ISSN 1308-8483
DAMADA İKİ SAĞDIÇ / Sebahattin Karaca
  Yayın Tarihi: 25.1.2016    


DAMADA İKİ SAĞDIÇ



Foça Kaymakamlığı, Foça Turizm Danışma Bürosu’nun bir yazısı ile “ İlçemiz hudutları dahilinde Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi” (SÖKÜM) kapsamında, ilçemiz sınırları içindeki somut olmayan kültürel miras unsurlarını belirleyecek ilçe tespit kuruluna seçilmiş olmak beni çok mutlu etti. Bu amaçla yaptığımız toplantı sırasında damada iki sağdıç atanmasını içeren, Foça’mızın Kozbeyli köyündeki eski bir geleneği kurula anlattım. Çok beğendiler. “Somut Olmayan Kültür Değeri” olduğuna yürekten inandığım, Kozbeyli köyümüze ait bu güzel geleneği sizlerle paylaşmak istiyorum.

Foça’nın Kozbeyli köyünde (Şimdi mahalle) düğünler her zaman görkemli ve çok şatafatlı olur; dört gün sürerdi.

Düğünün başladığını duyurmak için salı günü erkenden köy meydanında davul zurna çalmaya başlar. Kız ve oğlan evlerinde, hummalı çalışmalar ile düğün hazırlıklarına girişilir, kazan kazan keşkek yapılır, yemekler pişirilirdi. Meydanın bir tarafında genç kızlar ve kadınlar, diğer tarafında delikanlılar ve diğer erkekler toplanırdı. Davul - zurna eşliğinde halaylar çekilir, oyunlar oynanırdı. İşte sağdıçlar tam da bu sırada görevinin başında olurlardı. Damadın kendisini bir sağdıç korurken damadın ayakkabısını diğer bir sağdıç kollardı. Birinci sağdıcın görevi herkes tarafından bilinip kabul edilmişken biz ikinci ile ilgileneceğiz; çünkü sıra dışı olan ve bu yazının yazılmasını sağlayan odur. İkinci sağdıç damadın ayakkabısının çalınmasını ya da kaybolmasını önlemek için vardı.

Düğünde damadın ayakkabısını çaldırmak sağdıç için çok kötü bir durum sayılır, ayakkabıyı koruyamayan sağdıç yerin dibine girerdi. Üstelik bunun cezası da vardı. Ceza bir şişe rakıydı; ama bir şişe rakı ile kalmazdı bu iş. Damadın ayakkabısını çaldıran sağdıç, köyde bundan böyle hep alay konusu olurdu. Bu bakımdan düğünün başından sonuna kadar hatta bir gün sonrasına kadar ikinci sağdıç, sadece damadın ayakkabısının peşinde olurdu.



Salı akşamına kadar eğlence böylece devam ederdi. Çarşamba günü kız evinde hummalı bir koşuşturma olurdu; çünkü o gün kız evinde görkemli kına yakma merasimi yapılırdı. Aynı zamanda, keman, darbuka, cümbüş, ud ve gırnata eşliğinde bütün gün ve gece eğlenilirdi. Oğlan evinde de davul-zurnalı eğlence gün boyu devam ederdi.

Perşembe günü, gelin nedimelerle köy hamamına götürülür, yıkanır, temizlenir, aklanırdı. Âdettendir, diğer oğlan anaları da bu sırada kendi oğullarına nedimeler arasından gelin adayı aramakla meşgul olurdu. Hamamdan sonra hep beraber kız evine dönülürdü. Geline gelinliği giydirilir, şarkılar söylenir, hatta gelinin baba ocağından ayrılmasını anlatan ağıtlar yakılırdı. Damat evindeki hareketlilik de kız evinden eksik olmazdı doğrusu. Damat iki sağdıç ve arkadaşları eşliğinde tıraşa götürülür. Damat tıraşı yapılır, elbisesi giydirilirdi. Eğlenilir ve içki içilir, bu olaylar olurken ayakkabı sağdıcının gözleri, damadın ayakkabılarının üzerinde olurdu. Perşembe günü akşamı gelin ata bindirilir ve davul - zurna eşliğinde damat evine getirilirdi. Kapıda bekleyen damat gelini teslim alır ve çift odalarına çekilirdi. Sağdıcın birisi içeri girerken diğeri dışarı “damadın ayakkabısını” beklerdi. İçerde beş on dakika kalınır ve damat gelinin yüzünü açtıktan sonra damat ve sağdıçlar, sağdıçlardan birinin evine gider yatsı namazına kadar orada beklerlerdi. Damat, sağdıçlar ve arkadaşları, vakit gelince yatsı namazı için camiye geçerdi. Damat ve diğerleri içerde namaz kılarken, yazımıza konu olan ayakkabı sağdıcı, iş bu defa caminin havlusunda damadın ayakkabısını beklemeye devam ederdi. İlginçtir, ayakkabıyı çaldırır ya da kaybolmasını engelleyemezse, camide bile olsa cezası şerbet değil, yine bir şişe rakı olurdu. Namazdan sonra damadın evine gidilir. Damat ile gelinin gerdek için baş başa kalmaları sağlanırdı.

Cuma günü sabahı gelin, damat ve iki sağdıç kız evine giderler, kızın anne ve babasının ellerini öper ve birlikte kahvaltı yaparlardı. O esnada bile damadın ayakkabıları sağdıcın kucağında olurdu. Kahvaltıdan sonra damat ile gelin sağdıçlarla, oğlan evine geri dönerlerdi. İşte tam bu noktada ayakkabı sağdıcının görevi biterdi ve o da görevini layıkıyla yapmanın rahatlığı ve cezadan kurtulmanın mutluluğu ile derin bir nefes alırdı.

Bu gelenek düğünün önemli bir parçasıydı. Damadın ayakkabısını çaldıran sağdıç aslında rakı cezasından daha büyük bir ceza ile köyde ömür boyu gözden düşer ve eksikli olurdu. Onun için bu vazife her şeyden daha önemliydi.




Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

2721











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)