ISSN 1308-8483
TANIŞTIRAYIM “HAYATIN TA KENDİSİ” / Elif Y. ÖZEL
Elif Y. ÖZEL    
  Yayın Tarihi: 23.3.2017    


TANIŞTIRAYIM “HAYATIN TA KENDİSİ”

Tanıştırayım, “Hayat”.
Neymiş bu hayat?
Becerebilirsem şayet anlatayım biraz…
Hayat;
“Mecburi Yön Tabelası” hissiyatıyla yaşadığımız,
Sadece ve sadece yetim bırakılmış kelimelerle anlatmaya çabaladığımız,
Ve de ölünceye kadar, aynı usulde tüketmeyi arzuladığımız şeyler topluluğu.
Şeyler ne ise, işte onların tamamı.
Anlayın işte, hayat bu kadar, kimine az, kimine karar…
Az ya da karar, önemli olan, bu hayatta insan neler yapar?
Neler neler yapar..
Öncelikle şunu kabul edelim;
Pek çoğumuz hayatımızı bize tarif edilen usulde yaşıyoruz.
Kim bilir belki de bu şekilde yaşamayı özellikle istiyoruz.
Peki böyle yaşamayı nasıl başarıyoruz?
Tarife tıpa tıp riayet edenlerin, kendilerine münhasır özelliklerinden başlayacak olursak…
Bunlar hayatı, var olmanın yok olmaya dönüşen yüzüne hürmeten yaşarlar. Üstelik bu şekilde yaşıyor olmalarının bünyelerinde yaratmış olduğu paha biçilemez hafiflik duygusu da, söylenmeden geçilemeyecek kadar önemli bir detay bana göre.
Sırf tarife riayet etmek adına, zamanı sevimsiz ve de lezzetsiz bir yemeği tüketir gibi tüketirler. Hal böyle olunca, mevcut tüketim şekli, zaman için standart bir tükenme modeli, birey içinse standart bir tüketme modeli olarak benimsene gelir, ta ki günümüze kadar.
Kulağa hoş gelmese de, daima sonu hüzne varan cümleler kurmayı severler.
Merhametsize kafa tutacak cesaretleri olmasa da, ısrarla merhamet edebilir, tabelanın ısrarla yanlışı tarif eden yönüne de koşulsuzca riayet edebilirler.
Peki ya diğerleri?
Adına “Hayat” dediğimiz bu şeyler topluluğunu onlar nasıl yaşarlar?
Ya da kendimi onlardan sayan ben bu hayatı nasıl yaşarım?
“Diğerleri” diye bir grup varsa, kendimi o gruptan sayan da ben, şayet yoksa da, grupsuz yaşamayı göze alan da ben..
Yani bu kadar ayarsızken, bu hayatı nasıl yaşıyorum ben?
İzniniz olmadan sizi anlatamayacağıma göre, kendimi anlatacağım mecburen.
Tarif nedir bilmediğimden, hayatı göz kararı yaşayan ben, neler yapıyorum acaba kendimle baş başayken?
Öncelikle, becerebildiğim ölçüde, zamanı farklı lezzetler eşliğinde tüketmeyi deniyorum. Acı ya da tatlı, tadına bakmadığım bir tek lezzet dahi kalsın istemiyorum çünkü.
Hayatla değil, hayatın ta kendisiyle muhatap olmaya çabalıyorum ve bunu başarabilmek için de, kendime sormadığım hiçbir soruyu kamuoyuyla paylaşmıyorum.
Günün dilediğim herhangi bir saatini, sadece vicdanımla baş başa kalabilmek için ayırıyorum. Çünkü insan kalabilmenin insan olmaktan çok daha önemli ve de zahmetli olduğunu unutmak istemiyorum.
Kendimi kendimle teselli edebilmeyi öğrenebilmek için, yalnız kalabilmeyi göze almam gerektiğini öyle ya da böyle beynime idrak ettirmeye çalışıyorum.
Sınandığım zamanlarımı aşka sayıyorum.
Kalanı kalben ağırladığım gibi, gideni de sevgiyle uğurluyorum.
Eksi kalmakla artı olmak arasındaki bütün samimiyetsizlikleri vakitlice ait oldukları yere bırakıyor, içimde taşıdığım aşka verdiğim notu da, noter onayı beklemeden ve de hiç çekinmeden ulu orta ilan ediyorum.
Hikâyemdeki esas oğlanın alaşağı edilmesi şart olmuşsa, vakitlice alaşağı ediyorum. Durumun ihmale gelmeyeceğini tecrübelerimle sabitlediğimi de herkese buradan itiraf ediyorum.
Ne bir başkasının hikayesine ne de bir başkasının benim hikayeme zoraki dahil olmasına asla izin vermiyorum.
“Gidenin yolunu, kalanın ise tahtını yapmayı” bir tek akıllı insanlara yakıştırdığımdan olsa gerek, gideni kaderden, kalanı ise şükürden saymayı unutmuyorum.
Her sabah aynada gördüğüm yüze, “sakın gülümsemeyi unutma” demeden asla evimden dışarı adım atmıyorum.
Hayatımı sağa çekme pahasına da olsa;
Çehresi bozuk bütün cümlelere savaş açıyorum.
Birileri benim adıma ağız dolusu “emir cümleleri” biriktirmiş olsa da
Ne iyiliğe hürmet etmekten vazgeçiyorum ne de yüreğime itaat etmekten.
Beni kim sayarsanız sayın, nasıl bilirseniz bilin,
Hatta nereye koyarsınız koyun,
Hatta ve hatta kabul edin ya da etmeyin,
Hayat buysa, ben de Hayatın ta kendisiyim oysa.
İster bağrına bağsın beni, ister kapının önüne koysun,
Bir tek şartım var kendisine, tez elden duyurulsun.
Bana adımla seslenebilecekse şayet, buyursun gelsin yanıma otursun.
Kendisine değil, bir tek yüreğime itaat edeceğimi de bir zahmet kabul buyursun.
Huyu kurusa da,
Ağlayıp zırlasa da,
Söyleyin ona, bir an evvel adam olsun.
Adam olsun da,
Bir araya gelmemize sebep olsun.
Sebep olsun da,
Bir kez olsun bize hayrı dokunsun.


Elif Y. ÖZEL



2309











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)