AYŞE, SAKİNE, ARZU, SALİHA, EMİNE, GÜLŞAH ve diğerleri: YAŞAYABİLİRDİ…
1ci ÖRNEK:
Duvarın soğukluğunu sırtında hissetmişti. Ürperdi. Uyandı birden. Parmakları arasında sönmüş, külü uzamış sigarası vardı. Etrafına baktı. Loş, soğuk bir oda. Tanıyordu burayı. Kaç kez düşünmüş, hayalinde adım adım yaşamıştı bu durumu. Tam da gözünün önüne getirdiği gibiydi. Kararını verirken hapishaneyi de hesaplamıştı. Son günlerde inceden inceye düşünmüş enine boyuna ölçmüş, rahatça kararını vermişti. Bir canavar eksilecekti işte.
50 yaşlarındaydı. Hep çalışmış, çok acı ve dert çekmişti.
Çocukluğunda, küçüklere bakmıştı annesi çalışırken. Gençliğinde okumak istediği için çok dayak yemiş, abisi arkasına bekçi verilmişti. Daha 18’ine gelmeden ‘kapıya ilk gelene’ vermişlerdi. Yüzünde geçmişin izi ve acısı vardı. Gözleri değişmemişti bir tek. Sesi sigaradan boğuklaşmıştı. Kocasının, onlara bakabilmek için girip çıkmadığı iş kalmamıştı. Yıpranmış, hastalanmış, sakat kalmıştı. Yatalaktı şimdi. Oğlu, onları terk edip gitmiş, nerede olduğunu bilmiyorlardı. Kızı, aklına gelince içi titredi, ne güzel ne uysal bir çocuktu. Üstüne titriyordu. Okusun istiyordu. Ona kötü söz söylemelerine, üzmelerine dayanamıyordu.
Kız liseye başladığı zaman gururlandı. Etrafa “caka bile sattı”. Çalışkandı. Neşeli ama sessizdi. Radyo dinlerken şarkılara eşlik ederdi. Lise 2’de, onda bir gariplik sezmeye başladı. Durgunlaşmış, solmuştu. “Hasta mı” diye dertlendi. Korktu. Gözüne uyku girmedi gecelerce.
Kulağına onun bir gençle gezdiğini fısıldadılar. Hatta “sevin sevin kızına iyi bir kısmet çıktı” diye konuşuyorlardı. “Çocuk şunların oğlu, zengin bir aile.” “Zenginmiş, mutlu olsun da” diye düşündü. Hiç istemedi bu sevimsizi. Kızını, okulu bitirmeye bile razı edemedi. Evlendiler. Bir oğlu oldu. Çabuk anlaşıldı ki zengin mengin değildi. İşsiz güçsüz, tembel biriydi.
Bir gün, kızını uzun zamandır göremediği için evlerine gitti. Kapıyı açtığında tanınmayacak bir haldeydi. Hemen anlamıştı. Feci dövülmüştü.
O günden sonra üzüntü ve korkudan evde duramıyordu. Kapılarına gidiyor, canavarın çıkmasını bekliyordu. Uzaktan gözlüyordu.
Kız tam anlamıyla dökülüyordu. Yüzü şişmiş, topallıyor, küçük oğlan da devamlı ağlıyordu. “Güzeller güzeli, narin kızına nasıl hoyrat davranıyordu. Canavardı o.” İçini kin, nefret kaplıyordu. Onu kurtarması gerekiyordu.
Bir gün, kapıyı açtığında çuval gibi yığıldı kız. İçeri aldı, yıkadı, yaralarını sardı, yedirdi.
Kızı, oğlunun adını sayıkladı bütün gece. Komşular “karakola gidin, mahkemeye verin” diye söyleniyorlardı. Hepsini kapı dışarı attı. Hiçbir yere güveni yoktu. Kızı biraz kendine gelince, “sana oğlunu hiçbir zaman göstermeyecek, bunu kafana sok” diye sertçe konuştu. Canavar, gitti geldi, tehdit etti. Onu görmek istemiyordu ama küçük oğlanı getirmesi için alttan aldı. Yalvardılar. “O, eve dönmeden göremeyeceksiniz” diyordu. Her gün kapıya dayanıyordu. Zil zurna sarhoştu. Kadın düşünmeye başladı. “Bu canavar yaşadığı sürece bize rahat yok. Yaşamamalı, yaşamayacak.” Geceleri uykusundan sıçrayarak uyanıyor. Sigara üstüne sigara içiyordu.
Onu izlemeye başladı. Canavar, bütün gün evde oturuyor, akşam meyhaneye gidiyor, gece yarısı kendini bilmez bir halde sallana sallana eve dönüyordu. Geçtiği sokaklar karanlık, ıssız ve bomboştu. Canavar, zayıflamış bir deri bir kemik kalmıştı. “Üflesem yere düşer bu” diye aklından geçirdi. Kızı, sürekli ağlıyor oğlunu istiyordu. Aracı koydular. Kız eve gitmeyi kabul etti. Bir ‘plân’ yaptılar. Eve gidecek birkaç gün sonra oğlanla kaçacaktı. Kadın haykırdı “hayır, hayır yaşatmaz o seni.” Kız dinlemedi, haber yolladı.
Kadının gözüne uyku girmiyordu. Deli gibi olmuştu. “Yaşamamalı, yaşamayacak” diye söylenerek dolaşıyordu.
Büyük buluşmadan bir gece önce kararlı bir şekilde giyindi. Kalın bir kazak, birkaç çorap, iç çamaşırı ve paket paket sigaralarını bir torbaya koydu. Evdeki 20 liradan 5’ini göğsüne sıkıştırdı. Televizyon açıktı. “2012 yılının ilk 6 ayında toplam 78 kadın öldürüldü. 116 kadın şiddete, 49 Kadın tecavüze, 88 Kadın cinsel tacize uğradı” diye okuyordu kadın spiker. Durdu, dinledi. “Kızım, 79’uncu olmayacak” diye gülümsedi.
Kızı ve kocası onu merakla izliyordu, “bu saatte nereye” diye sordular. “Halledeceğim bir angaryam var. Bundan sonra hepimiz rahat edeceğiz.” Çıktı.
Canavarı karanlıkta beklemeye başladı.
Kararlıydı.
2ci ÖRNEK:
Ölüm tehditlerinden sonra anne ve kızı küçük oğlanı da yanlarına alarak mahalle karakoluna gittiler. Daha kapıda anlayışla karşılandılar. Hemen bir kadın polis geldi bir odaya aldı onları. Oda temizdi ve sade döşenmişti. Bir köşede çocuklar için bir oyun köşesi hazırlanmıştı. Küçük oğlan hemen koştu ve oyuncaklara daldı. Kadın polis dinledi anlatılanları, hiç kesmedi sözlerini. Biri bırakıp biri alıyordu sözü. Dopdoluydular. Polis “ben polis değilim, bu durumlar için yetiştirildim. Sizlere yardım etmek görevim. Şimdi, siz beni sakin sakin dinleyin. Önerilerim olacak. Anlatmaya başladı. “Seni ve oğlunu bir kentimizdeki kadın koruma evine götüreceğiz. Bir odanız olacak. Devlet geçineceğiniz kadar bir para yardımı yapacak. Çocuk yuvaya gidecek. İstersen liseyi bitirebilir bir meslek öğrenir, çalışabilirsin. Adres kimseye verilmeyecek. Gözleri parladı anne ve kızın. Kurtulmuşlardı. Anne çekingen sordu “ben de öğrenemeyecek miyim? Onlardan haber almadan duramam. Ne olur kimseye söylemem.” “Ben sana haberlerini getireceğim, zamanı gelince konuşacaksın onlarla” diye sürdürdü uzman “şimdi eve gidip onların birkaç eşyasını hemen getir. Vakit kaybetmeyelim”
Kadın ikisini de kucakladı, koşarak eve gitti, eşyaları toplarken birden durdu düşündü “ben de onlarla gitsem” sonra yatan kocasına baktı “bana ihtiyacı var.” Koşarak karakola döndü. Onu bekliyorlardı.
Mutluydu…
3cü ÖRNEK:
Polisler ‘canavarı’ evde uyurken buldular. Odalar dağınık, pislik içindeydi. Bira şişeleri yerlerde, çöpler etrafa yayılmıştı. Uyandırdılar. Ne olduğunu anlamayacak kadar kendinden geçmişti. Karakola götürdüler. Odaya girince kendine gelir gibi oldu. Polis sordu: “neden burada olduğunu anladın mı?” Hemen devam etti. “Karını dövüyorsun, öldürecekmişsin onu”
“Çok seviyorum. Eve gelmiyor. Dayanamıyorum. Benim olmayacaksa ölsün” diye ağlaya sızlaya konuştu. Polis “bak beni iyi dinle. Yıllar önce kadınları öldüren kocalar, müebbetten yatıyorlar. Kadınlara, güç kullanan, taciz ve tecavüz edenler en yüksek cezayı alıyorlar. Çoktandır toplumumuzda kadın erkek eşitliği geçerli. Onlara el kaldırmak bile suç. Ceza almaman için seni tedavi edeceğiz. Bir psikolog seni dinleyecek, neden “çıldırdığını” anlamaya çalışacak, yardım edecek. Başını kaldırmadan dinledi polisi. İçinden “ben ne yapacağımı bilirim” diye düşünüyordu. Polis sanki anlamış gibi “bir aptallık yapma. Bu senin ilk ve son şansın.”
Kadın, bunları duyunca sevindi “ülkemde her şey ne güzel yürüyor” diye düşündü.
|