ISSN 1308-8483
DUBROVNİK DUBROVNİK / Sebahattin Karaca
  Yayın Tarihi: 30.5.2018    


DUBROVNİK DUBROVNİK



Patronum Martin Meier’in tavsiyesi

Adını ilk duyduğumda yıl 1979’du. Almanya’da bir otelde bölüm amiri olarak çalışıyordum. Patronum Martin Meier, yeni aldığı ve İtalya‘da bir limanda bağlı olan yatı ile bir ay süren Akdeniz turundan henüz dönmüştü. Açıkça söyleyeyim, özlemiştim, yolunu bekliyordum. Babam yaşlarındaydı ve çok babacan eski bir belediye başkanıydı. Başkanlık yaptığı ilçede, şimdiki Münih Havaalanı (Franz Joseph Straus) kurulurken atasından dedesinden kalan ekilebilir tüm toprakları istimlak edilmiş, o da eline tutturulan para ile Almanya’nın en güzel turistik merkezlerinden biri olan Tegernsee’de otel ve klinik hizmeti veren bir işletme satın almıştı. Otele ağırlıklı olarak sanatçılar ve iş adamları geliyordu. Çalışmaktan sağlığına vakit ayıramayan işverenler, tatil için otele yerleşince, aynı binanın bir başka kısmında klinik hizmetlerinden faydalanıyorlardı. Böylece hem tatillerini yapıyorlar, hem de sağlık hizmetlerini alıyorlardı. Patronumun bana olan güveni sonsuzdu, ben de onu sayar tecrübelerinden çok şey öğrenmeye çalışırdım. Hayatı dolu dolu yaşamış felsefi düşünen nadir insanlardan biriydi. Dönüşünde lobide karşılaştık. Hoş geldiniz dedim elini sıktım. O benden daha baskın, elimi kırarcasına sıktı. “Konuşacak çok şey var turizmci, mesaiden sonra ofisime gel“ dedi. Mesai bittikten sonra ofisine gittim ”otur“ dedi oturdum. Gözüm sağ duvarda 2x1 metre boyutlarında bir Dünya haritasına takıldı. Gidip gördüğü, gezip dolaştığı tüm şehirleri kırmızı başlıklı toplu iğne ile işaretlemişti. Çok sayıda kıtaya ayak basmış, yüzlerce şehir görmüştü. Elini haritaya doğru uzattı. “Bak ne kadar şehir gördüm” dedi. Ama son gezimde bir yer gördüm, gönlüm oraya yapıştı. Şehir Adriyatik denizinde, adı ise Dubrovnik’ti. Ve Dubrovnik’ i işaret ederek “Madem turizm okudun ve madem turizm sektöründe çalışıyorsun, her yeri git, gör, incele ve ders çıkar ama en başta Dubrovnik’i gör” dedi. O zaman Dubrovnik eski Yugoslavya hudutları içindeydi. Tito’nun yönetiminde yarı komünist bir ülkeydi. Bu ülkeye girip çıkmak şimdiki kadar kolay değildi. Buna rağmen o gündür- bugündür Dubrovnik’e gitmek istedim.



Kotor’dan Dubrovnik’e

Bu istek bugün gerçekleşiyor. Karadağ’ın Kotor kentindeki gezimi tamamlayınca, otobüs ile biraz deniz kıyısından, biraz da sarp dağlarının arasından geçmekte olan yol üzerinden Dubrovnik’e gitmek üzere eşim ve ben otobüsün en öndeki iki koltuğuna oturmuştuk. Yol boyunca her ne gördüysek deniz, doğa, dağ, şehir, yeşillik gördüklerimizden büyüleniyorduk. Dubrovnik’e yaklaştıkça içimdeki heyecan artıyor, sıkça Martin Mayer’in söylediklerini bir kere daha duyar gibi oluyordum.

Dubrovnik, Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısında kurulmuş bir liman kentidir. Elli bin civarına nüfusu olan Dubrovnik, çevresindeki küçük yerleşim birimlerinin, içinde güney Dalmaçya bölgesinin ekonomik ve kültürel olarak en gelişmiş kentidir. Bunun dışında İneratma Irmağı’nın denize kavuştuğu delta ağzında ve hemen arkasındaki Dinara sıra dağlarına sırtını dayamıştır. Dağlar iç kara parçası ile bağını kesmiştir. Buna rağmen içeriye doğru sarp dağların üzerinden zig zag yolları açarak ticaretini geliştirmiştir. Diğer yandan, Ortaçağ’dan beri şahsına münhasır ürettikleri orta ve büyük ölçekli gemilerle İzmir de dahil olmak üzere Akdeniz’de sayısız liman kentleri ile ticaretlerini geliştirmiştir. Deniz yoluyla getirdikleri ürünleri Dinara dağlarını aşarak ülke içine doğru tesis ettikleri yol üzerinden, karavan (deve sırtında) götürerek satmaya başlamışlar. Şehir kurulduktan sonra, uzunca bir dönem varlıklarını Doğu Roma İmparatorluğu’nun korumasında sürdürdüler. Dubrovnik yönetimi İtalya’da Pisa yönetimi ile 1169 yılında yapmış oldukları sözleşme ile Constantineople (İstanbul’dan) İtalya’ya kadar ithalat ve ihracatı geliştirdiler. Zenginliği, sanatı, kültürü özellikle ticarette ve gemi yapımı konularında kendisini çok geliştiren Dubrovnik‘i kıskanan birçok ülke olmuştur. Dubrovnik hem savaş zamanında hem barış zamanında Balkan ülkeleri için önemli olmuştur.



Surların içinde korunmuş Eski Kent

Dünyanın en iyi korunmuş Ortaçağ duvarlı şehirlerinden birisidir. Unesco Dünya Mirası Listesi’nde olmayı hak eden Eski Kent, birbirinden güzel Barok, Rönesans, Gotik tarzda inşa edilmiş kilise, manastır, saray ve çeşmelere ev sahipliği yapmaktadır. Eski Kenti dolaşırken, sur duvarlarının üzerinde bir yürüyüş çok ama çok şeye değer. Buradan Dubrovnik’in güzelliğini yaşamak ayrıcalıklı oluyor. Fort Revelin kalesi ve seyir alanı, Minceta Kilisesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. 14. yüzyılda inşa edilmiş 2 Km uzunluğundaki tamamen savunma amaçlı yapılmış sur duvarları gerçekten eşine ender rastlanacak güzelliktedir. Eski kentin dışında çok sayıda gezilip görülecek yerler var. Bunların başında eşsiz manzara ile Fort İmperial, yüksek dağın altından fışkıran su kaynağı çevresi ile insanı etkileyen, geçmiş zaman dilimine götüren İzvor Rijeke Omble, Hırvatistan’ın kurucusu adına yapılmış Franja Tuamana Köprüsü ve panoraması gelmektedir.

Kendilerini Osmanlılardan korumak için yapmış oldukları geniş ve yüksek duvarlarla örülmüş şehrin tarihi dokusunun korunarak bugünlere geldiği Dubrovnik Eski Kent içinde, ticaret, kültür, sanat, turizm eşi benzeri nadir görülebilecek şekilde bugün de sürdürülmektedir. Kısaca Dubrovnik içinde dolaşılırken insan kendini Ortaçağ’ın tam içinde hissediyor. Eksik olan sadece o günkü giysiler. Sur içindeki birbirine paralel onlarca dik ve dar sokak bulunuyor. Kentin orta kısımları iki stadyum kadar büyüklükte düz alandan oluşmakta, burada ise kiliseler, okullar, medreseler kültür ve sanat evleri restoranlar, dükkanlar yer almış durumdadır. Bu bölgede 15-20 metre genişliğinde iki ana cadde bulunmaktadır. Kentin koruma duvarlarının dışında ve güneyinde bulunan liman, açıkta demirlemiş büyük gemilerle gelen yolculara, kente giriş - çıkış hizmeti vermektedir. Ekim ayında Dubrovnik’te gördüğüm turist yoğunluğunu Dünya’nın hiçbir yerinde görmedim.



Osmanlıların koruması altında

Kuruluşundan itibaren I. Murat’a kadar, Doğu Romalılar korumuştur. Ancak yıl 1365’e geldiğinde I. Murat Balkanlar’da ilerledikçe, Romalılar da biraz zayıfladıkça, Osmanlılar Dubrovnik’i hiç işgal ve ilhak etmemesine rağmen, Osmanlıların kayıtlarında Ragusa şehri olarak geçen Dubrovnik halkı I. Murat’a bir elçi göndererek “Efendim bizi koruyunuz, biz size yıllık vergi verelim“ teklifinde bulunmuşlar. Bunun üzerine Osmanlılar tarafından Dubrovnik işgal edilmemiştir. Ancak Osmanlılar Dubrovnik’i yani Ragusa’yı şer güçlerden koruyacaklar, karşılığında Dubrovnik gemilerinin ticari gelirlerine ortak olacaklardır. Bu anlaşma 90 sene sürer. Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u alınca Osmanlı topraklarının her bir yanında yeniden yapılanma çerçevesinde Ragusa’nın ödediği parayı az bulan Fatih Sultan Mehmet yıllık vergiyi 12.500 altına çıkarmıştır. Osmanlılar hep Ragusa diye adlandırdığı Dubrovnik halkı kendilerini korumaya karşı bu parayı verirken, diğer yandan da ne olur ne olmaz Osmanlılar bizi kuşatabilir düşüncesi ve kuşkusu ile bugün hala dimdik ayakta duran Dubrovnik sur duvarlarını yapmıştır.



Napolyon’un gelişi

Buna rağmen 1808 yılında Napolyon orduları Dubrovnik’i işgal etmişlerdir. İşgalle birlikte Osmanlı koruması son bulmuştur. 1815’te Viyana’da yapılan kongrede Deubrovnik (Ragusa) Avusturya İmparatorluğu topraklarına dahil edilmiştir. Ardından Yugoslavya topraklarına katılan Dubrovnik Yugoslavya’da süren iç savaş sonunda bağımsızlığını kazanan Hırvatistan sınırları içinde kalmıştır. Hırvatistan şehri olan Dubrovnik kelimenin tam anlamıyla “sürdürülebilir turizmi” en iyi uygulayan çekim noktalarından biridir. Hatta son zamanlarda kitle turizmi şehri bozacağından endişe eden yetkililer “Artık şehrimize daha az turist gelmelidir, ancak bu sayede şehrimizin güzelliklerini, değerlerini gelecek asırlara taşıyabiliriz“ diye çalışma başlatmışlardır.

Darısı bizdeki “Sürdürülebilir Turizm” için korunması gereken şehirlerin başına.






































Sebahattin Karaca

sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

1897











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)