Yaylalara geç kalmayın!
Bir benzetme vardır, insanlar burnunun ucundaki güzellikleri göremezler veya görmezden gelirler. Bakıp geçerler, hatta farkında bile olmazlar. Anlatıldığında ise, kulaklarına inanamazlar. Uzun süredir bu sayfalarda gidip gördüğümüz, kalıp yaşadığımız, tadına doyamadığımız, gittiğimiz bölgelerdeki güzellikleri aktarıyorum, paylaşıyorum. Gezi severlere, benim keyif aldığım, çevresini, yeşili, doğayı, hayvanları ve doğal olan her şeyi sevenlerin de keyif alacağını umduğum fotoğrafları ve yazıları sunuyorum.
İzmir’de doğup, büyüyüp ve yaşayıp da çevresindeki güzelliklerin farkına varmayan o kadar çok kişi var ki! Beni yaklaşık 25 yıl önce sevdalandıran gazeteci-yazar, bir dönem Yeniasır Gazetesi’nin yeşil sayfa köşesini hazırlayan Engin Yavuz ile birlikte gezilere başladığımdan bugüne kadar, “Neden daha önce gitmedim, bozulmamış hali nasıldır.” diye dertlendiğim o kadar çok yer var ki! İşte bu düşüncelerin beynimde bir daha yer bulmaması için, hafta sonları hiçbir fırsatı kaçırmıyor ve geziyor, geziyorum…
Yapılar doğaya uyumluydu
Ödemiş’in ünlü Gölcük Yaylası, sporcuların, özellikle futbol takımlarının gözde dinlenme ve enerji biriktirme mekanlarından. Yazın serinletici görevi yapıyor. Sonbahar’da yeşilden sarıya çalan yaprakları ile bir başka güzellik sunuyor doğaseverlere. Kışın ise yağan karın ardından gölün sergilediği güzelliğe bakmaya doyamıyor insan. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce Gölcük Yaylası’na gittiğimde çok etkilenmiştim. Bir ilkbahar sabahıydı göle ulaştığımızda. Ağaçlar yeni uyanıyor, yapraklar pıtrak durumdaydı, çiçekler boyunlarını güneşe uzatıyor, ısınmaya ve güç kazanmaya çalışıyordu. Büyülendim ve dakikalarca baktım durdum. Çevresine göz gezdirdim. Yapılaşma başlamıştı ama binalar birbirlerine uzak ve doğaya uyumluydu.
Gölcük'den Bozdağ'a uzanan yol üzerinden bu güzelliği izlemeye doyamıyor insan
Gölcük kuşbakışı güzel
Geçen hafta yol arkadaşım Engin Yavuz ile birlikte Ödemiş’in ünlü Gölcük ve Bozdağ yaylalarına günübirlik bir yolculuk yaptık. Dönüşü Birgi üzerinde yaptık. Üçkuyular’dan Aydın otobanına yöneldik. Yine Torbalı mevkiinde otobandan çıkmadan önce bir şeyler atıştırdık, çaylarımızı yudumladık. Hava çok hızlı kararıyor, gün ışığından olabildiğince yararlanmak gerekiyor, bu nedenle çok oyalanmadan otoyoldan çıkıp, Torbalı’ya girmeden yeni yapılan Bayındır yoluna saptık. Çırpı, Gökçen sapağı, köylerde çay molası ve öğleden sonra Gölcük Yaylası’na ulaştık.
Kimsecikler yok
Gölcük’ün suyu biraz çekilmiş ama yine muhteşem görünüyor. Ortalık bomboş kimseler yok. Birkaç köpek dolaşıyor. Bir de doğa severler. Hava İzmir’e göre serin, hatta soğuk gibi. Gölün çevresini şöyle bir dolaştık. Hüzünlendim, yapılaşma artmış, binalar birbirine yaklaşmış, mimarisi değişmeye başlamış. Bir de yirmi yıl sonrasını düşündüm. İçimden “Konutlar planlı, programlı yapılmalı, önlemler alınmalı ve de çok hızlı hareket edilmeli bu konuda.” diye geçirdim içimden. En iyisi mi, Gölcük’e Bozdağ yolundan tepeden bıkmak, buradan çok güzel görünüyor, yeşil ormanın içinde yapılar eriyip gidiyor.
Bozdağ'dan bir yol Birgi'ye gidiyor. Bu güzergah doğadaki en güzel renklerden sunum yapıyor gibi
Patates, elma, köpük helvası
Gölcük’ten Bozdağ’a geçtik. Bozdağ’ı da yıllardır biliyorum ve gidip geliyorum. Yapısal anlamda bozulmalar var ama rahatsız edici boyutta değil. Kışın kar yağdığında Bozdağ çok güzel oluyor. Tablo gibi, seyri doyumsuz. Köylüler ürünleri hasat ediyor. Kasabanın içinde yol kenarlarında kestane satmaya başlamışlar. Elma ambarı olan bu bölgenin kırmızı ve yeşil mayhoş elmaları mis gibi kokuyor. Patatesinin ise tadı lezzetli. Köpük helvası, kırmızı yaz helvası satın aldık.
Kasabanın tek fırınından köy ekmeği almayı ihmal etmedik. Bozdağ’ın sessizliğini minik izci grubu biraz bozdu ama ortamı renklendirdiler. Yıl boyunca gerek Salihli Kırk Çeşmeler’den, gerekse Ödemiş güzergahından uzanıp geldiğimiz Gölcük ve Bozdağ dört mevsim görülmeye değer güzellikler barındırıyor. Bir süre sonra ne olur bilemem.
İmami Birgivi'ye ulaşan yol üzeride kurulan tezgahlarda ilk elden satılan kestane,ceviz ve kuru incir tezgahları
Birgi’yi unutmadık
Dönüş yolculuğumuzu Birgi üzerinden yaptık. Yüzlerce yıllık geçmişiyle sokakları, evleri tarih kokan bu kenti ilk kez gelmiş gibi dolaştık durduk. Duvarları resimler ile süslü Şafak Kahvesi’nde çayımızı içtik. Çakırağa Konağı’nı gezdik,İmami Birgivi’yi ziyaret ettik. Yakınında kurulan pazardan kestane, ceviz ve kuru incir satın aldık. Benim önerim, bu güzellikler her geçen gün yok oluyor. Olanağı bulunanlar, güzelliklerin tadına varsınlar ve bu fırsatı kaçırmasınlar. İnsanların doymak bilmeyen hırsları nedeniyle, bir gün bu güzellikler tanınmayacak duruma gelebilir. Bir yirmi yıl sonra da fotoğraflarına bakıp iç geçirmeden, şu sonbaharın son günlerinde hafta sonunu bu bölgelerde değerlendirsinler.
Birgi Köy Meydanı
Aydınoğulları Beyliği’ne başkent
Birgi beş bin nüfusu barındırıyor. Bir dönem Aydınoğulları Beyliği’ne başkentlik yapmış. O dönemlerde yöredeki en büyük şehirler arasında gösterilirmiş. Kasabada, İmamı Birgivi Türbesi, Çakırağa Konağı, Aydınoğlu Mehmet Bey Camii, minberi, hutbe kapısı ve pencere kanatları ilgi çekiyor. Kent içinde dolaşırken birçok kale ve hamam yıkıntısı gibi eserlerle karşılaşmak mümkün. Birgi kasabası sit alanı ilan edilmiş ender bölgelerimizden. Bizim de ziyaret ettiğimiz İmami Birgivi, Osmanlı Sultanı 2.Murat’ın hocalığını yapmış. Kentte nereye baksanız eski yapılarla karşılaşmak mümkün. Yıkık durumda olan tarihi yapılar ise Birgi’ye yerleşmeyi düşünenler tarafından restore ediliyor.
Birgi Şafak Kahvesi'nde nefeslendik,çaylarımızı yudumladık
Birgi'de köy meydanındaki kahvenin bahçesi. Sarı yapraklar ile sonbaharı süslenmiş gibi karşılıyor
İmami Birgivi'ye uzanan yeşil yol
Yüzlerce yıllık geçmişiyle tarihi bir kent olan Birgi,hem eski yapıları hem de yeşil güzellikleri barındırıyor
BAYINDIR TREN İSTASYONU demiryolları ile yolculuk sevenlere hatırlatma. Bayındır-Ödemiş İzmir tren seferleri başladı. Hatlar yenilendi
isikteoman@gmail.com