ISSN 1308-8483
Bugün Konumuz, Kırmızı Biber / Tarık Dursun K.
  Yayın Tarihi: 23.3.2013    


Bugün Konumuz, Kırmızı Biber

Ben biberin acılısını sevmem, hele kırmızısını hiç! Ama (madem) ülkemizde onca özgürlüklerin yanı sıra, kırmızı(acı) biber sevme ve yeme özgürlüğü var, bir şey diyemem tabii.

Oysa, yüzlerce yıl şu zavallı halkımız kırmızı biberden neler çekmiştir, neler. Basurlar.. Yanmalar… Midede ve oniki parmak bağırsağında ülserler, hatta yaralar. Yutulmayacak, yutulamayacak ne varsa, içine bir tutam kırmızı biber kattık mı, (maşallah) şeker şerbet (!) oluveriyor, tadından yenmiyor.

Midemizi de alıştırmışız, bağırsaklarımızı da. Yabancı turistlerin şaşkınlıktan faltaşı gibi açılmış gözleri önünde içine kırmızı biber dolduğumuz her şeyi bir lokmada gövdeye indiriveriyoruz. Kırmızı biber, ülkemiz insanlarının neredeyse gözbebeği. Hele kadınlar için, hele onlar için.

Yemeğe renk veren, tadının yokluğunu bir başka biçimde yeniden tatlandıran(!) o kırmızı biberden bir tutam atıveriyordunuz, olup bitiveriyordu.

Bizim kırmızı biberle olan serüvenimiz 36 kısım tekmili birden filmlerin de ötesinde. Kimi zaman aldatıcı bir role çıkıyor, içine kiremit ya da tuğla tozu karıştırılıyor, kendini bize kırmızı biber diye yutturuyor.

Peki, anlaşılmıyor muydu?

Hayır, anlaşılmıyordu. Nedeni, kırmızı biber sevenler o uyduruk kırmızı biberi de yine kırmızı biber niyetine kabullenip kırmızı biber yiyormuş gibi yapıyorlardı da ondan.

Kırmızı biber, ok özel durumların da ayrılmaz nesnesi oluyordu. Sözgelişi, olmadık yerlerde ve (diyelim) çiğköftede, ülkemizin en saygın kurumu Meclis’in tavanlarına yapışıp silinmez (ve tarihsel) bir iz bırakıyor, günlerce basına konu edinilerek ününe ün katıyordu. İlginçtir; o dönemin çok sayın Başkanının bile (ola ki o da halkımızın büyük çoğunluğu gibi amansız bir kırmızı biber tutkunuydu) bu olaya gıkı çıkmıyordu.

Ama bu dünya kime kalmış ki?

Kırmızı biber, bunca saltanatını ve milletçe bizi yakıp tutuşturmasını daha da sürdürecekti ki, demeye kalmadı; Almanya’dan çatlak bir ses yükseldi: Kırmızı biber inanılmaz bir tehlike arzediyordu, kanser yapıcıydı.

Sevgilimiz, başımızın tacı, mutfağımızın sultanı; tuzun, çiğköftenin, Adana ve Urfa kebaplarının ve lahmacunun leylası kırmızı biber mi kanser yapıyordu?

Başlangıçta Almanya’nın Turken aus’larına bir ek gibi gelmişti bu. Öyle ya, nerede bir Türk varsa (hele de işçi kesiminin yiğit bir temsilcisi ise) orada kesinlikle kırmızı biber de vardı. Acaba, bu denli bir suçlama ile Almanya’daki Türk kardeşlerimizin damak tadını engellemek, hasretine dayanamayacaklarını var sayıp onları en kestirmesinden kesin dönüş’e zorlamak için hazırlanmış bir senaryo muydu yoksa?

O yüzden mi Türkiye’den gelecek(ve getirilecek) kırmızı bibere kapılarını kapatıyordu?

Ne yazık, bu suçlamaya o dönemin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’yla Dıç Ticaret Müsteşarlığı da katıldılar. Açıklamalarına bakılırsa, evet, kırmızı biberde limitlerin üstünde kansorejen bir madde olan aflatoksin vardı ve ihracı yasaklanacaktı. Nitekim öyle oldu ve yasaklandı..

Bunca zaman geçti bu olay’ın üstünden, sonra ne oldu, ne bitti, bilemiyorum Ben de o gün bu gün bir kırmızı bibersever çıkar da anlatır diye bekleyip duruyorum.


Tarık Dursun K.



1855











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)