Hıdrellez’e Mersiye
Bahar özlemi sardı yine beni. Mayıs özlemi… Hadi adıyla sanıyla diyeyim, hıdrellez özlemi… Öyle böyle değil, burun direği sızlatan cinsten hem de… Müsebbibi bu seneki sert kış mı? Yok, hayır; namusuyla karını yağdırıp, soğuğunu yaşatan kışa asla çamur atamam. Bu benim her sene yaşadığım duygu durumu. Daha Ağustos’tan Eylül’ün kapısı göründüğünde, Mayıs’ın, Hıdrellez’in yolunu gözlerim. Yazın keyfi bir başka elbet. Hele Ekim ayı sıcak geçerse, Mayıs’a kadar idare ederim sanırım, ama her seferinde Mart’ı görmeden başlar sayıklamalarım.
Bugün de işte o sayıklamalarımın son raddeye vardığı bir gün. Tazeliğin kokusunu içime çekme arzusuyla dolup taşıyorum. Ege kıyılarında yaşayan kimi dostlar, bahar yüklenmiş dallarıyla koca koca ağaçları fotoğraf karelerine sığdırıp, yolluyorlar. Hem gözüm gönlüm şenleniyor hem içim burkuluyor. İstanbul’umun baharına daha var… Nisan başlarken erguvanlarımız açsın da hele o zaman görün siz bu şehri! Akasyalar ve atkestaneleri de erken davrandı mı, yeşili, beyazı, fuşyasıyla şenelir İstanbul’un yedi tepesi birden!
Geçen sene Hıdrellez’de cânım Eski Foça’daydık. Sofrası şen ve bereketli bir evin güleryüzlü, sevecen sahiplerinin konuklarıydık. Fakat ondan önceki sene, yani 2010’da ise İstanbul’da, meşhur Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri’ne katılarak kutlamıştık baharın gelişini. Şanslıymışız…
Neredeyse on yıllık bir geçmişi vardı Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri’nin. İlkin Armada Otel, Armada Bahçe’nin açılışını Hıdrellez’e denk getirmiş ve Kudsi Erguner’in konser verdiği coşkulu bir geceyle kutlamıştı. Çok ilgi gören bu tarz, seneler boyu üzerine topladığı ilgiyi büyüttü. “Ahırkapı Roman Orkestrası”nın doğuşunu sağlayan bu şenlik sayesinde, koca İstanbul’un on binlerce insanı Ahırkapı’ya akıyor, inanılmaz bir coşku ve uyumla Hıdrellez’i kutluyordu.
Ama ne coşku! Renk renk giyinmiş genç, yaşlı, çocuk, kadın, erkek, İstanbul, Sultanahmet Meydanı’nda buluşuyor, küçük küçük gruplara bölünmüş Roman orkestralarının peşinden şarkılar söyleyip, dans ede ede Ahırkapı’ya doğru yürüyordu. Başlarda Ahırkapı sokaklarında düzenlenen şenlik, artan ilgi nedeniyle daha geniş bir alan olan Ahırkapı Parkı’na yönlendirilmişti 2009 senesinde. Biz de 2010’daki şenliğe katılma fırsatı bulmuştuk.
İyi ki gitmişiz diyorum şimdi. O gün, bu harika şenliğin sonuymuş meğer…
Güzellik, elbirliğiyle nasıl yok edilir, bunu en iyi bizler biliriz. Kimse değil, biz…
2011 senesinin Nisan ayında, şenliğin organizasyonunu yürüten firma, 2011 Hıdrellez Şenlikleri’nin “daha güvenli ve daha eğlenceli” olması için ücretli bilet uygulamasına geçeceğini açıklamıştı. Çok geçmeden sosyal medyada ‘parasıyla Hıdrellez kutlama’ işine olumsuz tepkiler baş göstermişti. Git gide büyüyen bu tepkiler, şüphesiz çok doğaldı. Organizatör firma “güvenlik sorunu olmasın, yüz bin insan toplanıyor, biri bomba var diye bağırsa izdiham olur, aman problem çıkmasın, hem bölgede bir okulda orkestra kuracağız bu parayla” gibi ‘kendince’ haklı açıklamalar getirmişti bu duruma. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Kimse yutmadı…
İstanbul’un sokaklarını son on yıldır şenelten bir etkinlikti Ahırkapı Şenlikleri. Çingene kardeşlerim, bir günlük de olsa şehrin kenar süsü statüsünden, ilginin merkezi olma durumuna geçiyordu. Tokmağın hızla dövdüğü davul, klarnetten dolup taşan ses, koca koca üflemeli çalgılar İstanbul’un sesi, nefesi oluyordu adeta. Hele ki rengarenk giyinen ve sokaklarda gönlünce dans eden İstanbullular! Bu cilveli ve işveli şehrin, eskinin vefalı ‘kahpe Bizans’ının insanları, o somurtkan ve aceleci maskelerini gönüllü olarak fırlatıp atıyorlardı Hıdrellez’de denize…
Çekinmeden dile getirebilirim ki İstanbul’un bu coşkusunun, iştahları kabartması kaçınılmazdı. Değil mi ki dünya “İkiz Kuleler”in devrilmesinden sonra, en kolay “güvenlik tehdidi” ile yola getirilir olmuştu; değil mi ki tüm dünyada hiç olmadığı kadar çok sayıda ‘terör şüphelisi’ hapsedilmişti, işte gün bugündü! Hazır insanlar şenliğin coşkusuna kapılmışken, güvenlik korkularını canlandırarak, doğanın canlandığı gecenin kutlamasından fazladan kâr etmenin ne sakıncası olabilirdi? Üstelik hepi topu adam başı 10 TL verecektik. Çocuklarımız ise yine bedavaya yaşayacaktılar o coşkuyu.
1600’lü yıllardan bu yana sürdürülen Venedik Festivali’nde sayısız insan Venedik sokaklarını dolduruyor her yıl. Adım atacak yer kalmıyor. Ama kimse köprü başlarında “güvenlik için” bilet kesmeyi düşünmüyor. Ya da Oktober Fest için her yıl Münih’te toplanan altı milyon insanın yolunu şehir girişinde kesip, “girişler paralıdır kardeş” diyen olmuyor. Milyon tane insanın toplandığı ve değil bir gün, günler boyu şenlik yaptığı bu festivalleri yönetenlerin hiç mi güvelik kaygısı olmuyor acaba? Yoksa güvelik, festivale gelen katılımcıdan tek tek toplanacak parayla sağlanabilen bir durum değil, onun mu bilincindeler?
Olmadı…
Ve pek tabii ki olmadı.
Kimse üç liranın beş liranın hesabında değildi elbet; ancak ne İstanbul ne Hıdrellez katma değerli vergilerle ölçülebilirdi. Küçük hesaplar, büyük zararlara yol açtı sonunda. Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri’ni yürüten firma “top benim, oynamıyorum, haydi herkes kendi bahçesine” dedi ve geçen yıl Ahırkapı renklerini içinde sakladı.
Bu sene ne olur, bilmiyorum.
Herkes kendi mahallesinde gönlünce kutlayabilir Hıdrellez’i elbet. Ancak hiçbirinin tadı, on binlerce insanın bir araya gelip de oluşturduğu enerjinin frekansını yakalayamaz. Güvenlik meselesiymiş! Peh…
Ben öylesine uyumlu ve birbirine saygılı devasa kalabalığı bir Hrant Dink’in cenazesinde görmüştüm, bir de Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri’nde… Dünyadaki önemli şehirlerin büyük festivallerini imrenerek ve merakla takip ediyorduk nicedir ve ilk kez öylesi bir doğal coşkuyu İstanbul’da canlandırmıştı halk. Kim bilir, belki daha onlarca, yüzlerce yıl sürebilirdi…
Ne diyeyim?
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye…*
* Kitabe-i Sengi Mezar I, Orhan Veli
bal@karafakiden.com
www.karafakiden.com
|