CHipidik MarSHı / Senem ÖZKUL
Senem ÖZKUL

Senem ÖZKUL

CHipidik MarSHı



      Bugün günlerden Salı. Pazar çantalarımızı yanımıza aldıktan sonra sitemizin sarp yokuÅŸundan aÅŸağıya doÄŸru salıyoruz kendimizi. Her sabah uyandığında yanı başında uyuyan sevgilisine bakıp, onu ömründe ilk kez görüyormuşçasına hayranlıkla izleyen âşıklar gibi; göğsü kabarmış denizi seyrederek yürüyoruz. Sabah sessizliÄŸi, yavaÅŸ yavaÅŸ yerini aÄŸustos böceklerinin koro çalışmalarına bırakıyor. İçme suyumuzu doldurduÄŸumuz çeÅŸmenin önünden geçerken aynı türkü geliyor yine aklıma: "Susadım çeÅŸmeye inmez olaydım; elinden bir tas su içmez olaydım... "

      Kim bilir ne taze börülceler, ne sulu karpuzlar, ne sütlü mısırlar doldurmuÅŸtu Foça halk pazarımızın tezgâhlarını. Tüm bunları ve sıcaÄŸa kalma korkusunu düşündükçe hızlanan adımlarımız, terliklerimizden çıkan ritmik sesin ÅŸiddetini arttırıyor. Kış boyunca çizmelere mahkûm ayaklarımızın yazın söylediÄŸi özgürlük marşıdır "Çipidik Terlik".

      Pazar yerine, günlük ekmeÄŸimizi aldığımız fırının olduÄŸu taraftan mis gibi ekmek kokusunu içimize çekerek giriyoruz. Sabah dalından kopup afiyetle yensin diye sergilenen cânım Ege mahsulleri... Damak tadına göre herkes farklı bir tezgâhı alıcı gözlerle süzüyor. Annem incir seçiyor; babam bir börülce kırıyor ince belinden; benim aklımsa çekirdeksiz İzmir üzümlerinde. Bir yandan alışveriÅŸ yapıp diÄŸer yandan da sabah muhabbetine dalıyoruz emektar satıcılarla. Pazarın hengâmesinin içinde kulağımıza yabancı diller de geliyor. Görmeye alışkın olduÄŸumuz turist Foça severlerin yaptığı pazarlığı gülümseyerek izliyoruz. Çantalarımız dolmuÅŸ ve almayı hep en sona bıraktığımız kavunların naylon torbaları avuçlarımızı hafiften kızartmaya baÅŸlamış bile.

      Son bir ÅŸey kaldı bakmadığım: İnci ve boncuklar. Tahta sıralara dizili el emeÄŸi göz nuru güzelliklerin fiyatına takılıyor gözlerim: 2€. Bu manzara terlikçide, çantacıda, çiçekçide de deÄŸiÅŸmiyor. Keyfim kaçıyor doÄŸrusu ve önden yürüyen bizimkilere sesleniyorum,
- Haydi, bir çay ısmarlayayım size limandaki kahvede. Simitler de senden, anne!

      Bir nefeslik mola için daha cazibeli bir yer düşünemiyoruz. Arnavut kaldırımlarını ardımızda bırakarak vardığımız limandaki kahvede de, her zamanki dostâne sıcaklık yerine tatsız bir sürpriz karşılıyor hepimizi. Muhabbetlerimizin tatlı mekânı kahveye, telaffuz edemeyeceÄŸimiz yabancı bir isim vermiÅŸler. Kafa sallıyoruz hayal kırıklığından ama yılların hatırı galip geliyor ve ufak tahta masalardan birine kuruluyoruz. Garson çocuk yanımıza gelip selamlıyor hepimizi,

- HoÅŸ geldiniz.
- Pek hoş gelmedik bu sefer vallahi, genç. Bu ana dil katliamını kim işledi?, diye soruyor babam.
- Buyur ağabey?, anlamıyor çocuk.
- Kim değiştirdi bizim gül gibi Türkçe ismi, diyordum.
- Bu sene çok turist var. Akılda kalsın da millet birbirine anlatıp reklam yapsın istedik.

      Meydanın çehresi deÄŸiÅŸmiÅŸti sanki: Menüler yabancı, isimler yabancı, müzikler yabancı, fiyatlar yabancı, esnafın tavrı yabancı... KorktuÄŸum başımıza mı geliyordu? Bizleri, bizdenlikleri tanımaya; onlara yabancı gelenleri keÅŸfetmeye koÅŸan misafirlerimize benzettikçe kendimizi, ucuz korsan kopyalar olmayacak mıyız? MaraÅŸ dondurmacım Algida, pidecim pizza, kuru yemişçim chips satmaya baÅŸlarsa; kızarmış patates yerine pomes, kumru yerine hamburger, pide yerine baguette kullanılırsa, kendimiz yabancısı haline gelmez miyiz bu güzelim beldenin? Åžehirler, içinde yaÅŸanmışlıklarıyla ve bize ait yanlarıyla gönlümüzü fethetmez mi? Zamana, popüler kültüre ayak direyenler ve özünü koruyanlar çelmez mi aklını meraklı dost yüreklerin? BilinmemiÅŸe ve görülmemiÅŸe âşık olmaz mi kâşifler?

      Kulaklarımı tıkıyorum cazırtılı müziÄŸe ve uzaklaşıyorum oradan hızlı adım. Çipidik marşı ve dudaklarımda bir ıslık: "Susadım çeÅŸmeye inmez olaydım, elinden bir tas su içmez olaydım..."

22. Haziran. 2007


Senem ÖZKUL




23 Haziran 2007 Cumartesi / 2361 okunma



"Senem ÖZKUL" bütün yazıları için tıklayın...