ISSN 1308-8483
YANİ YALAN.. / Zeynep Ayşe EDİRNE
  Yayın Tarihi: 20.10.2008    


YANİ YALAN..

''Düşüncelerini saklaması için insana konuşma yetisi bahşedilmiştir.''
Talleyrand, diplomat-devlet adamı



Öylesine mutsuzsunuz ve mutsuzluğunuzu öylesine temelden inkar ediyorsunuz ki, acılarınızla yüzleşmenin fikrine bile, hiç tahammülünüz yok.

Hepimiz, her bir gün, tekrar tekrar ve durmaksızın yaşantımızı kuşatan bir ''fakirleşme'' içindeyiz.. bu, ekonomik sefaletten çok daha belirgin, keskin ve acıtan bir fakirleşme..

Toprağın, gökyüzünün, içtiğimiz suyun hızla tükenişine kaderci bir boşvercilik, günden güne artan bir anlamsızlık halinin dayanılmazlığı, aklımızın alamayacağı bir yoğunluğa ulaşan yalanlar silsilesi.. ve insanda samimiyetin, hoşgörünün eriyişi..

Yalan mı?

Aynılaşan insanlar, davranışlar ve zaman.. sonsuz bir tekrara girmiş gibi benzeşen gündelik işler.. bitmez tükenmez bir ''hayat gailesi''..

Gerçek.

Hem görmüyor musunuz? Artık uygarlık ve ilerleme, ne kadar kof ve içi boş bir efsane.. Hala çoğu kişi ilerlemeyi -mecburen- kaçınılmaz buluyor, ama her gün daha az insan ilerlemeye inanıyor.. acaba siz de, zihninizi tutsak eden bu düşüncenin, sizi giderek teknolojiye daha bağımlı kıldığını fark ediyor musunuz?

İnsanlığın hayrına mı?

Riski belirsiz, tahmini ölümcül bir gelecek uğruna, canlı türleri, kültürler ve kuvvetle ihtimalen tüm dünyanın ışığının sönmesine seyirci mi kalacaksınız? Razı mısınız?

''Razı değiliz!'' cevabınız tereddütsüz değil.. haklı bulduğunuz bir kararsızlığınız var.. ne oluyor diyorsunuz.. ne olacak bilmiyorsunuz.. sıkılıyorsunuz kabullendiğiniz içinden çıkılmazlar yüzünden..

Oysa sevince ihtiyacınız var.. yaşama sevincine, huzurlu, gülümseyen yaşanacak bir dünyaya..

Hüzünlere sarınıp ''acıyı bal eyledik'' veya ''güzel günler gelecek çocuklar'' ya da ''batsın bu dünya'' nağmelerine sığınmak daha mı kolay ne?

Bu sizin seçiminiz.. duymamaya çalışmak, hatta unutarak yaşamayı tercih etmek..

(Belki) Bir gün deneyebilir misiniz?

Bir gün televizyon seyretmezseniz neler olur? Bir gün cep telefonunuzla konuşmazsanız dünya mı durur? Bir gün internete bakmazsanız, çok şey mi eksilir hayatınızdan?

Zor.. çok zor di'mi?

Bari bi' çift laf edin..

Diyelim ki, hastayız ve sağlığımız için tıp alanında yüksek teknolojiye ihtiyacımız var, ama mevcut sağlık sorunlarımızın, esasen teknoloji ve onun zorba uygulayıcıları tarafından yaratıldığını da biliyoruz.. Neden buna karşı çık(a)mıyoruz? Bir veya birkaç gün en fazla, gazete hışırtısında ve televizyon gölgesinde kalıyoruz.. sonra ne oluyor da, unutuveriyoruz..

Yalnızca kimyasal maddelerin yol açtığı kanser hastalıkları değil, neredeyse tüm hastalıklar hep aynı sebebin sonucu.. Özgür birer canlı olduğumuzu unutturmak için, tüm doğallığımızın, tüm doğal alanlarımızın hızla yok edilmesi sebebi..

İlerlemenin geldiği yer burası.. abartılı mı?

Bizi yönetenler bunun farkında değiller demek, abartının daniskası.. onlar ilerleme sözcüğünü pek kullanmıyorlar artık.. söz ettikleri tek şey atalet.. ''Her şey ortada, ya katlanırsınız ya da hapı yutarsınız..'' gibi bir ifadeleri var.. Anlamak, bir sonuç çıkarmak, eğriyi doğruyu kestirmek çok güç..

Yani yalan.

Hala daha, buyurulduğu gibi yaşamayı, iradeniz dışı olana boyun eğmeyi kabullenecek misiniz? ''Hayır!'' demek yetmiyor.. mevcut düzeni eleştirmek, dayatılana direnmek adına ne yapmalı, biliyor musunuz? Çocuklarımızın yaşayacağı güzel bir ülke adına, sadece gerçeğe yaslanan, çoğunluğun anlayacağı, herkesin hemfikir olup sevgiyle bağrına basacağı bir söyleminiz var mı?

Bi' çift lafınız..?

Biliyorsunuz.. siz de farkındasınız.. bu ülkede, gerçek ile bize anlatılanlar arasında ne kadar keskin bir karşıtlık, ne kadar tezat olduğunun..

Gözünüzü dört açın.. dünyadaki ve ülkemizdeki, siyasi ve ekonomik değişimleri iyi takip edin lütfen.. okuyun, kıyaslayın, konuşun ve anlatın.. çocuklarınıza da öğretin ve onları koruyun.. Türkiye Cumhuriyeti üzerine oynananları gözden kaçırmayın, uyanık olun!

Yalanı dolanı görün artık..

Yazımızı tarihten, gerçek bilinen bir hikaye ile sonlandıralım mı?.. anlattıklarımı toparlamak adına..

'' Komünist lider Stalin, çalışma odasında yakın dostları ile bir aradaymış.. boşalan votka şişelerinin etrafındaki parti yöneticileri kendi havalarında konuşuyor, her biri bir diğerine ahkam kesiyormuş.. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini kendisine dalkavukluk yapanlara çevirerek sormuş:

- Yoldaşlar.. dostlarım.. söyleyin bakalım.. halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalı?

Kimisi adaletten, haktan.. kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten söz etmiş.. öfkelenen Stalin cevap vermiş hepsine..

- Yönetimi eline geçirenin Tanrı'dan farkı olmaz! Ne yapması gerektiğini ben anlatayım size..

Hizmetçilere seslenerek, ''çabuk bana bir tavuk getirin..'' demiş.. Stalin, getirilen canlı tavuğun bütün tüylerini, herkesin şaşkın bakışları altında tek tek yolmuş.. hiç tüyü kalmayan cascavlak tavuğu odanın ortasına salıvermiş..

Tavuk can havliyle kapı aralığına koşmuş, dışarının soğuğundan odanın ortasına dönmüş.. masaların altına kaçınca, sandalye ve masa ayaklarının sürtünmesinden canı yanmış.. duvar diplerine sığınmak isterken tüysüz kanatları sağa sola çarpıp acılarını arttırmış.. şömineye yaklaşmış üşümekten, tüysüz vücudu kavrulmuş.. Çaresiz, odanın ortasında dikilen Stalin'in ayaklarının arasına sığınmış.. Stalin, cebinden çıkardığı mısır tanelerini tek tek önüne atıyormuş yolunmuş tavuğun.. yem buldum diye sevinen tavuk, Stalin odada nereye yönelse peşinden gidiyormuş.. Ağızları açık bakakalan dostlarına kahkahayla gülen Stalin, şöyle demiş..:

- Gördünüz mü? Halk dediğiniz topluluğun bu tavuktan hiçbir farkı yok.. Önce tüylerini yolun, sonra serbest bırakın.. ne isterseniz yapacaklardır bu hale düşünce.. o zaman onları yönetmek çok kolay olur..''



Zeynep Ayşe EDİRNE



1880










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)