BABASIZ RAMAZANLAR
Bilmem kaçıncısı devam eden çok tutuklu davanın bugünkü oturumu yurt içi ve yurt dışından gelen basın mensuplarına, insan hakları temsilcilerine, dünya yazarlar örgütlerine açık.
İçeriye alınmadan önce kimlik kontrolü yapılıyor. Ne için, kime gelindiği sorgulamasından sonra size boynunuza asmak için verilen kartlarınızla güvenlikten geçiyorsunuz. Metal eşyalarınızı, cep telefonlarınızı, kesici – delici - patlayıcı ne varsa teslim ediyorsunuz. Bu üçüncüsünü elbette kimse yanında getirmiyor. Bir de fotoğraf makinesi sokmanız yasak.
Şüpheli durumlarda üst giysilerinizden başlayarak soyunduruyorlar. İtirazlarınız koridorda yüksek sesle karşılık bulur, yanıtını alırsınız.
"Kurallar gereği!"
Koridorun bir ucunda herkese açık çayhane var. Yakınlarını görmek için bazıları binlerce kilometre uzaklardan gelmiş. Kiminin babası, eşi içeride kiminin annesi veya oğlu.
Aralarında aylardır yakınına hasret olanlar var. Hepsi hazırlıklı gelmiş.
"Bu duruşmada çıkacak!"
Geçen duruşmalardan deneyimli olanlar dudak büküyorlar bu işe. Her şey hakimin alt-üst dudağını birleştirdiğinde çıkacak sözcüğe bağlı.
"Beraatine!"
Genç kızın gözleri yaşlı.
"Önümüz ramazan." Diyor kız aksanlı Türkçesiyle. Devam ediyor;
"Babamı özledim. Kardeşlerim çok küçükler, anlamıyorlar. Annem çarşı - pazar dolaşır yaptığı elişlerini satmaya çalışır. Üç kuruş kazanırsa bir kuruşunu babama yollar. Dokuz ayda çöktü kadın. Bize mi, babama mı yetiştirsin? Evimiz kira. Diyorum anneme "okulu bırakayım" diye. "Olmaz!" Diyor kızarak.
Beyaz yemenisinden pembe oyalar sarkan orta yaşlı kadın soruyor;
"Neredensin kızım?"
"Antep."
"Yalnız nasıl geldin onca yolu?"
"Aynı davadan yatan bir tanıdığın oğluyla geldik. Arabaları var. Yoksa yol parası veremem ki."
Duruşma 10.30’da başlayacaktı. İstanbul trafiği çok yoğun. İnsanlar gelmeye devam ediyor.
Birden kollukçulardan birinin sesi duyuluyor;
"Arkadaşlar! Bugünkü duruşmaya kalabalık yüzünden tutuklu yakınları alınmayacak. Salon herkesi almıyor."
Koridordaki uğultu dalga dalga yankılanıyor. Tutuklu yakınlarından itirazlar çok.
"Taa Urfa'dan geldim."
"He ya! Siirt'ten gelmişim."
"Almanya'dan geldik. Yirmi iki saattir araba kullanıyoruz.”
"Babamı görmeden şuradan şuraya adım atmam!" Diyor az önceki Gaziantepli genç kız.
Saat 11.10’da duruşma salonunun çift kanatlı, koca kapısı güvenlikçiler tarafından açılınca bir koşuşturmaca başlıyor. Herkese ayrılan yer belli.
Yabancı izleyiciler, basın-medya kuruluşları, avukatlar yerlerini aldıktan sonra tutuklular giriyor salona. Sağ tarafta tutuklu yakınları için olan bölüme aldığı kadar izleyici alıyorlar.
Hakimler, savcılar yerlerini aldıktan sonra koca salonda bir genç kızın sesi yükseliyor.
Herkes o tarafa bakıyor. Gaziantepli güzel kız bu.
"Baba! Babam!"
Ön taraftaki tutuklu bölmesinden saçları kırlaşmış, dünyanın hasretini omuzlarında taşıyan, uzun boylu, cılızca bir adam bu sesi üzerine alarak ayağa kalkıp, kızdan yana bakıyor. Sağ elini dudaklarına götürerek kızına öpücük yolluyor.
Gaziantepli güzel kız ağlıyor, baba önüne dönmüş gözyaşlarını siliyor.
Hakimin iki dudağı arasındaki tek sözcük çok önemli.
Belki genç kız ramazanda babasına kavuşacak?
Belki de genç kız babasız ramazanlarda kardeşlerine baba olacak?
|