ISSN 1308-8483
Uyuyan Bir Fok Gibi Sessizce Bekle / Nurdan ÇAKIR TEZGİN
"Herkesin uykuya daldığı... ">
  Yayın Tarihi: 8.12.2006    


Uyuyan Bir Fok Gibi Sessizce Bekle


Geceyi; "Dolunayın kendi evresinde tepsilendiği geceyi uyanık bekle" demişti kahin kadın; "Bekle, uyuyan bir fok gibi sessizce bekle! "

"Herkesin uykuya daldığından emin olduğunda usulca yaklaş tekneye" dediğini duyar gibiyim hayal meyal. Filikalar teknelere bitişiktir bizim sularda, analı kuzulu koyunlar gibidir çekmezler kıça.

Rüya gören denizcilerin uykusu derin olur derler, o yüzden rüya gören uykucu denizcileri en geri plandaki işlere verirler. Onlardan, yani uykuculardan asla kaptan olmaz, dümenci de olmaz, gözcü katiyen olmaz. Rüya görmenin ve anlatmanın pek muteber olmadığı herkesçe bilindiğinden, gemiciler arasında hurafe hikayeler masallar anlatılır uzun yolculuklarda. Günler süren yolculuğumuzun ardından yuvamızda demirliyiz bugünlerde. Yiyip içip, sarhoş olup uyuyoruz gece gündüz. Analarımızın, karılarımızın koynunda evimizdeyiz…

Sallanıyoruz ayakta, karada olmak dokunur denizci milletine! Ayaklarımız teknenin tahta yüzeyine değmelidir illa, olmuyor böyle uyumadan geçmiyor günler karada. Rüyalar da görüyoruz anlatmasak da kimselere, büyücü Kirke hepimizin rüyalarında. Çağırıyor karılarımızın kollarından bizi denize…

Ne demişti kahin kadın rüyamda; "Dolunayın evresine girip tepsilendiği geceyi uyanık bekle, uykuya çekilmiş bir fok gibi sessizce bekle!"

Hiç uyumadım ilk akşamdan buyana, zamanıdır deyip sessizce süzüldüm denize. Sandaletlerim elimde yalınayak yürüyerek geçtim agorayı. Şarapçı Yanri'ni, sızıp devrilmiş pis sarhoşlarını gördüm her biri diğerinin üstünde. Şarap kokuyor bütün meydan...

Şarap, beklemiş balık ve kokmuş sülünes karışmış havaya. Ağırlaşan hava sıcağın da etkisiyle turşulaşmış kenevire benziyor. Hiç esinti yok. Sarhoşlar evlerine gidememişler, gitseler de karıları almazdı ya içeri! Hiçbirinin karısı pis sarhoş kocalarını ayılmadan almazlar yataklarına. Bu adettir bizim buralarda.

Şarap kokan sarhoşların arasından usulca geçtim. Aman uyanmasınlar!
Önce tekneye atladım sonra filikaya. Kürek çekmekten hoşlanırım taa dört beş yaşlarımdan beri. Aklım erdi ermedi en mızmızlandığım şeydi babamın ruhu Poseidon'a emanet, illa da çekmek isterdim denizin en ortasında kürekleri .
Başa çıkamamış en sonunda bir çift küçük kürek yaptırmıştı Zogenes ustaya babacığım. Küçük ve hafif kürekler hem suya batmıyor, hem tüy gibi olduklarından yormuyordu da; Meğer kavak ağacındanmış.

İyi kürek çekerim ben. Günlerdir gördüğüm rüyaya doğru yola çıkmak üzereyim şimdi. Filikanın kürekleri okkalı, çocukluğumdaki kavak ağacı küreklerime hiç benzemiyor.

Günlerdir beklediğim gecedeyim nihayet; Ayın evrelenip dolunayın tepsilendiği gecede. Uykusuzum günlerdir, uykusuz ve heyecanlı, biraz da korkuyorum sanki...

Söylenti ve kehanetlere inanmadığımdan sürekli azarlardı büyük ninem beni. Hep bir parça bal mumu bulundururdu üzüm çanağının içinde. Acaba, bir parça alsa mıydım yanıma! Ya efsane doğruysa, ya gerçekten mahvoluşuma gidiyorsam? Ya o güzel sesli ifritler benim sonumu hazırlıyorlarsa? Bütün bunları düşünerek çekmeye başladım kürekleri. Yolum uzun değil lakin yorucu. Alıştığım çok kürekli gemilerimizin rahatlığı yok, yedek kürekçim de yok. Kapkara denizin ortasına doğru yol alıyorum, ifritlerin sesine doğru, karanlıklar tanrıçasına doğru...

Dolunay; geceyle gündüzü eşitlemeye çalıştıkça, gölgeleri canlandıran bir sihrin içine giriyorum küreklere sarılıp. Sihir; kendini gölge ve ışık kaçamaklarıyla belli ettikçe, çok geçmeden sesler de eşlik etmeye başlıyor bu gizemli geceye. Önce, derinden gelen uğultuları dinlemeye çalışıyorum. Uğultular keskin çığlıklarla bölünüyor durmadan. Korkuyorum. İlk kez bunca korkuyu bu kadar içimde hissediyorum. Yüreğimi yerinden çıkaran kalp çırpınışım yerini çaresiz bir yokoluşa bırakıyor. Yalnız ve çaresizim büyük kahinin İthaka denizinde.

Terpsikhore'nin(*) kulaklarımı yırtan haykırışlarını duyuyorum…

Simsiyah, parlak derili kısa bıyıklı foklar korkup kaçışıyorlar filikanın önünden. Birdenbire, biliyorum bu haykırışların sebebini, nasıl biliyorum? İşte onu bilmiyorum ama; Biliyorum ki Terpsikhore doğuruyor, minik ifrit bebekler getiriyor yeryüzü krallığına. Ninemin çanağından aldığım balmumu geliyor aklıma. Hemen bir parça tıkayıp kulaklarıma, göreceklerimle yetinmeliyim diye düşünüyorum. Sesler kesiliyor, gecenin ışıltıları daha keskin parlıyor dolunaylı gecede.

Ne demişti Büyücü Kirke? "Uykuya çekilmiş bir fok gibi sessizce bekle!"
Olabildiğince suskun ve kıpırtısız bekledim filikanın içinde. Foklar da yok ortalarda. Hafif esen rüzgâr saçımı okşadıkça tenim ürperiyor, sanıyorum ki bir nefes, bir siren kızının kanatları okşamakta gergin tenimi. Işıkların oyununa iyice kapıldım ve korkumun yerini merak almaya başlıyor. Nerede ifrit sirenler, nerede siren kızlarının anası? Nereye gizlendi o çığlıkları atan ilham perisi Terpsikhore?

Tam dönecektim ki arkamı, büyük bir gölge belirdi filikanın kıçında. Tam dönecektim ki; Ninemin nasırlı elleri alnıma şaraplı bez koyuyor serin ve ıslak, şarabın kekremsiliğiyle irkiliyorum rüyaymış demek!



Fotoğraf: Jean-Marc Nattier, 1739
(*) Terpsikhore; Müzik ve Dansın İlham Perisi, Sirenlerin annesi.



Nurdan ÇAKIR TEZGİN



3641











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)