ISSN 1308-8483
Şehir Kaçkınları Geliyooor Kaçıııın... / Nurdan ÇAKIR TEZGİN
  Yayın Tarihi: 13.2.2007    


Şehir Kaçkınları Geliyooor Kaçıııın...


Engelleyebilmek mümkün değil, kimi nasıl engelleyeceksin?
İnsanların, eşit hak ve özgürlüklerine aykırıdır seyahat etme özgürlüklerini engellemek.
Başka bir çözüm bulmalı, ama ne?

Mevsim kış.
Allahtan, artık mevsimler her dem bahar! İlkbahar sonbaharla yarışıyor, kış deseniz zaten hiç gelmedi, birileri soğuklarımızı kışaladı ama kim? Suçlunun bizler olmadığı aşikar!

Mevsim kış fakat, insanlar ipten kazıktan kurtulmuş boğalar gibi saldırıyorlar haftasonu tatillerine. Saldırdıkları tatil mi, serkeşlik mi, yaşam mı, yoksa ölümüne yarışlar mı! Haftasonu geldiğinde, sakin ve huzurlu kıyı kasabaları adeta korsanlar tarafından işgal ediliyor!

Foçalılar sokağa çıkamayacak hale geliyorlar haftasonları. Büyük şehirlerden kaçanların öyle bir girişleri var ki Foça'ya, sanırsınız zamanla yarışa girmişler, sanırsınız ki arkalarından kırk haramiler kovalıyor! Herkesde bir telaş, bir kovalamaca... Sakinliğe ve sükunete alışmış olan kasabalı, gündelik hayatın dengesi içinde yaşayıp giderken birdenbire tavuklar gibi sağa sola kaçışmaya başlıyor, kaçmasa ezilecek mazallah!

Fevzi Abi şöyle diyordu; "Vallahi bu Foça'da insan eceliyle ölmez ölemez, çünkü tam yaşanacak yer, lakin bir motosikletin aniden karşısına çıkmasıyla hücceten kalpten gider insan bilesiniz"

"Şehir kaçkınları geliyoor kaçın" diye espriler yapar olduk kendi aramızda. Yapmayın, geldiğiniz şehrin aceleci ruhunu buralara taşımayın. Madem ki haftasonu tatili için geliyorsunuz, ne olur birkaç dakika gecikseniz, hız yapmasanız, kasabalının sakin hayatını örselemeseniz!

Huzur almaya geldiğiniz cennetin huzurunu bozmasanız, trafik cengaverliğinizi geldiğiniz yerde bıraksanız...

Bizler de büyük şehirlerden gelip yerleştik buralara. Kalabalık ve gürültüden, hava kirliliğinden mutsuz insan yüzlerinden kaçarak geldik Foça'ya. Bizler de büyük kent kaçkınlarıyız, kaçkın olmamız bıçkın olmamızı gerektirmedi tabi, geldiğimiz cennetin mavi sularıyla mavileşip, yeşiliyle yosunlaştık.

Hayranlık duyduğumuz bu yerin aurasına sokulurken bedenlerimiz, ruhumuzla da bütünleşiverdik usulca. Sevdik ve bir o kadar da saygılı olmaya çalıştık. Foça'nın genel ruhuna uyum sağlayarak yapmaya çalıştık bunu.

İnsanlar kıyı kasabalarına, soluklanacakları doğaya niçin gelirler?

Niçin haftasonlarında, iş çıkışlarında tası tarağı toplayıp koşa koştura uzaklaşırlar yaşadıkları şehirlerden? Eğer ki kafa dinleyip huzurlu bir dinlence ve eğlence içinse neden bu küçük kasabaları seçerler? Geldikleri büyük şehirlerden koşa koşa kaçışlarındaki anlam nedir? Nelerden kaçıp, nelere geliyorlardır? Ne bulmayı amaçlıyorlardır? Bütün bunları çok iyi düşünüp tahlil etmek gerekir.

Varmak istediğimiz yeri, geride bıraktığımız yere benzeteceksek tebdil-i mekanların bir anlamı var mı ?
Yada varmak istediğimiz "İthaka'lar" zaten sahip olduklarımız ise, onca zahmete ne gerek var?

İthaka

İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon'dan.
***
Hiç aklından çıkarma İthaka'yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.
***
Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
İthaka'ların.

Konstantinos Kavafis
(Çeviren: Cevat Çapan)

İnsanlar hep uzaklara gitmek isterler, kendilerinden uzaklara ve hep kendileriyle beraber olmak için! İnsanların hiç acelesi yoktur sahil kasabalarında. İnsanlar rahat yürürler Foça'da, eğer taşıtımızın içindeysek karşıdan karşıya geçmekte olan kişiyi bekleriz biz. Acelemiz yoktur, rahatça geçebilmesi ve telaşlanıp düşmemesi için yaşlılara gülümseriz. Çocuklara da gülümseriz. Hatta hayvanlara da... İnsana müstesnadır saygımız.

Her motorlu taşıt kullanan kişinin, canavar cengaver kesilmesine üzülürüz biz. "Güç bende" gösterileri bizi yaralar, onlar adına kaygılanırız. Bekleyeceksiniz caddede sokaktaki yayanın geçişini, bisikletlileri, bebek arabalarını, sakat arabalarını bekleyeceksiniz. Bekleyeceksiniz elele tutuşmuş dalgın yürüyen sevgilileri...

Bizler, sizleri Cuma akşamı zombileri veya Pazar karabasanları olarak tanımlamak istemiyoruz. Güzel Foça'mıza gelin sükunetimizi, deniz insanlarına mahsus huzurumuzu paylaşalım sizlerle; Sıkıntı ve acitasyonunuzu arkada bırakırak gelin. Belki bu şekilde kendinize de farklı bir şans vermiş olursunuz!

Yıl 2004'ün Mart'ı, İran'da Zerdüşt dininin doğduğu çöl şehri Yezd'in toz, kum ve toprakla örtülü sokaklarındayım...
Ahura Mazda'nın hiç sönmeyen kutsal ateşini seyredip toprak binaların kasveti içinde dalgın yürürken, uzun çok dar ve toprak bir çıkmaz sokağın başına ulaştım. Sokağın köşesinde bulunan levhada aynen şunlar yazıyordu;
"Yabancı, yararlı olacağına inandığın bir amacın yoksa bu sokağa girme. Yürürken savurduğun tozlar evlerimizin içine giriyor!"

Hayat; Yollarda gidilen hızla değil, ruhun derinliklerine işleyen vicdani yoğunlukla değer kazanır.


Nurdan ÇAKIR TEZGİN



3448











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)