Güncele Dönüş
Bugün kutlu bir gün. Bugün herhangi bir gün aslında ama benim için kutlu ve umutlu bir gün. Umarım sizler için de öyledir. Öncelikle Salı Pazarı'na gidebildiğim için ve ağrım sızım olmadığı için büyük bir şükranla doluyum bugün. Son aylardaki yoğun tempomun ardından 15 gün önceki Fethiye seyahatim, bu kocaman bedenimi hırpalamış olmalı ki yatağa çakıldım.
Zavallı ben! Hortlayan bel fıtığımdan dolayı sekiz on gün yatıp, iyileştikten sonra sanki bir kez daha geldim dünyaya. Spiritüel kitapların birinde şöyle bir söylem vardır: "Yorulduğunuzda dinlenmeyi bilin. Eğer; dinlenmezseniz, herhangi bir şekilde dinlendirilirsiniz!" Bu sözü hep aklımda tutmaya çalışırım ama, her zaman olmuyor işte. Oysa ki, neredeyse 25 yıllık bel fıtığı hastasıyım ve nasıl bir yaşam sürmem gerektiğini biliyorum!
Bugün yüzümde güller açıyor. Foça'mızın Salı pazarını zafer kazanmış kumandan gibi dolaştım vallahi. Pazarcı esnafı arkadaşlar, dostlarım ve okurlarım büyük bir merakla soruyorlardı bir süredir niçin görünmediğimi. Beni tanıyan ama, şahsen tanışmadığım okurlarımdan da yöneltilen merak ve ilgi dolu sorularla iyice coştum. Okurlarımdan Foçalı kız kardeşler Asuman ve Armağan hanımların samimi içten duyguları, bu satırları yazmama vesile oldu. Teşekkür ediyorum sizlere...
Ah, ne çok paylaşılacak konu birikti. Hangisinden başlasam? Foça Pazarı'mız ile ilgili pek çok yazılacak şey var. Olumlu - olumsuz yazarak altını çizeceğimiz mevzuları aklımda tutarak, bugünkü sebze meyve bolluğuyla coşan sepetlerimiz ve pazar çantalarımızın bereketi bol olsun diyorum.
Sağlığıma kavuşmuş olmanın sevinciyle ne yaptığımı bilmez halde dolaştım pazarda ya, pek çok şeyi eksik almışım eve gelince anladım. Oysa Gerenköylü Vedat'ın son turfan kuzu ıspanağından yarım kilocuk alacaktım çene çalarken unuttum! Türkelli Köyü'nün parlak ve koyu yeşil üç burun biberine de çok özendim ama normal çarliston satın aldığımdan hevesim içimde kaldı, ay o semizotları nasıldı ama?
Ne çok kayısı vardı bu hafta, yine de reçel için haziranı beklemekte yarar var. Bana mı öyle geldi bilmem, akşamüzeri evlerden çilek reçeli kokusu geliyordu sanki... Evet, çilek reçelinin zamanı geldi, Emiralem çileği pazarın kıymetlisi. Nerede o eski minik Osmanlı çilekleri diyecektim de, çilek konusu da çetrefelli. Cüzdan gibi iri, sert ve susuz dayanıklı çilekler çıktı mertlik bozuldu.
Çilek konusu açılmışken çilekli tariflerden bir tanesini paylaşayım:
Çilekli Zerde
1 Kg. taze olgun çilek
4 Yemek kaşığı buğday nişastası
1 Bardak su
1,5 Bardak toz şeker
Bir kilo çilek blendırdan geçirilir boza kıvamında bir püre elde edilip kaynamaya bırakılır. Diğer tarafta 4 kaşık nişasta bir bardak suyla eritilip ocakta kaynayan çilek püresine karıştırılarak ilave edilir.
Karıştırmaya ara vermeden toz şekeri de konur ve şeker eriyince ateşten indirilip uygun bir cam tepsiye dökülür. (Cam tepsi zerde dökülmeden önce biraz soğuk suyla ıslatılır ki daha sonra kesip tabaklara servis yapması kolay olsun.) Ilıyınca buzdolabına konur, sertleşip donması beklenir.
Servis yaparken üzerini birkaç taze çileği enine keserek süsleyebilirsiniz. Elbette beyaz krem şanti ve Hindistan cevizi gibi ilaveler de kullanabilirsiniz. Osmanlı mutfağında zerdeye ceviz yakışır ama çileklisine soyulmuş badem de koyabilirsiniz. Hayal gücünüz sizinle, ben karışmam...
Afiyet-i sağlık olsun
www.ascifok.com
|