ISSN 1308-8483
İki köyde iki öykü / Işık Teoman
Işık Teoman    
  Yayın Tarihi: 7.6.2012    


İki köyde iki öykü


Ödemiş’in Dereuzunyer Köyü’nde yaşayanlar bundan 50 yıl önce gelen bir haber ile ata topraklarını terk etmeye başladı.

Ödemiş’ten Üzümlü Köyü rotasını takip ederek ulaştığımız Lütbey Köyü’nde tarih sanki durmuş gibi. 1700’lü yılları anımsatan görüntüler karşısında insanın içi ürperiyor.




Aralarında birkaç kilometre mesafe bulunan iki köy, ama iki ayrı öykü. Birinin başına talih kuşu kondu. Diğerine ise baraj havzası içinde kalacağının duyulmasıyla birlikte 50 yıldır tek bir çivi bile çakılmadı. Lütbey ve Dereuzunyer köylerinden söz ediyorum. İzmir’e 130 kilometre uzaklıktaki Ödemiş’in Dereuzunyer Köyü’nde yaşayanlar bundan 50 yıl önce gelen bir haber ile ata topraklarını terk etmeye başladı.



İzmir’in en verimli tarım alanları arasında yer alan Dereuzunyer Köyü’nün öyküsü 1960’lı yıllarda yazıldı. Köy hizmetleri sulama amaçlı kullanılmak üzere bölgede baraj yapılacağını ve baraj havzasının Dereuzunyer Köyü’nü içine alacağını duyurdu. Bu haberin ardından köydeki binalara tek bir çivi çakılmadı. Bakımsızlık nedeniyle eski yapılar teker teker çökmeye ve köylüler tarafından terk edilmeye başlandı. Yıllar içinde köydeki yapıların tamamına yakını boşaltıldı. Barajın yapım işi yılan hikayesine dönerken, toprakları bu nedenle para etmeyen köylülerin belirsiz bekleyişi sürüyor.


Baraj Havzası


Dereuzunyer Köyü’nden görüştüğümüz ve yaşamını sürdüren birkaç aileden biri olan İsmail Turgut, 50 yıldır bekleyişin devam ettiğini, hiçbir evin onarım görmediğini ve kimsenin arazisini satamadığından yakındı. Turgut, “1960’lı yıllarda bölgeye sulama amaçlı baraj yapılacağı söylentisi yayıldı. Ancak bununla ilgili ne bir proje gördük, ne de bir çalışma başlatıldı. Ama söylenti çıktıktan sonra geri dönüş olmadı. Her geçen sene köyü terk edenlerin ardından birkaç aile yaşamaya başladık. Köyümüzün baraj havzası içinde kaldığı söyleniyor. Ama ne zaman başlar, bilen yok” diye konuşuyor.



Turizm merkezi olacak

Öte yandan İzmir’in Ödemiş ilçesinde tarihi, antik çağlara kadar giden 1000 metre rakımlı Lütbey (Lübbey) Yaylası'nda baraj gölü havzasını kuşbakışı gören Lütbey Köyü’nün başına talih kuşu konuyor. Bir İngiliz firmasının 300 yıllık geçmişi bulunan yapıların restore edilerek turizme kazandırılması için girişimlerde bulunduğunu öğreniyoruz. Ödemiş Kaymakamlığı’na yapılan başvurunun akibeti belli değil, ama Lütbey’den Çamyayla’ya göçenlerin umutlu bekleyişi sürüyor. Lütbey Köyü’nde ise yaşları bir hayli ilerlemiş, çocuklukları ve gençlikleri köyde geçmiş, askere gitmiş, evlenmiş, torun sahibi olmuş yaşlılar turizm girişimini pek umursamıyor gibi görünüyor. Köyde gündelik yaşam sürüyor. Çobanın getirdiği sürüler köydeki sahipli evlere dağılıyor. Gece karanlığında ise sessizlik iyice çörekleniyor köyün üstüne.



Yaylanın çok eski tarihlere dayanan bir geçmişinin olduğunu söyleyen Emekli Öğretmen Behiç Galip Yavuz’dan bölge ile ilgili bilgiler alıyoruz. Ödemiş’in Bozdağlar’a bakan güney yönünde yer alan Çamyayla ve Lütbey'de yapılacak kazılarla çok önemli bulgular elde edilebileceğini belirten Yavuz, "Böyle bir durumda bölgenin turistik önemi artacaktır" diyor.



Ödemiş’ten Üzümlü Köyü rotasını takip ederek ulaştığımız Lütbey Köyü’nde tarih sanki durmuş gibi. 1700’lü yılları anımsatan görüntüler karşısında insanın içi ürperiyor. Evlerin önemli bir bölümü hala ayakta ve sağlam. Çatıları çöken, duvarları yerle bir olan evler de var ancak, öylesine sağlam taş temeller yapılmış ki, birkaç yüz yıl daha dayanırlar gibi görüntüleri var.



İngilizlerin girişimi gerçek olur ve Lütbey Köyü’nde restorasyon çalışmaları tamamlanırsa, Bilecik’in Gölpazarı, Bursa’nın Cumalıkızık ve Adapazarı’nın Taraklı İlçesi gibi önemli bir turizm merkezi daha kazanılır. Şuna inanıyorum ki, Lütbey Köyü’nde boş oda bulmak için birkaç yıl öncesinden rezervasyon yaptırılır. Çünkü doğanın içinde 300 yaşın üstündeki ahşap yapılarda gecelemek ve sabah kuş sesleri arasında muhteşem bir doğaya bakarak uyanmak isteyen çok sayıda Avrupalı Lütbey Köyü’nün yolunu tutacak.



Lütbey Köyü ile ilgili bilgileri araştırdığımızda Helenistik döneme kadar uzanıyoruz. 1894'de yaylaya gelen araştırmacı Karl Buresch, yörede yapılacak arkeolojik bir araştırma ve kazının önemli bulguları gün yüzüne çıkaracağını belirtmiş. Lütbey'in antik dönemde bir yerleşim birimi olduğunu vurgulayan en önemli kanıtlar ise antik mezarlar. Yörede modern Çamyayla köylülerinin tarım çalışmaları sırasında rastlantıyla buldukları seramik kaplar, taş yazıtlar, madeni sikkeler yörenin yerleşim birimi olduğunun diğer kanıtları.

Yine bölgenin tarihi ile ilgili Ödemişli tarih öğretmeni Yavuz’un bilgilerine başvuruyoruz. Yaylanın Osmanlı İmparatorluğu döneminde eşkıyalar için stratejik bir önem taşıdığını anlatan Yavuz şunları söylüyor:



Eşkıyalar saklanırdı

“Osmanlı döneminde Lütbey Yaylası’ndaki eski köyde yaşayanlar Ödemiş yöresinde rastlanılmayacak özgünlükte bir yerleşim tasarımı uyguladılar. Taş, kerpiç ve çamur sıva strüktürden oluşan evler yan yana bitişik düzende oluşturuldu ve dış yüzlerine pencere, kapı delikleri pek açılmadığı için neredeyse ufak bir kale görünümü ortaya çıktı.. Köyün içinde evler arasındaki yollar bir eşek ya da beygir arabasının sığamayacağı darlıkta. Kimi evlere birbirinden geçilebiliyor. Güvenliğin kıt olduğu bir dönemde, güvenlik düşünülerek tasarlanmış bu köy, Anadolu'nun tarihi geçmişinde bu anlamdaki kimi yerleşimlerle benzerlik gösterir. Lütbey eskiden “Eşkıya Köyü” olarak bilinirdi. Köyün bu adı, Lütbey'den çok eşkıya çıkmasından değil, ovada olay çıkarmış eşkıyaların hızla bu köye çekilerek geceyi savunma kolaylığı olan Lütbey'e sığınarak geçirmelerinden aldığı söylenir. Köyün bu yerleşim şeklinin en kötü yanı bir yangın çıkması durumunda bitişik evleri ve dar sokakları ile korunaksız oluşu. Çıkacak bir yangın köyü bir uçtan, öbür ucuna yakıp geçebilir. Lütbey köylüleri şimdilerde Çamyayla Köyü'nde güvenlik içindeler. Eski köyde yalnızca birkaç aile kaldı. Yöremizde, üstelik bölgemizde kolay rastlanılmayacak ilginç bir yerleşim biçimine sahip eski Lütbey Köyü yapılarının hızla koruma altına alınarak yaşatılması zorunlu.”



Turizme açılmalı

Lütbey’i terk ederek Çamyayla Köyü’ne yerleşen Hüseyin Ender ise “Köyümüzde daha önce su yoktu, tarım arazileri Çamyayla’da daha fazla idi. Oraya giden geri dönmeyince, köyü terk edenlerin sayısı arttı. Çamyayla’da su bol. Arazi tarıma daha müsait. Bu zorunlu göç oldu. Köyü terk ettik ama köyümüzün çeşmesi akmaya başladı” dedi.



Köyün karşıdan görünüşünün çok ilginç bir manzara oluşturduğunu ifade eden Ender, “Konuya Ödemiş Kaymakamlığı ve Valilik el atarsa, burası dağcılar ve doğa yürüyüşçüleri için yürüyüş ve konaklama mekânları olarak değerlendirilebilir. Hatta doğal bir film platosu haline getirilebilir. Yapılacak restorasyon ile hem tarihi dokusu korunmuş olur, hem de doğal ortamda konaklama imkânı sağlanabilir. Ben Şirince Köyü’nü de gördüm. Ancak burası Şirince Köyü’nden daha güzel. Şirince bizim köyümüz kadar etkileyici değil. Bu nedenle Lütbey Köyü turizme açılmalı” dedi.






































Işık Teoman

isikteoman@gmail.com


4689










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)