ISSN 1308-8483
Mızıkçılık Etmek / Sedat YALÇIN
Sedat YALÇIN    
  Yayın Tarihi: 19.7.2012    


Mızıkçılık Etmek

Zenginliği olmayan adamı, adamlığı olmayan zengine yeğ tutarım. Plutarch

İki yüzlüleri sever oldum. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanları görmeye başladım. M Akif


TDK’nun büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre mızıkçılık, çeşitli nedenlerle oyunu bozan, yenilgiyi kabul etmeyen, kolayca darılan kimse, ordubozan, oyunbozan anlamına gelmektedir.

Hepimiz zorunlu olarak çocukluk dönemlerimizi yaşamışızdır. Günümüzde özellikle büyük şehirlerde çocukların biraraya gelerek oyun oynama gibi bir şansları yok ne yazık ki. Bilgisayar çağı çocukları tek başına, yalnızlığa mahkum etti. Sokak veya boş arsalarda oyun oynama artık geçmişte kaldı. Halbuki dışarıda, açık havada bir grup çocuğun, toplanıp oyun oynaması onların hem bedenen, hem zihnen, hem de psikolojik açıdan gelişmesine çok büyük katkı sağladığı inkâr edilemez. Bu oyunlar oynanırken, çocuklar koşar, zıplar, kan ter içinde kalır, bunun sonucunda fiziksel, beden gelişimi sağlanmış olur. Aynı zamanda, kendi aralarında seçim yapma, paylaşma, liderlik, uyum sağlama, birbirine güvenme veya güvenmeme, oyun kazanma stratejileri / becerileri geliştirme, arkadaşlık duygusunu yaşama… gibi birçok konuda eğitilmiş olurlar. Grup oyunları, toplum hayatına uyum sağlamanın bir ön çalışmasıdır adeta. Oyun kuralları, nesilden nesile, yere ve zamana göre az çok değişmekle beraber, hemen hemen, bellidir. Oyun sırasında çocukların büyük çoğunluğu bu kurallara uygun davranırlar. Ancak bazı çocuklar bu kuralları kendi lehlerine kullanmak isterler. Tabi ki hemen diğer çocuklar tarafından tepki ile karşılaşırlar. Buna rağmen her oyunda, oyunbozanlık yapan bu çocuklar “mızıkçı” olarak tanımlanırlar. Gerçi, zaman zaman her çocuk arada sırada mızıkçılık yaparsa da, mızıkçılığı alışkanlık haline getiren çocuklar, grup tarafından dışlanırlar. Kimse onu kendi takımına almak istemez. Mızıkçı olan çocuklar o denli mızıkçıdırlar ki, oyun başlarken saymaca ile ebe seçimi veya takımlar seçiminde mızıklamaya başlar, tüm oyun sırasında şu veya bu nedenle oyunu bozmaya çalışır, hemen darılıp küser, oyundan çıkar, iki dakika sonra gene oyuna girmeye çalışır, yenilme durumunda ise,” saymam, saymam, yeni baştan” diyerek yan çizmeye çalışır. Bu sebeplerden mızıkçı çocuklar, tüm mahalle çocukları tarafından bilinir ve mümkün olduğunca onunla oyun oynamak istemezler. Yazının uzun olacağı endişesi ile bir çocuk oyununu ve mızıkçılığa ait örnekleri size anlatamamı anlayışla karşılarsınız umarım.

Yetişkinlik dönemlerimizde de mızıkçılık yapmıyor muyuz? Çocukluk dönemlerimizde dışladığımız mızıkçılığı, yetişkinlik dönemlerinde nedense benimseriz. Mızıkçılık çoğunluk tarafından uygulanan bir yaşam tarzı haline gelmiş durumdadır.

Yetişkinlik döneminde mızıkçılık sıfatının yerini; iş bilen, işini bilen, hırslı, tutuğunu koparan, asla vazgeçmeyen, yenilgiyi kabul edemeyen, ne yapıp edip işi kotaran, kural mural tınmayan çok cesur, … gibi sıfatlar alır. Bu tür kişiler için kural tanımamazlık tek kuraldır. Her şekilde kazanmak tek amaçtır. Özellikle para söz konusu olunca, her türlü yalan, riyâkarlık, yalakalık, yağcılık, evet efendimcilik, utanmazlık onlar için gayet doğaldır. Asla utanmazlar. Önemli olan kazanmaktır. Nasıl kazanırsan kazan, ama kazan tek seçenekleridir. İş hayatında bu kişiler (söylediği sözün arkasında durmayan, üzerine imzasını attığı senet, çek gibi kıymetli kağıtları dahi umursamayan ) sayılamayacak kadar fazladır. Üzüm üzüme baka baka kararır derler. Herkes birbirine baka baka kararmış durumdadır. Çünkü eğer mızıkçılık etmezse, dışlanacak, piyasadan silinecek, yok olacak korkusu hakimdir. Tek enayi ben miyim; ben de bu oyunun bir oyuncusuyum diyerek, aynı davranışları sergileme yolu tercih edilir.

Toplu halde yaşamak ancak dürüst, yasalara uygun, birbirine saygı duyarak devam ettirilebilinir. Kurallara uymak sanki ayıp bir şeymiş anlayışı gittikçe yaygınlaşmaktadır ne yazık ki. Yasalar, yönetmelikler, kurallar kağıt üzerinde kalmakta, uygulama alanı bulamamaktadır. Çok basit bir örnek vermek isterim. Ülkemizde bisiklete binenlerin kıyafetlerine bir bakalım. Başında koruyucu kaskı... vs. varsa eğer, biliriz ki o kişi yabancıdır. Foça’da yaşayanlar için çarpıcı bir örnektir sanırım.

Toplu yaşam bir kültürdür. Saygı toplu yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Kişiler önce kendine, sonra çevresindekilere, sonra doğaya saygı duyumsayamıyorsa, siz istediğiniz kadar yasa çıkarın asla uygulayamazsınız. Kültür asla satın alınamaz. Ekonomik olarak büyüyebilirsiniz, paranız olabilir ama asla kültürlü olamazsınız. Asla gelişemezsiniz. İçimizde belli etmezsek bile, her zaman bir eziklik, burukluk duyumsarız. Kendinden başka kimseyi kââle/ dikkate almayan, sadece kendi kazansın diye mızıkçılık yapan çocuklardan ne farkımız var. Aslında hayatta bir çeşit oyunlar silsilesinden ibaret değil midir? Hayat oyununda dürüst, karşısındakine saygılı, yasa ve kurallarla uyum içinde, maddiyatın her şey olmadığının bilincinde, mızıkçılık yapmayacak kadar düşünceli olan, çeşitli nedenlerle oyunu bozan, yenilgiyi kabul etmeyen, kolayca darılan kimse, ordubozan, oyunbozan insanlardan olmamamız dileklerimle. Mevki, mâkâm, para, pul sahibi olunabilir ama “adam” olunamayacağına dair, kıssadan hisse alınacak güzel hikayelerimiz hepimizce bilinmektedir. Yukarıdaki veciz cümlede de söylendiği gibi, kısaca “adam” gibi yaşantı ümidiyle.


Sedat YALÇIN

syalcin50@yahoo.com


2289










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)