RIFAT ILGAZ’IN ŞİİR ANLAYIÅžI / Nuri SAÄžALTICI
Nuri SAÄžALTICI

Nuri SAÄžALTICI

RIFAT ILGAZ’IN ŞİİR ANLAYIÅžI



(Bu yazı, 16 Ocak 2015’te 8. Çukurova Kitap Fuarı’nda Çınar Yayınlarınca gerçekleÅŸtirilen “Rıfat Ilgaz’ın Åžiir Dünyası” adlı söyleÅŸi programındaki konuÅŸmamdan oluÅŸmaktadır.)

DeÄŸerli İzleyiciler, “Rıfat Ilgaz’ın Åžiir Dünyası”na HoÅŸ geldiniz.

Her sanat dalında olduÄŸu gibi, edebiyatta da olmazsa olmazlardan biri, her ÅŸair ve yazarın kendi çağının tanığı ve aynası olduÄŸu gerçeÄŸidir. Rıfat Ilgaz’ın ÅŸiir dünyasını ve sınırlarını belirlerken de bu noktadan hareket edersek onu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.

Rıfat Ilgaz 1911’de Karadeniz’in ÅŸirin bir köşesinde Kastamonu’nun Cide ilçesinde doÄŸmuÅŸtur. O, bir yaşındayken ülke Birinci Balkan Savaşı’nı, iki yaşındayken de İkinci Balkan Savaşı’nı yaÅŸayacaktır. Bu yıllarda, Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun yıkılış süreci yaÅŸanmakta, Osmanlı İmparatorluÄŸu girdiÄŸi her savaÅŸtan yenik ayrılmaktadır. Divan Edebiyatı, devlet ekonomisi gibi iflas etmiÅŸ, Türk aydınlar ve sanatçılar edebiyat alanında 600 yıllık Divan Edebiyatı saltanatına karşı halkla bütünleÅŸmek gerektiÄŸini ve halk edebiyat geleneÄŸinin, halk dilinin edebiyat ortamında canlandırılması gerektiÄŸini düşünmeye baÅŸlamıştır. Bu düşüncenin babası Mehmet Emin Yurdakul’dur. Ne var ki, Türk aydınlarının o dönemlerdeki bu çabaları bilinçsizdir. Yüzyıllar boyunca halkının içinde yer alamayan Türk aydını, halkın içinde olmak gerektiÄŸini kavramış olmasına raÄŸmen halkını ve halkın edebiyatını iyi bilmemektedir. Mehmet Emin Yurdakul’un ÅŸiirlerini incelediÄŸimizde bu gerçek ortaya çıkar. ÖrneÄŸin Halk ÅŸiirinde mani tipi ÅŸiirlerde halkımız 7’li, semai tipi ÅŸiirlerde 8’li ve koÅŸma tipi ÅŸiirlerde de 11’li hece ölçüsü kalıplarını tercih eder. Oysa Mehmet Emin Yurdakul halk edebiyatında hiç kullanılmamış olan 13’lü, 14’lü, 16’lı hece ölçüsü kalıplarını kullanır. Milli Edebiyat dönemindeyse bu topluluÄŸun önderlerinden sayılan Ziya Gökalp’in ÅŸiir bile diyemeyeceÄŸimiz tekerleme tarzı manzumelerini yalın bir dille oluÅŸturur. Kısacası dilinin sadeliÄŸi ve sırf hece ölçüsüyle oluÅŸturulmuÅŸ olmaları yönünden bu edebiyat ürünleri halka yakın olsa da bunların sanatsal deÄŸeri son derece zayıftır.

İşte halka yakınlaÅŸmanın baÅŸlangıcı olan bu kıpırdanışlar, Balkan SavaÅŸları’nın patlak vermesinden sonra Divan Edebiyatının geleneksel ağır dilini ve aruz ölçüsünü kullanan Fecr-i Aticileri de halkçı edebiyat cephesi diyebileceÄŸimiz Milli Edebiyat saflarına çekmiÅŸ, böylece güçlü bir halkçı edebiyat ortamı doÄŸmuÅŸtur. Halkla aydınların kaynaÅŸma ve barışma dönemi diyebileceÄŸimiz bu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar sürecektir.

Cumhuriyet 1923’te kurulduÄŸunda Rıfat Ilgaz 12 yaşındadır. Milli Edebiyatın ÅŸiirdeki devamı olan BeÅŸ Hececilerin saltanatı baÅŸlamıştır. Bu ÅŸairler, iyi bir Divan Edebiyatı eÄŸitimi alarak yetiÅŸmiÅŸ olmalarına raÄŸmen Ziya Gökalp’in düşüncelerinden etkilenerek Hece ölçüsüne yönelmiÅŸ ve sade bir dille ÅŸiirler yazmaya baÅŸlamıştır. Halkı tanımayan bu beÅŸ ÅŸair, toplumsallıktan uzak bireysel duyarlılıklarını anlatmaya devam etmiÅŸ, arada bir hiç bilmedikleri Anadolu halkının yoksulluÄŸunu anlatan ÅŸiirler yazmışlardır. Bir tek Faruk Nafiz Çamlıbel Kayseri Lisesi’nde öğretmenlik yapmak amacıyla gezdiÄŸi Anadolu’yu gözlemleyerek Han Duvarları adlı uzun ve baÅŸarılı lirik ÅŸiirini oluÅŸturup büyük bir ün saÄŸlayacaktır.

Rıfat Ilgaz’ın ilk ÅŸiirleri incelendiÄŸinde bunlarda görülen Faruk Nafiz Çamlıbel etkilerini de buraya baÄŸlayabiliriz.

Rıfat Ilgaz ilk ÅŸiiri olan ”Sevgilimin Mezarında” 15 yaşındayken 1926’da Kastamonu’da bir yerel dergide yayınlanır. 1928’de Faruk Nafiz Çamlıbel, Rıfat Ilgaz’ın aynı dergide yayınlanmış “Sazını Çalana” adlı ÅŸiirini görüp beÄŸenir ve Rıfat Ilgaz’ı tebrik eder. Rıfat Ilgaz’ın ÅŸiirinde ilk ilhamlarını bu kaynaktan aldığı söylenebilir. Her ÅŸairin, ÅŸiire baÅŸlarken kendi çağındaki ustalardan etkilenmesi doÄŸaldır.

Sazını Çalana*

Ey zulmete sazıyla haykırıp duran aşık,
Yıldızsız ufuklara, sönük mehtaba yalvar!
Ey mızrabı sazına durmadan vuran aşık
Senin de mi kalbinde sonsuz bir elemin var?

Kim bilir, yarattığın nağmeyi kim dinliyor,
Bu feryatla aÄŸlıyor kim bilir… Hangi kadın?
Hangi aşık kalbini bastırarak inliyor,
Vur mızrabı… Kalpleri aÄŸlatmaksa maksadın!..

İncecik parmakların telleri inletirken,
Ufuklara dökülsün acıları kalbinin.
Bu sadalar ruhları kanatsın olup diken,
Çıksın sonsuz göklere yarattığın bir enin!..

İlahidir sazından, yükselen her bir perde,
Bu hülya dolu sesler, bütün kalpleri sular
Yıldızlar titreşiyor bu nağmeyle göklerde,
Çağlıyor kalbin gibi şimdi ırmaklar, sular...

Ey yaralı kalplere bin bir teselli katan,
Karanlığa bakarak inle, durmadan inle!
Ey sazıyla ağlayan, ey sazıyla ağlatan,
Zulmetleri parçala coşkun nağmelerinle!

Gecelerin ruhu da inlesin, vur mızrabı,
Kalbinden, ızdırabın ördüğü ağ sökülsün.
Aksın hasta ruhlara nağmelerin şarabı,
Vur mızrabı, ağlayan kalpler bir parça gülsün.

Rıfat Ilgaz’ın acemilik yıllarında yazdığı ÅŸiirler bir bütün olarak incelendiÄŸinde ÅŸunları görmekteyiz:

Rıfat Ilgaz 1911 doÄŸumlu olduÄŸuna göre onunla aynı kuÅŸaktan sayılabilecek olan ve doÄŸum tarihleri 1901’le 1916 arasında deÄŸiÅŸen Ahmet Kutsi Tecer (1901), Necip Fazıl (1904), Sabahattin Ali (1907), Behçet Kemal ÇaÄŸlar (1908), Ziya Osman Saba (1910), Cahit Sıtkı Tarancı (1910), Bedri Rahmi EyuboÄŸlu (1913), Oktay Rıfat (1914), Orhan Veli (1914), Melih Cevdet Anday (1915), Behcet Necatigil (1916) gibi ünlü ÅŸairlerimiz vardır. Demek ki yaÅŸ bakımından Rıfat Ilgaz’la hemen hemen aynı yıllarda ilk ÅŸiirlerini yayınlayan, bu ÅŸairlerimizdir.

Bu ÅŸairlerimizin ilk ÅŸiirlerine baktığımızda o yılların bir modası gibi halk edebiyatı geleneÄŸinden yararlanarak hece ölçüsüyle ve sade bir dille ilk ÅŸiirler yazdıklarını görürüz. Bu eÄŸilimin ana kaynağı Milli Edebiyat hareketidir. Milli Edebiyatın ÅŸiirdeki uzantısı sayılan ve Divan Edebiyatı zevkiyle yetiÅŸip sonradan halkçı anlayışı benimsemiÅŸ olan BeÅŸ hececiler, Rıfat Ilgaz’ın ÅŸiire baÅŸladığı yıllarda ağırlığını ÅŸiirde hala hissettirmektedir. Bu anlayış, Cumhuriyet döneminin ilk 20-30 yılında bir moda halinde ÅŸairler arasında yaygındır. “Yenilik, yenilik” teziyle ortaya çıkıp BeÅŸ Hececilerden pek farklı bir ÅŸiir ortaya koyamayan Yedi MeÅŸaleciler de bu hececi eÄŸilimin sürmesinde etkili olmuÅŸtur.

Rıfat Ilgaz’ın ilk ÅŸiir Kitabı olan “Yarenlik”e girmeyen ve 1927-1941 yılları arasındaki ÅŸiirleri daha çok bu etkilerle oluÅŸmuÅŸtur.
“Rıfat Ilgaz’ın ilk ÅŸiiri “Sevgilimin Mezarında” adını taşır ve bu ÅŸiir, bir iddiaya göre 1926, bir baÅŸka iddiaya göre de 1927’de yayınlanmıştır. “Bedbaht bir aşığın defterinden” notuyla yayınlanan bu ÅŸiir, bireysel bir konuyu iÅŸler ve biraz da döneminin ÅŸiir havasına uygun olarak hece ölçüsüyle yazılmıştır. Hatta ÅŸiirin söylemi de genel havası da Faruk Nafiz Çamlıbel kokuları taşımaktadır.

Ama ne ilginçtir ki ÅŸairimiz bu dönemin ÅŸiirlerinde halk edebiyatının hece ölçüsünden ve nazım birimi dörtlüklerden yararlanırken genellikle halk edebiyatında hiç kullanılmayan 9, 12, 13 ve 14’lü hece kalıplarından yararlanır. Oysa halkımız, kendi ÅŸiirini oluÅŸtururken manileri 7’li, Semaileri 8’li ve koÅŸmaları 11’li hece ölçüsüyle oluÅŸturur. Rıfat Ilgaz’ın 1940’lara doÄŸru tıpkı Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi ÅŸairlerde görebileceÄŸimiz gibi ÅŸiirinin kaynaklarına batı ÅŸiirini dahil ettiÄŸini görürüz. Artık bazı ÅŸiirlerinde dörtlükler, üçlükler ve beÅŸlik bentler iç içedir.

İçerik bakımında aynı şiirler incelendiğinde bunlarda bireysel duyarlılıkların ağır bastığı görülür. Şairin bu dönemde asıl sesini bulmadığını fakat asıl sesini bulma arayışına çıktığını gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.

Bu arayışına “EriyiÅŸ” adlı ÅŸiiri, Bütün Åžiirleri adlı kitaptaki diziliÅŸten hareketle, ilk örnek sayılabilir. Bu ÅŸiirinde Rıfat Ilgaz’ın üçlük bentlerle ve kendine özgü deÄŸiÅŸik uyak örgüleri yaratarak kendine özgü bir yol çizmek ister gibidir. Bu ÅŸiirinde Yedi MeÅŸalecilerin ve Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi saf ÅŸiircilerin Batı ÅŸiirinden ve özellikle Fransız ÅŸiirinden etkilenerek oluÅŸturdukları ÅŸiirlere biçim yönünden özendiÄŸi sezilir.

Çocuk ÅŸiir kitabı niteliÄŸindeki “Çocuk Bahçesi”ni saymazsak toplam on bir ÅŸiir kitabı yazan ÅŸairimizin, hiçbir kitabına dahil etmediÄŸi bu ÅŸiirler bireysel duyarlılıkla örülmüş ve sanatsal deÄŸeri yüksek olmayan, onun toplumcu yanına benzemeyen ilk ÅŸiirlerdir. Åžairimiz, bunlarla ilgili düşüncelerini şöyle özetler: “Bunları ne zaman derlemeye kalksam onlarda bir yapmacık taraf, bizden olmayan bir tarafın mevcut olduÄŸunu hissediyorum.” (Rıfat Ilgaz-Asım Bezirci, Çınar Yayınları, 1989, İstanbul, s. 58-59)

RIFAT ILGAZ’IN İLK ŞİİR KİTABI “YARENLİK” ÜZERİNE

Değerli İzleyiciler, Değerli Edebiyat Dostları,

Rıfat Ilgaz’ın ilk ÅŸiir kitabı 1943’te basılan “YARENLİK”tir. Kısa sürede ilk baskısı tükenen ve büyük ilgi gören bu yapıt, Rıfat Ilgaz’ın toplumcu edebiyata attığı ilk adım sayılabilir. Bu kitapta halktan kiÅŸilerin ve basit insanların yaÅŸamlarından kesitler sunulur. İşbaşında sakatlanan işçiler, tatlı hayallerle avunan çöpçüler, hastane köşelerinde bakımsızlıktan ölen yoksullar, vitrinleri gıpta ederek seyreden yoksullar Yarenlik’teki ÅŸiirlerin konusudur. Bu kitaptaki kimi ÅŸiirlerinde Garip akımının ve özellikle Orhan Veli ÅŸiirinin benzerlikleri ağır basar. ÖrneÄŸin “Baba” adlı ÅŸiirindeki ÅŸu bölüm, bize Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” ÅŸiirini çaÄŸrıştırır:

“……
Sessiz sedasız göçtün aramızdan
Ne ölümün geçti gazeteye
Ne dokuz göbek soyun.”

Orhan Veli’nin :
“Mesele falan deÄŸildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akÅŸam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa olduğunu alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yaz işiyle:
´Ölüm Allah´ın emri,
´Ayrılık olmasaydı.´”

Åžiirine ne kadar benziyor deÄŸil mi?

“SINIF” ŞİİR KİTABI (1944)

“Sınıf” ÅŸiir kitabının yayınlandığı ve İkinci Dünya Savaşı’nın insanlık katliamına dönüştüğü 1944’te Türkiye bu savaşın dışında kalmakla birlikte aydınlar, devletin yoÄŸun baskısı altında bulunmakta, halkın yediÄŸi ekmeÄŸin karneye baÄŸlandığı bir dönem yaÅŸanmaktadır. Kitap yayınlanır yayınlanmaz yasaklanır ve bilirkiÅŸi raporu “Bu kitapta suç unsuru yoktur.” demesine raÄŸmen Rıfat Ilgaz, bu ÅŸiir kitabından dolayı 6 ay hüküm giyer. Kitaba adını veren “Sınıf” ÅŸiiri, Rıfat Ilgaz’ın öğretmenlik yaptığı bir okuldaki bir sınıfta bulunan öğrencilerle ilgili gözlemlerini anlatmaktadır. Ama mahkeme heyeti, kitabın kırmızı kapağından huylanmış ve Rıfat Ilgaz’ın “kızıl komünist” olduÄŸuna çoktan karar vermiÅŸtir bile. Hele bir de kitabın adı “Sınıf” olunca Rıfat Ilgaz tek başına ülkede devrim yapıp “işçi sınıfı”nı baÅŸa getirme tehlikesi de doÄŸmuÅŸtur. BaÅŸka kanıta gerek var mı?

Kitapta zaten dar gelirli memurlar, kente göçen yoksul köylüler, dilenciler vs. anlatılmaktadır.

Halk deyimlerinin ve folklorik öğelerin çokça kullanıldığı bu kitap, Rıfat Ilgaz’ın kendi sesini iyice bulmaya baÅŸladığı bir dönemin ürünüdür. Nazım Hikmet’in baÅŸlattığı ölçüsüz ÅŸiir anlayışına uygun olarak yazılan bu ÅŸiirler, üslup yönünden Nazım Hikmet’inkilerden çok farklıdır. Tek ortak yanları, “toplumcu” bir anlayışla oluÅŸturulmuÅŸ olmalarıdır.

YAŞADIKÇA (1948)

Toplumcu ÅŸiir anlayışında sıçrama tahtası olan bu yapıt, yayınlanır yayınlanmaz Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılır. Bu sindirme politikaları ÅŸairimizi ÅŸiirden bir süre uzaklaÅŸtırır. Bu dönemde düzyazıya ağırlık veren Ilgaz, mizah dergiciliÄŸinde Türk edebiyatına damgasını vuran ve Marko PaÅŸa’yla baÅŸlayıp türlü “paÅŸa”larla devam eden mizah gazeteciliÄŸine yönelir.

Åžair, yaÅŸadığı dönemin siyasi koÅŸullarını “Parmaklığın Ötesinde” adlı ÅŸiirinde şöyle özetler:

“Kapalı, hürriyete giden yollar;
İçerdeki içerde mahzun
Dışarıdaki dışarıda.”

DEVAM (1953)

Bu ÅŸiir kitabı da yayınlanır yayımlanmaz toplatılır. Üstelik artık Rıfat Ilgaz’ın yazdığı ÅŸiirleri hükümetin baskısından korkan yayıncılar da dergilerinde yayınlamak istemez.

ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU (1954)

Köyden kente göç eden bir eÅŸeÄŸin başından geçenlerin alegorik bir anlatımla aktarıldığı bu eser, bir fablı çaÄŸrıştıran ve Rıfat Ilgaz ÅŸiirine pek katkısı olmayan, eleÅŸtirmen Asım Bezirci’ye göre de pek baÅŸarılı bulunmayan bir ÅŸiir kitabıdır. Bu nedenle de Ilgaz ÅŸiire uzun bir ara verecektir.

SOLUK SOLUÄžA (1962)

Eski ÅŸiirlerin ağırlıkta olduÄŸu bir ÅŸiir seçkisi gibidir. Yeni denebilecek az sayıda ÅŸiiri içeren bu kitap az sayıdaki yeni ÅŸiirle de olsa Rıfat Ilgaz’ın özgün sesini okurlara taşır. Bu yapıt, toplumsal duyarlılığın kiÅŸisel duyarlılıkla barışıp kaynaÅŸtığı bir yapıttır denebilir.

KARAKILÇIK (1968)

Ünlü “Aydın mısın” ÅŸiirinin yer aldığı bu yapıt, Orhan Veli tarzı mizah, alay ve taÅŸlamanın bırakıldığı, arada imge ve uyaklardan yararlanıldığı kısacası sanatsallığın toplumsal öğelerle kaynaÅŸtırıldığı en olgun yapıtlardan biridir.

AYDIN MISIN

Kilim gibi dokumada mutsuzluÄŸu
Gidip gelen kara kuÅŸlar havada
Saflar tutulmuÅŸ top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol

Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol

(1968-Karakılçık )

GÜVERCİNİM UYUR MU? (1974)

12 Mart darbesinin ağır koÅŸullarını tatlı bir sanatsal anlatımla, imgelerden yararlanarak anlatan ve Rıfat Ilgaz’ın ustalığının zirvesinde bulunduÄŸu dönemin ÅŸiir kitabıdır.

ÖZET

DeÄŸerli Dinleyiciler, DeÄŸerli Dostlar,

Åžairimiz, 6.11.1968’de AkÅŸam gazetesinde ÅŸairliÄŸiyle ilgili düşüncelerini şöyle özetlemektedir: “Her çağın su yüzüne çıkardığı yeni gerçekleri arayıp bulmak, bunları yeni biçimler içinde sunmak ÅŸairin deÄŸiÅŸmez görevidir.” Gerçekten de Rıfat Ilgaz, her ÅŸiir kitabında çağının getirdiÄŸi gerçeklere uygun biçimleri arayıp bulmaya çalışmış bir ÅŸairdir. Aynı yazıda Ilgaz, sanatçının niteliÄŸini de şöyle aktarır: “Sanatçının yalnız yapıtıyla deÄŸil, kiÅŸiliÄŸiyle de deÄŸerlendirilmesinin zorunlu olduÄŸu bir dönemdeyiz.” Bu sözleri, günümüzde siyasilere yalakalık yaparak gününü gün eden sözde sanatçıları düşününce daha bir deÄŸer kazanmıyor mu?

Yanımda bulunan deÄŸerli öğretmenim ve öğrencisi olmaktan her zaman onur duyduÄŸum Sayın Aydın Ilgaz’a babası Rıfat Ilgaz’ın yazdığı “SALTANAT” ÅŸiirini okuyarak sözümüze nokta koyalım. Bu ÅŸiir, hepimize bırakılmış çok deÄŸerli bir temiz ahlak mirasıdır, kimlikli ve kiÅŸilikli bir yazarın hepimize vasiyetidir

SALTANAT
-Aydın Ilgaz'a-
Sen otellerde benim konuÄŸum
Bense dar günlerde senin evinde...
Kim ne derse desin
Saltanatımız baba oğul
Sürüp gidiyor işte!


Ne saray, ne yalı, ne köşk,
Ne bir dairecik, kooperatiften...
Ne Bebek sırtlarında bir çadır,
Bir gecekondu da yok, memleket iÅŸi
Taşlıtarla'larda...

Diyelim ki, elden düşme bir Ford,
Kilometresi üç kez silinmiş...
Dört tekerim de olmadı bugüne kadar,
Ayaklarımı yerden kesecek!

Her saltanatın bir sonu var oğlum,
Buna musalla taşları şahit!

Son sözümü henüz söylemeden
İşte geldim, gidiyorum,
Altımda bir kuru tabut!

Tacım, tahtım sana emanet!

Gösterdiğiniz ilgiden dolayı hepinize teşekkür ederim. Roman kadar uzun, öykü kadar yoğun, şiir kadar akıcı ve mutlu bir yaşamınız olsun!


Nuri SAÄžALTICI




28 Ocak 2015 Çarşamba / 4306 okunma



"Nuri SAĞALTICI" bütün yazıları için tıklayın...