi sahnede sandalyelere çıkıp iniyorlar. (İnsanın yüreğini ağzına getiriyorlar). Kabare türü olduğu için danslı, müzikli, izleyenler için zevkli, sahnedekiler için yorucu bir oyun. Ama her ikisi de sonunda hiç de yorgun görünmüyorlardı.
“Vatan millet hep palavra/ Savaşlar da bahane/Bu düzende tek kural var/Artmalı hep sermaye” dizeleri oyundaki birbirine bağlı üç temel sorunu vurguluyor. Yoksulluk ve sömürü/ kadının bir mala dönüştürülmesi/ silahlanma ve savaş. Günümüzdeki gidişatın aynısı. Bunların gerçekleştirilmesi için insanların nelerle uyutulduğunu şöyle anlatıyor: iyilik/ din ve inanç/ahlak/milliyetçilik. “Anladık iyisin ama neye yarıyor iyiliğin?”diyor Brecht. G.Erkal’ın sorduğu gibi: “dalga geçerek, alay ederek, kışkırtarak, yüzümüze vurarak, canımızı acıtarak, güldürerek, bizleri anlatmıyor mu?”
“Gece uzun da olsa, güneş mutlak doğar, güneş mutlak doğar” derken umut’un her daim süreceğini anlatıyor.
Biz Foçalılar şanslıyız. Kapımızın dibinde harika bir Opera ve Tiyatro binası var. Hele Atakent semti sakinleri ekmek almaya giderken iki bilet de alıverirler. Karşıyaka Belediyesi yaptırmış bu binayı. Sanat hizmeti dediğin böyle olur. Bu duyarlılığı kutlarım.
Genco Erkal’ın yeni oyununu merakla ama gönül rahatlığıyla bekliyorum. Biliyorum beni heyecanlandıracak bir şeyler bulacak…
|