Sardalye, Eylül, Foça
Hayatınızın büyük çoğunluğu şehirlerde geçmişse kasaba ruhunu algılayıp uyum sağlamak biraz zaman alıyor. Biraz olsa yine iyi, bazen daha da uzun zaman alabiliyor!
Foça’ya taşındığım o ilk yıllarım geliyor aklıma. Şehrin uğultusunu geride bırakıp Ege’nin maviliğiyle kucaklaştığım o eşsiz naiflikteki günlerde hayat başka türlü akıyordu. Bir balıkçı kasabasının tüm özelliklerini üzerinde taşıyan Eskifoça’da sabahları güne başlamak bir ömrü bir günde yaşamakla eşdeğerdi benim için. Hangi yana baksam diğer taraf eksik kalıyordu sanki!
Foça, Büyükdeniz ve Küçükdeniz diye tam ortadaki yarım adacığıyla ikiye ayrılır. Bir kolunu sağa diğerini soluna atan bu masmavi denizin iki yakasına da yetişeceğim diye bütün gün helak olurdum. Küçükdeniz sahilindeki balıkçı kahvesinde otururken Büyükdeniz’deki balıkçı teknelerinde kalırdı aklım. Hele de sabahın erkeniyse, balıkçılar birer ikişer balıktan dönüyorlarsa…
Sardalye fırtınasına tutulmanın nasıl bir şey olduğunu ilk kez Foça’da yaşadığımı hatırlıyorum. O eski zamanlarda balıkçılar denizden tekneler dolusu sardalye ile dönerdi. Kasalara konan balıklar döke saça yüklenirdi İzmir’e gidecek buzhane kamyonlarına.
Önceleri, sabah gözümü açtığımda ellerinde poşetlerle sahile doğru aceleci adımlarla yürüyenleri görür, nereye gittiklerini merak ederdim. Merakıma yenik düşüp onların peşine takılınca anlardım ki balıktan dönen teknelerden balık almaya gidiyorlar. Öyle ücretle filan değil; sebil kısmet, yüklemeden artan balıkları halktan gelenlere dağıtıyordu balıkçılar. Sahilde gözün gördüğü her yer kıpır kıpır zıplayan sardalyelerle adeta balık sağanağıydı. Poşetler dolusu balığı alanlar kedilerin hakkını da ayırıp evlerinin yolunu tutuyorlardı. Öğle saatlerinde ızgara tava kokusu sarardı tüm Foça’yı. Nasıl da iştah açıcıydı o koku. Kedilerle ortak olurduk o güzelim sardalye şölenine…
Eylülün ilk günü balık yasağının kalkmasıyla yaşanırdı bütün bu hoşluklar…
Düğün bayram gibiydi o sardalye fırtınaları. Zaten, av yasağının kalkmasıyla Eylül’ün ilk haftası “Rastgele Balıkçı Festivali” yapılırdı o yıllarda. Tüm ahali Foça belediye meydanına kurulan dev mangallarda pişen sardalyelerle doyardı. Dumanı tüten Foça’da şen şakrak oradan oraya koşuşturan çocuklar gibiydik bizler. Şenlikli ve umutlu insanlardık. Sahi, o bolluk bereket dolu şenlikli günlere ne oldu?
Ah biliyorum, geçmişe özlem diyerek sıyrılacaksınız işin içinden! Eylül’ün hiç mi suçu yok bu melankolide? Eylül’ün lül’ü gibi boynu bükük bir sardalyeyi önüme koyup onunla konuşasım var “mirim neydi o eski günlerdeki sardalye fırtınası, nasıl da lezzetliydiniz mübarek” filan…
Şimdilerde sardalye tarifleri gırla gidiyor. Her türlüsü bolca yazılıp iştah kabartılıyor. Asma yaprağında mangalı, yok tuzlu salamurası, tepside soğanlı fırınlısı, sardalye şiş derken, hamsiden rol çalan sardalye kuşu ile pilavını da yapıyoruz. Ama hiç biri sadece tuz ekip mangala atılanın tadını vermiyor.
Biz şehirlilerin, anlamaya çalışırken elinden kaydığını fark etmedikleri o haz dolu günler yıllar sonra özlemle anılıyorsa “iyi ki yaşadık gördük” deniyorsa, yine de değer. Her şeye değer.
Kasabanın ruhuna işleyen balık kokusu Eylül’ün “lül” halinden de sorumlu, artık bu çok net…
Kaç Eylülümüz kaldı bilmiyoruz, tadını çıkarın.
www.ascifok.com
|