
Cevat YILDIRIM
BİR FIRTINA TUTTU BİZİ
- I -
Bugün “mübadele” sözcüğünün kaç kiÅŸi anlamını bilebiliyor. Kaç kiÅŸi o günlerde yaÅŸananlardan haberdardır? Kimine göre, mübadele göç demektir. Yalnız göç mü? Baskı, iÅŸkence, zor alım, gemiler, eÅŸya denkleri, iskeleden uzakta iple tırmanılan vapurlar, yeni topraklar, domuz ahırı gibi evler, yeni topraklarda çiftçilik, doÄŸduÄŸun topraÄŸa özlem, bitli muhacirler, Türk tohumu, yeni vatanda yeni komÅŸuluklar, yeni sorunlar…
Mübadele; Türk ve Yunan hükümetleri arasında imzalanan nüfus deÄŸiÅŸimi sözleÅŸmesidir. Ne zaman bu sözleÅŸme baÅŸladı. Türkiye halkı, Mustafa Kemal’in önderliÄŸinde 19 Mayıs 1919 – 09 Eylül 1922 arasında Türk KurtuluÅŸ Savaşı’nı yaptı. Emperyalistlerin maÅŸalarını yurttan kovdu. Emperyalistlerle İsviçre’nin Lozan ÅŸehrinde hesaplaşıldı. Burada, Osmanlı Devleti’nin yabancılara verdiÄŸi bazı hukuksal, ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar fırtınalar yarattı. Yayılmacı devletlerin baÅŸ temsilcisi İngiltere delegesi ile Türk Heyeti BaÅŸkanı İsmet PaÅŸa arasında diplomatik tartışmalar çok çetin geçti. Bazı problemlerin görüşülmesi sonraya bırakıldı. Türkiye Devleti’nin sınırları 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan AntlaÅŸması’na göre çizildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti karşısında on beÅŸe yakın devlet vardı. Bunların bir kısmı kendilerinin gözlemci olduÄŸunu ifade etti. On bir devlet temsilcisi antlaÅŸmaya evet imzasını eliyle yazdı.
SavaÅŸ sonunda, Lozan ÅŸehrinde; Türk Hükümeti ile yabancı güçler ortaya konan sorunları tartışırken, İsmet PaÅŸa ile Yunanistan temsilcisi Venizelos, bir araya geldi. Ülkemizdeki Türk tabiiyetinde olan Ortodokslarla, Yunanistan’da yaÅŸayan o hükümetin tabiiyetinde bulunan Müslümanların karşılıklı yer deÄŸiÅŸtirmesi konusunu görüştü. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Temsilcisi Nansen Türk ve Yunan Hükümetlerine böyle bir öneri getirmiÅŸti. 30 Ocak 1923 tarihinde iki tarafın delege baÅŸkanları ismi geçen nüfusun yer deÄŸiÅŸtirmesini kabul etti. Bunun adı, Lozan’a ek “Türk-Yunan Mübadele (Nüfus DeÄŸiÅŸimi) Protokolü SözleÅŸmesi”ydi.
İki tarafın bu kararına göre, Türkiye’den 200.000 Ortodoks insan, Yunanistan’dan da 400.000 kadar Müslüman kiÅŸi, karşılıklı yer deÄŸiÅŸtirecekti. 1922 yılı 9 Eylülünden sonra bir ay içinde 900.000 Rum, Türkiye’den Yunanistan’a bulabildiÄŸi teknelerle zaten göçmüştü. SavaÅŸ sırasında Anadolu Rumları içinde Yunan ordusunda askerlik yapanlar oldu. O tarafın iÅŸgali sırasında ülkemizde birçok Rum vatandaşı daha önce birlikte yaÅŸadığı Türklere karşı türlü hakaretler yaptı. Tümü için söylenmese de belgelerde zenginleri daÄŸa kaldırmalar, bazı Türkleri yolda, belde dövmeler, kimsesizleri öldürmeler, Yunan karakollarında iÅŸkenceye tabi tutulmalarında elebaÅŸlık yapma, mallarını alıp götürme, kızları daÄŸa kaldırma gibi insanlık dışı davranışlarda bulunmuÅŸlardı.
1 Mayıs 1923 gününden 1926 yılı sonuna kadar 390.000 Müslüman unsur, Yunanistan’dan Türkiye’ye taşındı. En çok kullanılan yol deniz yolu idi. D.İ.E kayıtlarına göre, mübadele dışı gelenler, sığınmacılar dahil Türkiye’ye gelen göçmenlerin sayısı; 456.729 kiÅŸiydi. ArÅŸiv belgeleri incelendiÄŸinde Yunanistan’da yaÅŸayan Rumların Türklere karşı giriÅŸtiÄŸi hareketler çok önceye dayanıyordu. Bağımsızlık isteklerini, Avrupa devletlerinin desteÄŸi ile Osmanlı devletinden istiyorlardı. Egemenlik Osmanlı devletindeyken bile bazı Rum kiÅŸiler buradaki Türklerin mal ve canlarına saldırıda bulunmuÅŸtu. Balkan savaşı sonunda hakaret ve saldırı olayları sivil Türk halkı üzerinde artmıştı. Bir kısım insanlarımız, evini, toprağını bırakarak Anadolu’ya gelebildi. Yunan Ordusu Anadolu toprağında yenilip kaçarken, köy ve kasabalarda oturan birçok yerli Rum insanını da Ege’nin karşı kıyısındaki topraklara göç etmek zorunda bıraktılar. Anadolu’da yenilmenin acısı bir taraftan, diÄŸer yönden Türkiye topraklarından göçüp gelen bir milyona yakın insan Yunan hükümetini hazırlıksız yakaladı. Anadolu’ya bizim memleketimiz diye gelenler ne kadar boÅŸ hayaller peÅŸinde koÅŸtuÄŸunu Anadolu topraklarını terk ederken bile tam anlayamadılar sanırım. Türkiye’den Yunanistan’a giden sivil Rumlar anavatanlarında çok acılar çektiklerini sonradan anlattılar. Bu konuÅŸmalar, Yunan arÅŸivlerinde yer aldı.
Yunanistan’da beÅŸ yüz yıldır oturan Türklere gelince; evlerine ikiÅŸer, üçer Rum göçmen aile yerleÅŸtirildi. Bu sıkıntılara raÄŸmen dede ata yadigarı bu topakları bırakmak istemeyen Balkanlardaki Türk insanı sabırlı davrandı. Bunlar geçici deyip kendilerini teselli etti. 1922 sonbaharında Yunan karasında otorite yok oldu. DaÄŸdan gelen eÅŸkıya da Türk evlerine taarruz ediyor, kıymetli ne bulurlarsa alıp götürüyordu. Bu yetmezmiÅŸ gibi Yunan jandarması eÅŸkıya ile iÅŸbirliÄŸi yaparak Türklerin sandıklarındaki, genç kızların çeyiz bohçalarındaki para edecek eÅŸyayı da alıp gidiyordu. Türk erkeklerini topluca götürüp, ağır iÅŸlerde çalıştırma olayları da yaÅŸanmıştı. 1912 ve 1922 yıllarında Yunan hükümeti, Türk çiftçisinden alacağı vergi oranını yüzde yetmiÅŸ beÅŸe kadar yükseltti. Milletini seven bazı ileri gelenler bir yerlere götürüldü. Kimisi bir daha geri gelemedi. Yapılan baskıdan bunalan, doÄŸduÄŸu yeri terk edip Anadolu’ya sığınanlar oldu. Büyük çoÄŸunluk ise, “Mübadele” sözleÅŸmesine göre Türk topraklarına getirildi. Aradan yıllar geçse de, göçenlerin doÄŸduÄŸu topraklara özlemi bitmedi. Her iki taraftan insanlar “Biz çok iyi komÅŸu idik. Ne oldu da böyle bizi birbirimize düşman ettiler.” Laflarını zihinlerinden geçirir oldular. Bir kısmı da bunu duyulacak gibi dile getirdi. Ancak beller bükülmeye yakın, çok az insan doÄŸduÄŸu toprakları ziyarete gidebildi. Hasretlik, kavuÅŸma, çok sıcak kucaklaÅŸmalar… Ege’nin iki yanındaki insanın yüreÄŸinin en derin yerinde her zaman bir insani davranış vardı.
On beÅŸ yaşında Selanik kazalarından Anadolu’ya gelen Sabri Aga bir türkü mırıldandı.
“ Bir fırtına tuttu a yarim bizi deryaya kardi,
O bizim kavuşmalarımız a yarim mahşere kaldi.
Yeni cezve yeni cezve kaynamaz oldu
O benim nazlı yarim dilleri söyler söylemez oldu.”
Türküde diller söylemez oldu dese de, Sabri Aga ile Çorbacı Dimitri birlikte duyulacak ÅŸekilde türküyü seslendirdiler. “Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı !”
- II -
Mübadelede muhacirler Trakya bölgesine çoÄŸunlukla demiryolu ile taşınmıştı. Anadolu’ya gelenler vapurlarla; hane halkı, ev eÅŸyası denkleri ve hayvanları ile birlikte seyahat etti. Getirilen hayvanların çoÄŸu koyun ve keçiydi. Gemilerin büyüklüğü, yolcu ve eÅŸya nakletme kapasitesi farklıydı. En az yolcu taşıyabilen “Turan Vapuru” 800 yolcu alabiliyordu. En büyüğü de “Akdeniz gemisiydi” 4000 yolcu alabilecek durumdaydı. 31 Ocak 1924 günü Akdeniz gemisi Kavala iskelesinden denize açıldı. 2 Åžubat 1924 tarihinde İzmir’de kıyıya yanaÅŸtı. Gemide 2344 kiÅŸi, 672 sığır, 615 koyun ve 4868 denk vardı. (Bkz. Doç. Dr. Kemal Arı, - Türk Ticaret Bahriyesi ve Mübadele Gemileri,) Bu gemide Foçalı hemÅŸerilerimiz de olabilir miydi?
Yunanistan’dan gelen göçmenlerden 95.000 kiÅŸinin tütüncü, 100.000 kiÅŸinin zeytinci, 200.000 kiÅŸinin de çiftçi ve baÄŸcı olabileceÄŸi hesaplanmıştır.
Gelen mübadillerin yanında bulundurması gereken belgeler vardı. Bunların birincisi Kimlik Belgesi’ydi. İkincisi Aşı Belgesi’ydi. Üçüncü belgenin adı, “Tasfiye Talepnamesi”ydi. Ayrıca Yunanistan’da resmi makamlarca, zorla elinden alınan mallarına karşılık verilen makbuz ve diÄŸer resmi tutanaklardı.
Tasfiye Talepnamesi ne idi, ne işe yarıyordu?
Tasfiyenin karşılığı arıtma, temizleme, ayıklamadır. Mübadil ailesinin Yunanistan’da bıraktığı ev, dükkân, maÄŸaza, deÄŸirmen, tarla, baÄŸ, bahçe, meyvelik vb. malların tam listesi, bunların yeri, miktarı, altın veya Yunan parası ile deÄŸerini ayrıntılı biçimde göstermekteydi. Bu belgenin mübadil tarafından hazırlanması, köy ihtiyar heyetine onaylatılması ve Türk – Yunan Karma Komisyonu’na kanuna göre verilmesi gerekirdi. Bunun bir kopyası da ilgili komisyon tarafından mühürlenip imzalandıktan sonra mübadil aile reisine iade edilecekti. Göçmen aile, mallarının açıklamasını doÄŸru yapmak zorundaydı. Sonradan yapılacak incelemede göçmenin talepnamede gösterdiÄŸi mallar yerinde ve gerçek olmalıydı. DoÄŸru olduÄŸu saptananlar, Türkiye’de bu mallarının karşılığını terk edilmiÅŸ mallardan alabilecekti. Bu tür belgelerden bir adet Foça’da, bir tanesini de AliaÄŸa’da yaÅŸayan hemÅŸerilerimizden alıp inceledim.
Tasfiye Talepnamesinde ( Temizleme isteği dilekçesi) hangi başlıklar vardı?
1- Sayfa : Dilekçe verenin kimliği sorgulanıyordu. Baba adıyla birlikte ismi, memleketi, oturduğu yerin ili, kazası, nahiye ve köyü, mesleği ile ilgili bölümler yer almaktaydı.
2- Sayfa : Hareket edildiğinde bırakılan malların durumu açıklanıyordu. Emlak ve arazinin cinsi, miktarı (dönüm, evlek, metre kare gibi), yetiştirilen ürünün cinsi ve malın bulunduğu adresin cevabını isteyen bölümler görülmekteydi.
3- Sayfa : Zorla alınan malların açıklaması. Bu bölümde elde edilen gelir ve bu kazançtan Yunan devletinin aldığı yüksek kesinti, 1914 ve 1918 yıllarına ait kısımlar dikkat çekicidir. (1918 yılında Yunan silahlı kuvvetleri ödeme yapmadan kereste biçtirmiştir. Bu da beyannameye işaret edilmiştir.)
4- Sayfa : 18 Ekim 1912 tarihinden beri istimlak edilmiş, (Yunan hükümetince el konulan) olanlar. Alt kısımda dilekçe sahibinin ismi, imzası veya mühürü yer almaktaydı.
İç sayfada terk edilen taşınmaz mallarla ilgili açıklama vardı. Taşınmazın tapu durumu, kimden kaldığı da açıklanıyordu. Ayrıca beyanı veren tarafından kıymet takdiri de istenmişti.
Tasfiye Talepnamesi’nin doÄŸruluÄŸunu onaylayan köy ihtiyar heyetinden “ÅŸahitlik belgesinin” alınması da gerekliydi. Bundan amaç tasfiye talepnamesine göre; Türkiye’de terkedilmiÅŸ mallardan emsal mal almaktı. Peki, bunların karşılığı alınabildi mi? Eh, kısmen. Balkanlardaki Türklerin çoÄŸunluÄŸu gönüllü gelmese de bırakılan mallarla ilgili ÅŸahadetnameleri mübadele sözleÅŸmesinden önce hazırlamıştı. (Elimde 25 Aralık 1922 tarihli böyle bir ÅŸahadetnamenin sureti vardır.)
Sonra, ne oldu? Yollarda hastalanan ve ölen olsa da Türkiye’ye gelecek olan Müslüman ahali o günün koÅŸullarına göre baÅŸarılı ÅŸekilde deniz yoluyla taşındı. Ya mallar? Herkes ev sahibi oldu. Nüfus başına beÅŸ veya on dönüm toprak da dağıtıldı. Ya bırakılan malların karşılığı? O iÅŸi anlatması biraz zor. Çünkü, herkesin elinde böyle bir tasfiye belgesi yoktu. Muhacirlerin bir kısmı onu almadan yola çıkmıştı. Birçok kiÅŸi de iÅŸler yatışsın tekrar geldiÄŸimiz yere döneriz düşüncesiyle o meÅŸhur belgeyi saklamıştı. Anadolu’da Rumların terk ettiÄŸi malların bir kısmına yerli açıkgözler konmuÅŸtu. Bir kısmını da savaÅŸta evi yananlar almıştı. Daha önceden DoÄŸu Anadolu Bölgesinden düşmandan kaçıp Ege’ye kendi isteÄŸiyle gelenlerden, becerikli olanlardan bir kısmı da bu evlere girip oturdu. Bu iÅŸte görevli memurlardan bazıları da bu emlâkten pay alıp kiraya verdi. Sonra da belgesini ayarladı. Balkanlardaki zulümden kaçanların da belgesi yoksa da başını sokacak eve gereksinmesi vardı. Maliye Bakanlığı bu iÅŸler için hazırlık yapmamıştı. Ülkede ne kadar terkedilmiÅŸ mal olduÄŸu kayıt altında deÄŸildi.
Muhacir sorunuyla önce İmar İskan Bakanlığı ilgilendi. Bu bakanlık kaldırılınca SaÄŸlık Bakanlığı iÅŸleri yürütmeye çalıştı. Nihayet, mübadillerin yerleÅŸtirilmesi ve üretici durumuna getirilmesi iÅŸleri Maliye Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık herkesin başını sokacak bir evi olmasına çalıştı. Belge karşılığı olmadan her aileye tarla, baÄŸ ve yerine göre zeytinlik, bahçe ve meyvelik verildi. Muhacirlerden hayvanı olmayanlara öküz ve tarım aracı dağıtıldı. Rumlardan kalan mallar bu kadar mıydı? Ya fabrikalar, imalathaneler ve depolar, diÄŸer arazi ve zeytinlikler ne oldu? Belgesi olduÄŸunu ispat edenlerin bir kısmı iÅŸini gördürdü. Karşılığını aldı. Bir kısmı hakkını savunamadı. Bir kısmı da gururundan tasfiye talepnamesini ilgililere sunmadı. Maliye Bakanlığı her ilçede “tevhiz” adı verilen komisyonlar kurdu. Bu komisyonlar kaydı yapılan diÄŸer Rum mallarını gelir getirmek üzere satılığa çıkardı. Parası olanla, adamı olan bu mallardan uygun olanını tasarrufuna aldı. O günlerde tekrar Yunanistan’a gitme düşüncesinde olanlar, muhacir hakkından baÅŸka bir mal almadı.
1924 ile 1928 arasında gururunu yenemeyenlerin torunları ellerindeki tasfiye talepnamesi, tapular, makbuzlarla mal almayı düşünmektedir. Ancak kendilerine yardım edecek bir ilgili ve bilgi verecek bir makam bulamadıklarını birbirlerine söylemektedirler. Acaba Avrupa mahkemelerine mi gidelim diye kimi zaman başlarını da kaşımaktadırlar.
Büyük annelerden duyulan Selânik türküleri Ege kıyılarında ÅŸu günlerde çok revaçta. “Bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı……… Yeni cezve yeni cezve kaynıyor ocakta.”
Drama Sancağı tarafından, Falakron DaÄŸları’ndan bir yel esiyor, Ege’nin mavi sularına doÄŸru. Bu yöndeki topraklara, Debreli Hasan için söylenen türkünün melodisini getiriyor. İmbat gibi. “Drama Köprüsü Bre Hasan Dardır Geçilmez. SoÄŸuktur Suları Bre Hasan Bir Tas İçilmez.”
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...
Bugün “mübadele” sözcüğünün kaç kiÅŸi anlamını bilebiliyor. Kaç kiÅŸi o günlerde yaÅŸananlardan haberdardır? Kimine göre, mübadele göç demektir. Yalnız göç mü? Baskı, iÅŸkence, zor alım, gemiler, eÅŸya denkleri, iskeleden uzakta iple tırmanılan vapurlar, yeni topraklar, domuz ahırı gibi evler, yeni topraklarda çiftçilik, doÄŸduÄŸun topraÄŸa özlem, bitli muhacirler, Türk tohumu, yeni vatanda yeni komÅŸuluklar, yeni sorunlar…
Mübadele; Türk ve Yunan hükümetleri arasında imzalanan nüfus deÄŸiÅŸimi sözleÅŸmesidir. Ne zaman bu sözleÅŸme baÅŸladı. Türkiye halkı, Mustafa Kemal’in önderliÄŸinde 19 Mayıs 1919 – 09 Eylül 1922 arasında Türk KurtuluÅŸ Savaşı’nı yaptı. Emperyalistlerin maÅŸalarını yurttan kovdu. Emperyalistlerle İsviçre’nin Lozan ÅŸehrinde hesaplaşıldı. Burada, Osmanlı Devleti’nin yabancılara verdiÄŸi bazı hukuksal, ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar fırtınalar yarattı. Yayılmacı devletlerin baÅŸ temsilcisi İngiltere delegesi ile Türk Heyeti BaÅŸkanı İsmet PaÅŸa arasında diplomatik tartışmalar çok çetin geçti. Bazı problemlerin görüşülmesi sonraya bırakıldı. Türkiye Devleti’nin sınırları 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan AntlaÅŸması’na göre çizildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti karşısında on beÅŸe yakın devlet vardı. Bunların bir kısmı kendilerinin gözlemci olduÄŸunu ifade etti. On bir devlet temsilcisi antlaÅŸmaya evet imzasını eliyle yazdı.
SavaÅŸ sonunda, Lozan ÅŸehrinde; Türk Hükümeti ile yabancı güçler ortaya konan sorunları tartışırken, İsmet PaÅŸa ile Yunanistan temsilcisi Venizelos, bir araya geldi. Ülkemizdeki Türk tabiiyetinde olan Ortodokslarla, Yunanistan’da yaÅŸayan o hükümetin tabiiyetinde bulunan Müslümanların karşılıklı yer deÄŸiÅŸtirmesi konusunu görüştü. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Temsilcisi Nansen Türk ve Yunan Hükümetlerine böyle bir öneri getirmiÅŸti. 30 Ocak 1923 tarihinde iki tarafın delege baÅŸkanları ismi geçen nüfusun yer deÄŸiÅŸtirmesini kabul etti. Bunun adı, Lozan’a ek “Türk-Yunan Mübadele (Nüfus DeÄŸiÅŸimi) Protokolü SözleÅŸmesi”ydi.
İki tarafın bu kararına göre, Türkiye’den 200.000 Ortodoks insan, Yunanistan’dan da 400.000 kadar Müslüman kiÅŸi, karşılıklı yer deÄŸiÅŸtirecekti. 1922 yılı 9 Eylülünden sonra bir ay içinde 900.000 Rum, Türkiye’den Yunanistan’a bulabildiÄŸi teknelerle zaten göçmüştü. SavaÅŸ sırasında Anadolu Rumları içinde Yunan ordusunda askerlik yapanlar oldu. O tarafın iÅŸgali sırasında ülkemizde birçok Rum vatandaşı daha önce birlikte yaÅŸadığı Türklere karşı türlü hakaretler yaptı. Tümü için söylenmese de belgelerde zenginleri daÄŸa kaldırmalar, bazı Türkleri yolda, belde dövmeler, kimsesizleri öldürmeler, Yunan karakollarında iÅŸkenceye tabi tutulmalarında elebaÅŸlık yapma, mallarını alıp götürme, kızları daÄŸa kaldırma gibi insanlık dışı davranışlarda bulunmuÅŸlardı.
1 Mayıs 1923 gününden 1926 yılı sonuna kadar 390.000 Müslüman unsur, Yunanistan’dan Türkiye’ye taşındı. En çok kullanılan yol deniz yolu idi. D.İ.E kayıtlarına göre, mübadele dışı gelenler, sığınmacılar dahil Türkiye’ye gelen göçmenlerin sayısı; 456.729 kiÅŸiydi. ArÅŸiv belgeleri incelendiÄŸinde Yunanistan’da yaÅŸayan Rumların Türklere karşı giriÅŸtiÄŸi hareketler çok önceye dayanıyordu. Bağımsızlık isteklerini, Avrupa devletlerinin desteÄŸi ile Osmanlı devletinden istiyorlardı. Egemenlik Osmanlı devletindeyken bile bazı Rum kiÅŸiler buradaki Türklerin mal ve canlarına saldırıda bulunmuÅŸtu. Balkan savaşı sonunda hakaret ve saldırı olayları sivil Türk halkı üzerinde artmıştı. Bir kısım insanlarımız, evini, toprağını bırakarak Anadolu’ya gelebildi. Yunan Ordusu Anadolu toprağında yenilip kaçarken, köy ve kasabalarda oturan birçok yerli Rum insanını da Ege’nin karşı kıyısındaki topraklara göç etmek zorunda bıraktılar. Anadolu’da yenilmenin acısı bir taraftan, diÄŸer yönden Türkiye topraklarından göçüp gelen bir milyona yakın insan Yunan hükümetini hazırlıksız yakaladı. Anadolu’ya bizim memleketimiz diye gelenler ne kadar boÅŸ hayaller peÅŸinde koÅŸtuÄŸunu Anadolu topraklarını terk ederken bile tam anlayamadılar sanırım. Türkiye’den Yunanistan’a giden sivil Rumlar anavatanlarında çok acılar çektiklerini sonradan anlattılar. Bu konuÅŸmalar, Yunan arÅŸivlerinde yer aldı.
Yunanistan’da beÅŸ yüz yıldır oturan Türklere gelince; evlerine ikiÅŸer, üçer Rum göçmen aile yerleÅŸtirildi. Bu sıkıntılara raÄŸmen dede ata yadigarı bu topakları bırakmak istemeyen Balkanlardaki Türk insanı sabırlı davrandı. Bunlar geçici deyip kendilerini teselli etti. 1922 sonbaharında Yunan karasında otorite yok oldu. DaÄŸdan gelen eÅŸkıya da Türk evlerine taarruz ediyor, kıymetli ne bulurlarsa alıp götürüyordu. Bu yetmezmiÅŸ gibi Yunan jandarması eÅŸkıya ile iÅŸbirliÄŸi yaparak Türklerin sandıklarındaki, genç kızların çeyiz bohçalarındaki para edecek eÅŸyayı da alıp gidiyordu. Türk erkeklerini topluca götürüp, ağır iÅŸlerde çalıştırma olayları da yaÅŸanmıştı. 1912 ve 1922 yıllarında Yunan hükümeti, Türk çiftçisinden alacağı vergi oranını yüzde yetmiÅŸ beÅŸe kadar yükseltti. Milletini seven bazı ileri gelenler bir yerlere götürüldü. Kimisi bir daha geri gelemedi. Yapılan baskıdan bunalan, doÄŸduÄŸu yeri terk edip Anadolu’ya sığınanlar oldu. Büyük çoÄŸunluk ise, “Mübadele” sözleÅŸmesine göre Türk topraklarına getirildi. Aradan yıllar geçse de, göçenlerin doÄŸduÄŸu topraklara özlemi bitmedi. Her iki taraftan insanlar “Biz çok iyi komÅŸu idik. Ne oldu da böyle bizi birbirimize düşman ettiler.” Laflarını zihinlerinden geçirir oldular. Bir kısmı da bunu duyulacak gibi dile getirdi. Ancak beller bükülmeye yakın, çok az insan doÄŸduÄŸu toprakları ziyarete gidebildi. Hasretlik, kavuÅŸma, çok sıcak kucaklaÅŸmalar… Ege’nin iki yanındaki insanın yüreÄŸinin en derin yerinde her zaman bir insani davranış vardı.
On beÅŸ yaşında Selanik kazalarından Anadolu’ya gelen Sabri Aga bir türkü mırıldandı.
“ Bir fırtına tuttu a yarim bizi deryaya kardi,
O bizim kavuşmalarımız a yarim mahşere kaldi.
Yeni cezve yeni cezve kaynamaz oldu
O benim nazlı yarim dilleri söyler söylemez oldu.”
Türküde diller söylemez oldu dese de, Sabri Aga ile Çorbacı Dimitri birlikte duyulacak ÅŸekilde türküyü seslendirdiler. “Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı !”
Mübadelede muhacirler Trakya bölgesine çoÄŸunlukla demiryolu ile taşınmıştı. Anadolu’ya gelenler vapurlarla; hane halkı, ev eÅŸyası denkleri ve hayvanları ile birlikte seyahat etti. Getirilen hayvanların çoÄŸu koyun ve keçiydi. Gemilerin büyüklüğü, yolcu ve eÅŸya nakletme kapasitesi farklıydı. En az yolcu taşıyabilen “Turan Vapuru” 800 yolcu alabiliyordu. En büyüğü de “Akdeniz gemisiydi” 4000 yolcu alabilecek durumdaydı. 31 Ocak 1924 günü Akdeniz gemisi Kavala iskelesinden denize açıldı. 2 Åžubat 1924 tarihinde İzmir’de kıyıya yanaÅŸtı. Gemide 2344 kiÅŸi, 672 sığır, 615 koyun ve 4868 denk vardı. (Bkz. Doç. Dr. Kemal Arı, - Türk Ticaret Bahriyesi ve Mübadele Gemileri,) Bu gemide Foçalı hemÅŸerilerimiz de olabilir miydi?
Yunanistan’dan gelen göçmenlerden 95.000 kiÅŸinin tütüncü, 100.000 kiÅŸinin zeytinci, 200.000 kiÅŸinin de çiftçi ve baÄŸcı olabileceÄŸi hesaplanmıştır.
Gelen mübadillerin yanında bulundurması gereken belgeler vardı. Bunların birincisi Kimlik Belgesi’ydi. İkincisi Aşı Belgesi’ydi. Üçüncü belgenin adı, “Tasfiye Talepnamesi”ydi. Ayrıca Yunanistan’da resmi makamlarca, zorla elinden alınan mallarına karşılık verilen makbuz ve diÄŸer resmi tutanaklardı.
Tasfiye Talepnamesi ne idi, ne işe yarıyordu?
Tasfiyenin karşılığı arıtma, temizleme, ayıklamadır. Mübadil ailesinin Yunanistan’da bıraktığı ev, dükkân, maÄŸaza, deÄŸirmen, tarla, baÄŸ, bahçe, meyvelik vb. malların tam listesi, bunların yeri, miktarı, altın veya Yunan parası ile deÄŸerini ayrıntılı biçimde göstermekteydi. Bu belgenin mübadil tarafından hazırlanması, köy ihtiyar heyetine onaylatılması ve Türk – Yunan Karma Komisyonu’na kanuna göre verilmesi gerekirdi. Bunun bir kopyası da ilgili komisyon tarafından mühürlenip imzalandıktan sonra mübadil aile reisine iade edilecekti. Göçmen aile, mallarının açıklamasını doÄŸru yapmak zorundaydı. Sonradan yapılacak incelemede göçmenin talepnamede gösterdiÄŸi mallar yerinde ve gerçek olmalıydı. DoÄŸru olduÄŸu saptananlar, Türkiye’de bu mallarının karşılığını terk edilmiÅŸ mallardan alabilecekti. Bu tür belgelerden bir adet Foça’da, bir tanesini de AliaÄŸa’da yaÅŸayan hemÅŸerilerimizden alıp inceledim.
Tasfiye Talepnamesinde ( Temizleme isteği dilekçesi) hangi başlıklar vardı?
1- Sayfa : Dilekçe verenin kimliği sorgulanıyordu. Baba adıyla birlikte ismi, memleketi, oturduğu yerin ili, kazası, nahiye ve köyü, mesleği ile ilgili bölümler yer almaktaydı.
2- Sayfa : Hareket edildiğinde bırakılan malların durumu açıklanıyordu. Emlak ve arazinin cinsi, miktarı (dönüm, evlek, metre kare gibi), yetiştirilen ürünün cinsi ve malın bulunduğu adresin cevabını isteyen bölümler görülmekteydi.
3- Sayfa : Zorla alınan malların açıklaması. Bu bölümde elde edilen gelir ve bu kazançtan Yunan devletinin aldığı yüksek kesinti, 1914 ve 1918 yıllarına ait kısımlar dikkat çekicidir. (1918 yılında Yunan silahlı kuvvetleri ödeme yapmadan kereste biçtirmiştir. Bu da beyannameye işaret edilmiştir.)
4- Sayfa : 18 Ekim 1912 tarihinden beri istimlak edilmiş, (Yunan hükümetince el konulan) olanlar. Alt kısımda dilekçe sahibinin ismi, imzası veya mühürü yer almaktaydı.
İç sayfada terk edilen taşınmaz mallarla ilgili açıklama vardı. Taşınmazın tapu durumu, kimden kaldığı da açıklanıyordu. Ayrıca beyanı veren tarafından kıymet takdiri de istenmişti.
Tasfiye Talepnamesi’nin doÄŸruluÄŸunu onaylayan köy ihtiyar heyetinden “ÅŸahitlik belgesinin” alınması da gerekliydi. Bundan amaç tasfiye talepnamesine göre; Türkiye’de terkedilmiÅŸ mallardan emsal mal almaktı. Peki, bunların karşılığı alınabildi mi? Eh, kısmen. Balkanlardaki Türklerin çoÄŸunluÄŸu gönüllü gelmese de bırakılan mallarla ilgili ÅŸahadetnameleri mübadele sözleÅŸmesinden önce hazırlamıştı. (Elimde 25 Aralık 1922 tarihli böyle bir ÅŸahadetnamenin sureti vardır.)
Sonra, ne oldu? Yollarda hastalanan ve ölen olsa da Türkiye’ye gelecek olan Müslüman ahali o günün koÅŸullarına göre baÅŸarılı ÅŸekilde deniz yoluyla taşındı. Ya mallar? Herkes ev sahibi oldu. Nüfus başına beÅŸ veya on dönüm toprak da dağıtıldı. Ya bırakılan malların karşılığı? O iÅŸi anlatması biraz zor. Çünkü, herkesin elinde böyle bir tasfiye belgesi yoktu. Muhacirlerin bir kısmı onu almadan yola çıkmıştı. Birçok kiÅŸi de iÅŸler yatışsın tekrar geldiÄŸimiz yere döneriz düşüncesiyle o meÅŸhur belgeyi saklamıştı. Anadolu’da Rumların terk ettiÄŸi malların bir kısmına yerli açıkgözler konmuÅŸtu. Bir kısmını da savaÅŸta evi yananlar almıştı. Daha önceden DoÄŸu Anadolu Bölgesinden düşmandan kaçıp Ege’ye kendi isteÄŸiyle gelenlerden, becerikli olanlardan bir kısmı da bu evlere girip oturdu. Bu iÅŸte görevli memurlardan bazıları da bu emlâkten pay alıp kiraya verdi. Sonra da belgesini ayarladı. Balkanlardaki zulümden kaçanların da belgesi yoksa da başını sokacak eve gereksinmesi vardı. Maliye Bakanlığı bu iÅŸler için hazırlık yapmamıştı. Ülkede ne kadar terkedilmiÅŸ mal olduÄŸu kayıt altında deÄŸildi.
Muhacir sorunuyla önce İmar İskan Bakanlığı ilgilendi. Bu bakanlık kaldırılınca SaÄŸlık Bakanlığı iÅŸleri yürütmeye çalıştı. Nihayet, mübadillerin yerleÅŸtirilmesi ve üretici durumuna getirilmesi iÅŸleri Maliye Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık herkesin başını sokacak bir evi olmasına çalıştı. Belge karşılığı olmadan her aileye tarla, baÄŸ ve yerine göre zeytinlik, bahçe ve meyvelik verildi. Muhacirlerden hayvanı olmayanlara öküz ve tarım aracı dağıtıldı. Rumlardan kalan mallar bu kadar mıydı? Ya fabrikalar, imalathaneler ve depolar, diÄŸer arazi ve zeytinlikler ne oldu? Belgesi olduÄŸunu ispat edenlerin bir kısmı iÅŸini gördürdü. Karşılığını aldı. Bir kısmı hakkını savunamadı. Bir kısmı da gururundan tasfiye talepnamesini ilgililere sunmadı. Maliye Bakanlığı her ilçede “tevhiz” adı verilen komisyonlar kurdu. Bu komisyonlar kaydı yapılan diÄŸer Rum mallarını gelir getirmek üzere satılığa çıkardı. Parası olanla, adamı olan bu mallardan uygun olanını tasarrufuna aldı. O günlerde tekrar Yunanistan’a gitme düşüncesinde olanlar, muhacir hakkından baÅŸka bir mal almadı.
1924 ile 1928 arasında gururunu yenemeyenlerin torunları ellerindeki tasfiye talepnamesi, tapular, makbuzlarla mal almayı düşünmektedir. Ancak kendilerine yardım edecek bir ilgili ve bilgi verecek bir makam bulamadıklarını birbirlerine söylemektedirler. Acaba Avrupa mahkemelerine mi gidelim diye kimi zaman başlarını da kaşımaktadırlar.
Büyük annelerden duyulan Selânik türküleri Ege kıyılarında ÅŸu günlerde çok revaçta. “Bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı……… Yeni cezve yeni cezve kaynıyor ocakta.”
Drama Sancağı tarafından, Falakron DaÄŸları’ndan bir yel esiyor, Ege’nin mavi sularına doÄŸru. Bu yöndeki topraklara, Debreli Hasan için söylenen türkünün melodisini getiriyor. İmbat gibi. “Drama Köprüsü Bre Hasan Dardır Geçilmez. SoÄŸuktur Suları Bre Hasan Bir Tas İçilmez.”
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...