ISSN 1308-8483
Kitaplar, Kitaplar, Kitaplar (1.Bölüm) / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 28.2.2014    


Kitaplar, Kitaplar, Kitaplar (1.Bölüm)

2014’ e kitap çeşitliliğiyle hızlı bir giriş yaptım. Aslında, geçen sene oldukça karamsardım. Çünkü, artık evde kitap bulundurmamaya (yer darlığı) karar vermiştim. Ancak yeni çıkanları nasıl okuyacaktım? Kara kara düşünüp, kitaplık için uygun bir duvar aramaya başlamıştım bile. Çare yok alacaktım. Derken bir kitap (Ahmet Ümit/Beyoğlunun en güzel abisi) almak için girdiğim bir kitapçıdaki uygulama bana verilen en güzel armağan ve müjdeydi. Uygulama şöyle: istediğiniz kitabı satın alıyorsunuz, okuyup getiriyorsunuz hatta %60 ödemeyi geri alıyorsunuz. (Serpil Kitapevi) Çoğu kişi tanıyor onları.

Kitabı geri götürdüğümde elimde bir de liste vardı. Hemen bulamadık. Ismarlandı. Beklerken ne okuyacağım diye düşünürken, bana önerilen Elif Şafak, İskender Pala, Ayşa Kulin’i canım çekmediği için almadım. Kös kös dönecekken, satıcı hanım “bir dakika durun sizin beğeneceğiniz bir kitap var” diyerek dar bir merdivenden kayboldu. Ben de beklerken dükkanı gözden geçirdim. Tıklım tıklım kitap dolu. Müşteriler, heyecanla giriyor, bekliyor, neşeyle çıkıyor. Tüm çalışanlar, güleryüzlü, yardımsever genç kadınlar. Kasada çok sempatik, güleryüzlü bir hanım Serpil H, olmalı.

Kitabım geliyor. Bakıyorum Truman Capote. “Ben tanıyorum bu yazarı. “Tiffany’de Kahvaltı” filmini görmüştüm” “Bu kitap çok değişik. Konusu, anlatımı. Hem de polisiye” Aldım. “SOĞUKKANLILIKLA”

Daha ilk sayfalarda sardı beni. Konu basit bir cinayet (!)

Hapisten çıkan iki arkadaş, orada duydukları bir anlatım üzerine yola çıkarlar. Kansas’ın sakin bir kasabasında, ailesiyle yaşayan çiftlik sahibinin, kasasını açacaklar tüm parayı alıp mutlu zengin yaşayacaklar. Her zamanki gibi “evdeki hesap çarşıya uymadı” Evde kasa yoktu. İpin ucu kaçtı. Tüm aileyi işkenceyle yok ettiler. Konu bu kadar basit. 418 sayfalık ne var? İşte, muhteşem ve akıcı bir anlatım, sayfaların hiç durmadan okunmasını sağlıyor. Yazar, her bir kişiyi o kadar detaylı ve canlı anlatıyor ki merak okuyucuyu rahat bırakmıyor. Birkaç sayfadan sonra filmini gördüğümü hatırladım. Truman Capote’yi geçenlerde dünyayı terkeden çok başarılı oyuncu Philip Seymour Hoffman oynuyordu. Sesini onun gibi inceltmiş konuşmasını benzetmişti. Hatta Oscar kazanmıştı. Filmi tekrar izlemek istiyorum. Bu kitabı anlatmak zor ve uzun. Okunmasını öneririm.

2013’de Alice Monreo’dan “BAZI KADINLAR”ı okumuş çok beğenmiştim. Kadınlar güçlü başkahramanlar. Duygusal ve kırılganlar. Erkekleri idare ediyor, yönlendiriyorlar. Kolay olmuyor ama deniyorlar. Bazen kıskanıyorlar bazen terkediyorlar. Pişman oluyorlar. Yeni bir yaşamı seçiyorlar. Her bir öykü bir roman kadar uzun neredeyse. Zevkle okunuyor. Ona Kanada’nın Çehov’u boşuna dememişler.

Kitaplarım geldi. Bir koşu gittim aldım.

J.G.Ballard’ın “ÖTEKİ DÜNYA”sı, İngiltere’de Londra dışında bir taşra kasabasında kurulmuş bir AVM’nin sakin, huzurlu bir kasabada rahatı ve barışı nasıl bozduğunu anlatıyor. Tüketim çılgınlığı bir süre sonra şiddete dönüşüyor. İnsanlar, her gün durmaksızın yürüyen merdivenlerin, 24 saat çalışan ve reklamlar yayınlayan TV’lerin arasında, ellerinde poşetlerle tüm zamanlarını geçiriyorlar. Burası her gün uğramaları, ziyaret etmeleri gereken kutsal bir mabet gibi. Tüketim kültürünün sahte pırıltıları bilinçlerini köreltiyor. Zamanla duyularını ve duygularını yitiriyorlar. Sonunda kendilerini kaybetmeleri, saldırganlaşmaları, düşman yaratmaları kaçınılmaz oluyor. İlk önce yabancılar göze batıyor. Kovalamacalar, linçler başlıyor. Şiddet tüm kasabayı sarıyor. Kasaba savaş alanına dönüyor. İnsanlar kıyasıya dövüşüyorlar. Ölümler artıyor. AVM’ye sıçrıyor. Yanıyor, yerle bir oluyor.

Daha sonra ne oluyor dersiniz? İnsanlar akıllanıyor mu? Duyularını ve duygularını tekrar kazanıyorlar mı? Ben bir AVM’ye girerken üç kez düşünüyorum. Girdiğimle çıkmam bir oluyor. Yazar J.G.Ballard 2009 yılında bu AVM’lerle dolu dünyayı terk ediyor.

Bitirmeden iki beğendiğim filmi de kısaca anlatayım. JİN ve ZERRE.

JİN, PKKdan kurtulmaya çalışan 14 yaşında bir genç kız. Dağları avucunun içi gibi biliyor. Hayvanlar en iyi dostları. Yaralı olanları tedavi ediyor, yediriyor, içiriyor onları. Sevgi, dostluğu onlarda buluyor. İnsanlarda değil. Ona bu yaşam savaşında en büyük kötülüğü erkekler yapıyor. Genç kız, yalnızca eve dönmek istiyor. Annesini özlemiş. Karşı cinsten kaçmazken, döne dolaşa yine dağlara dönüyor. JİN’in anlamı Kadın ve Hayat.

ZERRE’de ise genç bir kadın olan Zeynep kentte yaşam savaşı veriyor. Felçli bir kızı ve annesiyle, berbat bir evde oturuyor. Ev sahibi kirasını alamazsa onları tehdit ediyor. Merdiven altı bir dikiş atölyesinde resmen kollarından tutularak sokağa atılıyor. Bütün günü iş aramakla geçiriyor. Bir lokantada çalışan bir arkadaşının sefertasına koyduğu yemek artıklarını evde yiyorlar. Karşısına çıkan erkekler yardım yerine onu satılık bir mal gibi görüp engelliyorlar. Zeynep’in organını (böbrek) satmaya zorlayan erkeğe boyun eğmekten başka şansı kalmıyor.

KADINLAR BU YAŞAMI HAKETMİYORLAR!!!!!!


Zuhal ÖZÜGÜL



1913











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)