Erol ÇINAR
Rol ve Paylaşım
Yağmur bütün gece yağdı. Kiremitler savrulan yağmur damlaları altında sırılsıklam. Rüzgar pervazlardan, oluklardan içerlere doğru savruluyor. Sokaklar bomboş. Bir araba etrafına su sıçratarak caddede yol alıyor.
Soluk almak için pencereyi açtım. Yağmur kokusunu içime çektim. Şimdi kente hakim bir yerde, pencerenin kenarında durmuş, kentin ışıklarına bakıyorum. Bastıran gecenin içinde titrek ışıklar belli belirsiz yansıyor göz bebeklerime. Mekanlar dizi dizi, sıra sıra. Gecenin yapay ışıkları ile hiçbir mekan küçük, hiçbir kuytu da zifiri kalmaz zaten. Karanlık geceye bulaşır bilirim bunu, bilir susarım. Karşımda gördüğüm çarpık bir kentin manzarası. İstanbul, bu haliyle bile insana güzel geliyor.
Sabaha daha çok var. Ama öyle hemen ansızın değil. Yavaş yavaş iner aydınlık güne. Önce apartmanların damlarındaki bacaları, antenleri, çatıları açığa çıkarır, sonra da günü aydınlatır. Sonu gelmez bir döngüdür bu. İnsanların bunalımı kendini açıkça hissettirirken, kent her zaman olduğu gibi geceleri sessiz, hiçbir şey yokmuş gibi davranır.
Parmaklarımla çaydanlığın kulpunu yakaladım. Biraz önce dem koyduÄŸum çayın üstüne sıcak suyu boca ettim. Åžekersiz ve demli bir çay. OturduÄŸum koltuktan duvardaki resimlere, fotoÄŸraflara baktım. LoÅŸ ışık altında karanlık odayı izledim. En iyisi televizyon izlemek. Eski bir Türk filmine rastlıyorum, kanalların birinde. Siyah beyaz bir film bu. İsmi “Kırık Plak”. BaÅŸrolde Zeki Müren ve Belgin Doruk var. Konusu kendisini şöhret yapan, kirli iÅŸlerine alet eden patroniçe Nermin kıskançlık sonucu Zeki Müren’in ses tellerini tahrip eder ve sonrasında da kocası tarafından öldürülür. Cinayet, Zeki Müren’in üstüne kalınca kaçar ve bir kaza sonucunda öldüğü sanılır. Oysa Zeki Müren Anadolu’nun uzak bir yerinde kahır içinde sefil bir yaÅŸam sürmektedir. Tesadüfen ameliyat olur sesi yerine gelir, polisle de iÅŸbirliÄŸi yapar gerçek katil Asım'ı yakalatır, Leyla'sına kavuÅŸur. Filmde böylece mutlu sonla biter. Zeki Müren filmde bol bol ÅŸarkı söylüyor.
Vakit geçmek bilmiyor, bir baÅŸka kanala gözüm iliÅŸiyor. Tartışma programı var. Konusu; Toplum ve Cinsellik üzerine. Aklıma biraz önce izlediÄŸim filmin baÅŸrol oyuncusu geliyor; Zeki Müren. Tarih boyunca hemen hemen her toplumda insanlar, içlerinden bazılarını, belli niteliklerinden dolayı, daha üstün ve ulaşılmaz görme eÄŸilimi içinde olmuÅŸlardır. Zeki Müren’de gerek sesi, gerekse yaÅŸam tarzıyla kısa sürede toplum tarafından benimsenmiÅŸ ve topluma mal olmuÅŸtur. Bugün bile ölümünden onca yıl geçmesine raÄŸmen toplumun hatırladığı bir sanatçı karakteri olarak belleklerde yer almaktadır. Bu Zeki Müren’in billur gibi duru sese sahip olmasının yanında, hiç kuÅŸkusuz yeteneÄŸine, sahnedeki duruÅŸ, oyunculuk kabiliyeti ve fotojenik bir görünüme sahip olmasına baÄŸlıdır. Gerçektende Zeki Müren ÅŸahsi yaÅŸantısını, sanatının önüne geçirmesini baÅŸarabilmiÅŸ birisidir.
Zeki Müren’in ilk popüler olduÄŸu yıllarda bir ÅŸarkıcının açıkça eÅŸcinsel imalar taşıyan giyiniÅŸi, davranışları, sürdürdüğü yaÅŸam tarzıyla kamusal alanda görünür olması İstanbul insanını gerçekten çok ÅŸaşırtmıştı. Gazinolarda, radyo dergilerinde, magazin basınında ilk kez böyle bir kimlikle yüz yüze geliniyordu. İnsan bedenini kültürel olarak görünür kılan, bedene anlam, cinsiyet kazandıran bir araç olarak insan yaÅŸamındaki yerini alan giysi kavramını sanatçı çok iyi kullanmıştı. Sahnede izlediÄŸimiz Müren, anatomik olarak erkekti. Ancak cinsel kimlik açısından kadının kodlarını kullanmaktaydı. Belki de giydiÄŸi elbiselerin bedenini vurgulamasının yanında, ruhunu da yansıtıyordu. Vücuda yapışan, hatları belli eden, yüksek ökçeli, rengarenk giysilerdir bunlar. Sanatçı, geleneksel giysi kalıbını 1950’lerin sonuna doÄŸru simli ceket ve papyonlarla, sonrası kadınsı kesimlerle, Tavus kuÅŸu gibi modellerle deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Giyim kuÅŸam kodlarını ve beden dilini kullanarak Türk toplumuna taşıdığı yenilikleri, Türk toplumundan aldığı destekle taçlandırıyordu. O Türk toplumu için yalnızca bir ÅŸarkıcı deÄŸil, tabuları yıkan ve yeni bir erkek modeli ortaya koyan birisidir. Åžarkıcılığın yanında Zeki Müren film çevirmeye de baÅŸlamıştı. Rol aldığı filmler için özel müzik besteliyor, alışılmadık ama göz alıcı bir imaj inÅŸa ediyordu. İnsanımız, bu imajın eÅŸcinsel imalar taşıyan iÅŸaretlerini görmemezlikten gelmeyi yeÄŸledi. Toplum onu sorgulamadan kabul etmiÅŸti. Hem de ona özel isimler takarak, onurlandırarak. Özel yaÅŸamda insanların sevdiÄŸi kiÅŸilere lakaplarıyla ya da yakıştırdıkları isimlerle seslenmeleri onlara yakın olma duygusu verdiÄŸi bilinen bir gerçektir. Toplumda sanatından dolayı “Sanat GüneÅŸi”, Bodrum’a olan yakın ilgisi nedeniyle de “PaÅŸa” diyerek, Zeki Müren’i aileden biri yapmıştır. Tek fark, Türk toplumu diÄŸer sanatçılara sahiplenmelerini ismiyle yaparken, Zeki Müren’e saygı gösterip, onu ismi ile çağırmamış, sanatçıya onur payesi vererek yapmıştır.
Seksenli yılların katı sansür anlayışına raÄŸmen TRT ekranına rujlu, ojeli çıkan bu sanatçının o dönemin baskıcı ve yasakçı zihniyetinin içinde kendine nasıl yer bulduÄŸu kafamı hep kurcalamıştır. Yine seksen darbesinin en ateÅŸli zamanında eÅŸcinsel müzisyenleri neredeyse toplumdan aforoz eden zihniyetin, yine devlet kanalında bu sanatçıya yalnızca sanatı yüzünden mi göz yummuÅŸtu?. Televizyondaki yılbaşı programının, zaman gece yarısını geçtiÄŸinde yerini alan Zeki Müren’i herkes seyretmeye koÅŸuyordu. DiÄŸer yandan da Toplum sahnedeki Zeki Müren’i alkışlarken, sokaktaki travestiye falçata atılıyor, cinayet haberleri gazetelerdeki yerini alıyordu. Bu iki durum arasındaki karşıtlık Zeki Müren'in deÄŸil, toplumun gerçeÄŸiydi belki de. Zeki Müren, geçmiÅŸten beri yaÅŸadığımız o karmaşık ahlaki yapının toplumsal ölçekteki son durağıydı.
Zeki Müren’in kiÅŸisel tarihi aynı zamanda popüler kültürümüzün de tarihidir. Düşünür Alexander Walker’ın dediÄŸi gibi yıldız ve toplum arasında yoÄŸun bir etkileÅŸim vardır. Yıldız, toplumun gereksinimlerinin, dürtülerinin ve düşüncelerinin doÄŸrudan ya da dolaylı yansıtıcısı olarak ortaya çıkmakta, bir çeÅŸit ayna niteliÄŸi taşımaktadır. Bir baÅŸka düşünür Richard Durgnat ise Yıldız içinde bulunduÄŸu toplumdaki etkinliklerin ve o toplumun kendi imgesinin yansımasıdır, der ve savını bir adım daha ileterek bir ulusun toplumsal tarihinin ancak o toplumun yıldızları ile yazılabileceÄŸini savunur.
"Ben şiirlerde, şarkılarda, hayallerde yaşıyorum..işte benim Zeki Müren diyen" diyen sanatçı ile ilgili sorguladıklarım. Toplum mu iki yüzlüydü yoksa Zeki Müren mi?. Birazdan gün ağaracak. İnsanlar günün koşuşturmalarında kaybolacak, toplum çelişkileriyle yaşamını devam ettirecek.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
Yağmur bütün gece yağdı. Kiremitler savrulan yağmur damlaları altında sırılsıklam. Rüzgar pervazlardan, oluklardan içerlere doğru savruluyor. Sokaklar bomboş. Bir araba etrafına su sıçratarak caddede yol alıyor.
Soluk almak için pencereyi açtım. Yağmur kokusunu içime çektim. Şimdi kente hakim bir yerde, pencerenin kenarında durmuş, kentin ışıklarına bakıyorum. Bastıran gecenin içinde titrek ışıklar belli belirsiz yansıyor göz bebeklerime. Mekanlar dizi dizi, sıra sıra. Gecenin yapay ışıkları ile hiçbir mekan küçük, hiçbir kuytu da zifiri kalmaz zaten. Karanlık geceye bulaşır bilirim bunu, bilir susarım. Karşımda gördüğüm çarpık bir kentin manzarası. İstanbul, bu haliyle bile insana güzel geliyor.
Sabaha daha çok var. Ama öyle hemen ansızın değil. Yavaş yavaş iner aydınlık güne. Önce apartmanların damlarındaki bacaları, antenleri, çatıları açığa çıkarır, sonra da günü aydınlatır. Sonu gelmez bir döngüdür bu. İnsanların bunalımı kendini açıkça hissettirirken, kent her zaman olduğu gibi geceleri sessiz, hiçbir şey yokmuş gibi davranır.
Parmaklarımla çaydanlığın kulpunu yakaladım. Biraz önce dem koyduÄŸum çayın üstüne sıcak suyu boca ettim. Åžekersiz ve demli bir çay. OturduÄŸum koltuktan duvardaki resimlere, fotoÄŸraflara baktım. LoÅŸ ışık altında karanlık odayı izledim. En iyisi televizyon izlemek. Eski bir Türk filmine rastlıyorum, kanalların birinde. Siyah beyaz bir film bu. İsmi “Kırık Plak”. BaÅŸrolde Zeki Müren ve Belgin Doruk var. Konusu kendisini şöhret yapan, kirli iÅŸlerine alet eden patroniçe Nermin kıskançlık sonucu Zeki Müren’in ses tellerini tahrip eder ve sonrasında da kocası tarafından öldürülür. Cinayet, Zeki Müren’in üstüne kalınca kaçar ve bir kaza sonucunda öldüğü sanılır. Oysa Zeki Müren Anadolu’nun uzak bir yerinde kahır içinde sefil bir yaÅŸam sürmektedir. Tesadüfen ameliyat olur sesi yerine gelir, polisle de iÅŸbirliÄŸi yapar gerçek katil Asım'ı yakalatır, Leyla'sına kavuÅŸur. Filmde böylece mutlu sonla biter. Zeki Müren filmde bol bol ÅŸarkı söylüyor.
Vakit geçmek bilmiyor, bir baÅŸka kanala gözüm iliÅŸiyor. Tartışma programı var. Konusu; Toplum ve Cinsellik üzerine. Aklıma biraz önce izlediÄŸim filmin baÅŸrol oyuncusu geliyor; Zeki Müren. Tarih boyunca hemen hemen her toplumda insanlar, içlerinden bazılarını, belli niteliklerinden dolayı, daha üstün ve ulaşılmaz görme eÄŸilimi içinde olmuÅŸlardır. Zeki Müren’de gerek sesi, gerekse yaÅŸam tarzıyla kısa sürede toplum tarafından benimsenmiÅŸ ve topluma mal olmuÅŸtur. Bugün bile ölümünden onca yıl geçmesine raÄŸmen toplumun hatırladığı bir sanatçı karakteri olarak belleklerde yer almaktadır. Bu Zeki Müren’in billur gibi duru sese sahip olmasının yanında, hiç kuÅŸkusuz yeteneÄŸine, sahnedeki duruÅŸ, oyunculuk kabiliyeti ve fotojenik bir görünüme sahip olmasına baÄŸlıdır. Gerçektende Zeki Müren ÅŸahsi yaÅŸantısını, sanatının önüne geçirmesini baÅŸarabilmiÅŸ birisidir.
Zeki Müren’in ilk popüler olduÄŸu yıllarda bir ÅŸarkıcının açıkça eÅŸcinsel imalar taşıyan giyiniÅŸi, davranışları, sürdürdüğü yaÅŸam tarzıyla kamusal alanda görünür olması İstanbul insanını gerçekten çok ÅŸaşırtmıştı. Gazinolarda, radyo dergilerinde, magazin basınında ilk kez böyle bir kimlikle yüz yüze geliniyordu. İnsan bedenini kültürel olarak görünür kılan, bedene anlam, cinsiyet kazandıran bir araç olarak insan yaÅŸamındaki yerini alan giysi kavramını sanatçı çok iyi kullanmıştı. Sahnede izlediÄŸimiz Müren, anatomik olarak erkekti. Ancak cinsel kimlik açısından kadının kodlarını kullanmaktaydı. Belki de giydiÄŸi elbiselerin bedenini vurgulamasının yanında, ruhunu da yansıtıyordu. Vücuda yapışan, hatları belli eden, yüksek ökçeli, rengarenk giysilerdir bunlar. Sanatçı, geleneksel giysi kalıbını 1950’lerin sonuna doÄŸru simli ceket ve papyonlarla, sonrası kadınsı kesimlerle, Tavus kuÅŸu gibi modellerle deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Giyim kuÅŸam kodlarını ve beden dilini kullanarak Türk toplumuna taşıdığı yenilikleri, Türk toplumundan aldığı destekle taçlandırıyordu. O Türk toplumu için yalnızca bir ÅŸarkıcı deÄŸil, tabuları yıkan ve yeni bir erkek modeli ortaya koyan birisidir. Åžarkıcılığın yanında Zeki Müren film çevirmeye de baÅŸlamıştı. Rol aldığı filmler için özel müzik besteliyor, alışılmadık ama göz alıcı bir imaj inÅŸa ediyordu. İnsanımız, bu imajın eÅŸcinsel imalar taşıyan iÅŸaretlerini görmemezlikten gelmeyi yeÄŸledi. Toplum onu sorgulamadan kabul etmiÅŸti. Hem de ona özel isimler takarak, onurlandırarak. Özel yaÅŸamda insanların sevdiÄŸi kiÅŸilere lakaplarıyla ya da yakıştırdıkları isimlerle seslenmeleri onlara yakın olma duygusu verdiÄŸi bilinen bir gerçektir. Toplumda sanatından dolayı “Sanat GüneÅŸi”, Bodrum’a olan yakın ilgisi nedeniyle de “PaÅŸa” diyerek, Zeki Müren’i aileden biri yapmıştır. Tek fark, Türk toplumu diÄŸer sanatçılara sahiplenmelerini ismiyle yaparken, Zeki Müren’e saygı gösterip, onu ismi ile çağırmamış, sanatçıya onur payesi vererek yapmıştır.
Seksenli yılların katı sansür anlayışına raÄŸmen TRT ekranına rujlu, ojeli çıkan bu sanatçının o dönemin baskıcı ve yasakçı zihniyetinin içinde kendine nasıl yer bulduÄŸu kafamı hep kurcalamıştır. Yine seksen darbesinin en ateÅŸli zamanında eÅŸcinsel müzisyenleri neredeyse toplumdan aforoz eden zihniyetin, yine devlet kanalında bu sanatçıya yalnızca sanatı yüzünden mi göz yummuÅŸtu?. Televizyondaki yılbaşı programının, zaman gece yarısını geçtiÄŸinde yerini alan Zeki Müren’i herkes seyretmeye koÅŸuyordu. DiÄŸer yandan da Toplum sahnedeki Zeki Müren’i alkışlarken, sokaktaki travestiye falçata atılıyor, cinayet haberleri gazetelerdeki yerini alıyordu. Bu iki durum arasındaki karşıtlık Zeki Müren'in deÄŸil, toplumun gerçeÄŸiydi belki de. Zeki Müren, geçmiÅŸten beri yaÅŸadığımız o karmaşık ahlaki yapının toplumsal ölçekteki son durağıydı.
Zeki Müren’in kiÅŸisel tarihi aynı zamanda popüler kültürümüzün de tarihidir. Düşünür Alexander Walker’ın dediÄŸi gibi yıldız ve toplum arasında yoÄŸun bir etkileÅŸim vardır. Yıldız, toplumun gereksinimlerinin, dürtülerinin ve düşüncelerinin doÄŸrudan ya da dolaylı yansıtıcısı olarak ortaya çıkmakta, bir çeÅŸit ayna niteliÄŸi taşımaktadır. Bir baÅŸka düşünür Richard Durgnat ise Yıldız içinde bulunduÄŸu toplumdaki etkinliklerin ve o toplumun kendi imgesinin yansımasıdır, der ve savını bir adım daha ileterek bir ulusun toplumsal tarihinin ancak o toplumun yıldızları ile yazılabileceÄŸini savunur.
"Ben şiirlerde, şarkılarda, hayallerde yaşıyorum..işte benim Zeki Müren diyen" diyen sanatçı ile ilgili sorguladıklarım. Toplum mu iki yüzlüydü yoksa Zeki Müren mi?. Birazdan gün ağaracak. İnsanlar günün koşuşturmalarında kaybolacak, toplum çelişkileriyle yaşamını devam ettirecek.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
"Erol ÇINAR" bütün yazıları için tıklayın...
