ISSN 1308-8483
   ISSN 1308-8483
Ya, tuz da kokarsa?

   .::



  Yayın Tarihi: 4.5.2009    

Ya, tuz da kokarsa?



3 Mayıs 2009 pazar günü, Reha Midilli Kültür Merkezi'nde, CHP ilçe örgütünün düzenlediği ''Demokrasi – Hukuk - Ergenekon'' konulu bir konferans vardı. Konuşmacı, CHP Manisa milletvekili Şahin MENGÜ idi. Akıcı bir Türkçe, samimiyet, konuya hakimiyet ve bir de hukukçu kişiliği birleşince zihinlerde ''yine de'' varolan pek çok soru yanıt buldu. Belki de toplantı sonunda az soru sorulması da bunlara bağlıydı.

Aylardır dinlemekten, okumaktan, izlemekten karmakarışık olan zihinler belki de yeni ivmeler kazandı. Ben kendi adıma sıkı takipçisi olduğum ve yorulduğum bu ''karmaşaya'', kimi güncel konulara başka persfektiflerden de bakmam gerektiğini anladım. Bunun en önemli nedeni, konuşmacının hemen her konuyu hukukla açıklaması ve örneklemesiydi. Bu yazıyı yazma gerekçem de bu.

Ümraniye'de başlayan, Danıştay saldırısıyla ivme kazanan süreci 1. ve 13.dalgaları özetledi. CMUK'la ilgili açıklamaları ilginçti. CMUK'un ''Masumlar Kanunu'' olduğunu, bu kanunun masum insanlar lekelenmesin, korunsunlar diye yapıldığını vurguladı.

Bir insanın delilleri karartma, kaçma olasılığı yoksa gözaltına alınamayacağını toplumsal yapımız ve alışkanlıklarımızla açıkladı. Toplum olarak kapımıza polis geldiğinde ya da karakola ne nedenle olursa olsun çağırıldığımızda olası yaşadıklarımızı anımsadık biranda.

Yasalardaki ''gizlilik ilkesinin'' hakim ve savcılar rahat çalışsınlar diye değil, ''masumları korumak'' için olduğunu belirtti.

Dünyada hiçbir ceza usulü kanununda ''mülakat'' diye bir uygulama olmadığını, yapılan yanlış uygulamayla örnekledi. (T.Güney örneği)

Bir ülkede mükemmel işleyen hukuk sistemi yoksa, uygulayıcı mükemmel yetişmiş hukukçular yoksa, ''gizli tanık ifadesinin'' tek başına bir şey ifade etmeyeceğini açıkladı.

Manevi baskının yeni işkence(!) yöntemi olduğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde bundan sonra işimizin zor olduğunu, (önce kolay mıydı? Burada halledemeyip oraya gidiyoruz, bir sürü para cezası da cabası. En çok başvuran ülke bizmişiz)

Hiçbir dosyada ''sanıktan delile'' gidilemeyeceğini, aksine delillerle sanığa ulaşılabileceğini, Anayasa Mahkemesi'ne hukukçu olmayanların seçilmesini, üstelik mahkemenin kendi içinden bu kişiyi başkan seçmesinin sakıncalarını anlattı. İlk kez düşündüm, ameliyata maliyeci girmesi gibi.

Sayın Mengü konuşmasının sonunda en şaşırtıcı, en samimi, belki de en doğru saptamasını kendisini de işin içine katarak yaptı:

- Biz en az son yirmi yıldan bu yana eğitimsiz kaldık. Çağdaş, donanımlı, yetkin olarak eğitilmedik. Buna toplumun bireyi olarak ben ve benim meslek gurubum da dahil.

Bana kalırsa toplantının vurucu özeti buydu. Ondandır epeycedir; mühendis mühendise, öğretmen öğretmene, doktor doktora, hukukçu hukukçuya, kısaca pek çok şey aslına benzemiyor. En ufak sallantıda evler başımızda, çözülmedik matematik problemi bırakmayan çocuklarımız pazarda para üstü tamamlamayı bilmiyorlar. Kutularda teslim aldığımız ölü bebelerin neden öldüklerini bir türlü açıklayamayan doktorlarımız, Danıştay gibi bir yüksek mahkemeye silahla saldırıp, hukukçu meslektaşını öldüren avukatlarımız var.

YA, TUZ DA KOKARSA? sorusunun biçare cevabını sordum aklıma.



Hülya ÖZDOĞAN ÇAPA







Okunma: 1560
Okunma: 1560












Booking.com


   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)