ISSN 1308-8483
COPACABANA / Güzin TÜMER
Güzin TÜMER    
  Yayın Tarihi: 30.10.2009    


COPACABANA



La Paz’dan sonra Copacabana’ya geçecektim ki yerel halkın, şoförleri protesto etmek için yolları kapattığı haberi geldi. Nasıl gidecektim Copacabana’ya! Neyse sonunda çözüm bulundu. Halk yollara dökülmeden önce biz yollara dökülecektik. Sonuç olarak 22 Haziran, sabah dört buçukta yola çıktık. Bu saatlerde uyanmak aslında bana hiç uygun değil ama gezme motivasyonuyla yola düşmeyi becerdim. Daha önce okuduğum gezi bloglarından birinde gezgin arkadaş şöyle demişti “Bolivya’da protesto etmek milli spor gibidir” aslında bunu pekiştirecek benim de pek çok gözlemim oldu.

Sabah erkenden ilk önce Copacabana’ya, bir saat mesafedeki bir yere geldik. Gölün karşısına geçmemiz gerekiyordu. Otobüsten inmemiz söylendi. Biz tekne ile karşıya geçtik. Otobüsten indirilme nedenimizi önce anlamamıştım. Otobüs, sal gibi bir şeyle karşıya geçti. Anlaşıldı ki biz içinde olduğumuz zaman o eften püften salla geçmek imkansızdı. Copacabana, La Paz’dan üç buçuk saat mesafede Titikaka gölünün kıyısına kurulmuş 3800 metre yükseklikte turistik, küçük bir kasaba. Kiliseleri ile ünlü. Bu nedenle birçok dini içerikli toplantıya ev sahipliği yapıyor.



Copacabana, Peru sınırına çok yakın. Peru’nun önemli şehirlerinden Cusco’ya geçmeden önce dinlenmek için de iyi bir yer.

Ancak birkaç şikayetimi dile getirmek isterim. Bolivya’nın bazı yerleri tropikal iklime sahip. Kış mevsiminde ortalama sıcaklığın 15 derece yaz mevsiminde ise 25 derece olduğu söyleniyor. Yaşamak için ideal! Dağlık olması nedeni ile gece ile gündüz arasında büyük sıcaklık farkı var. Gece sıcaklık sıfırın altına düşüyor. Hiçbir ısıtma sistemi kullanılmıyor. Şu anda bu yazıyı ancak yatağımın içine termofor koyarak yazabiliyorum. Aksi takdirde çok soğuk. Isınmak için sabahı beklemek durumundayım. Bir de ciddi doğal gaz kaynakları varmış. Buna ne demeli! Neyse bu da ufak bir şikayetti. Dikkat ettim hiçbir evin bacası yok.

Sıcak su anlayışlarına gelince sanırım ılık ve sıcak kavramını pek bilmiyorlar.

Duşlar uyduruk elektrikli duşlardan. Duş alırken vücudun aynı anda her tarafının ıslanması pek mümkün değil! Suyla vücudumu buluşturmak için biraz çaba sarfetmem gerekti. Şimdiye kadar yazmadım. Belki değişir diye… Copacabana benim Bolivya’daki son durağım. Burada da durum aynı olunca Bolivya’ya ait bir gözlem olarak belirtmek isterim. Copacabana’ya ait başka bir gözlem ise Bolivya’nın diğer şehirleri ile karşılaştırıldığında oldukça pahalı olması. Aslında Copacabana oldukça güzel bir yer. Titikaka gölden öte deniz gibi… Gündüz güneşli bir havası var. Gece ise oldukça soğuk. Gün batımı çok güzel. Hep böyle midir bilemem ama gökyüzü olağanüstü güzel..

Düzensiz yapılaşma ve sokakların pisliği (Yere her şeyi atmak, sokaklara tükürmek Bolivya’da sanki kültürel bir alışkanlık! Tuhaf ama gerçek!) buranın etkileyici güzelliğini bozamıyor. Sanki bakımsız çok güzel bir kız gibi!



Çok sayıda kafe ve restoran var. Hizmetin iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Nasıl hizmet edeceklerini ve nasıl sunacaklarını asla bilmiyorlar. Bu kadar çok çeşitli sebzenin olduğu bir yerde nasıl bu kadar az çeşit sebze yemeği olur anlamak mümkün değil.

Bugün yediğim omletin içine taze fasulye koymuşlardı. Bu da ilginç geldi bana.. Lezzetli miydi derseniz cevabım "farklıydı" olur. Ama evde denemeye değmez! Bu arada yediğim lezzetli balığın hakkını yememeliyim. Trucha, somon balığını andırıyor. Çok sayıda trucha çiftliği var. Gerçekten çok lezzetli. Bu balığı, pilav ile veriyorlar. Ne alaka demeyin! İşte öyle… Ben patates kızartması ile yedim. Salata, balık ve kızartılmış patates küçük bir tabak içinde olunca yemesi biraz zor oluyor ama çok ucuz ve lezzetli olunca insanın gözü hiçbir şey görmüyor. Hepsine ödediğim para 3 Amerikan Doları’ndan az. Titikaka gölünden yakalanmış bu balık, tatlı su balığı olmasına rağmen oldukça lezzetliydi.

Gün batımında, gökyüzünde hilali, karşıda tekneleri izleyerek balığımı yemek bana Foça duygusu yaşattı. Tek fark burasının deniz seviyesinin 3800 metre üstünde olması. Bu yüksekliğin de beni epeyce yorduğunu itiraf etmeliyim. Bolivya'da kaldığım sürece sürekli soluk soluğa idim.

Copacabana’ya geldiğimde ilk dikkatimi çeken şeylerden biri pencerelerin ikizkenar yamuk şeklinde olmasıydı. Güzel de görünmüyordu. "Neden" demekten kendimi alamadım. Bir de bu pencerelerin dış kenarlarına küçük çakıl taşları yapıştırılmıştı. Ufff! Sonradan anladım ki bu pencerelerin yapımında İnka mimarisinden esinlenilmiş. İnkaların kullandıkları yaygın mimari biçimi, ikizkenar yamuk. İnka mimarisinde kullanışlılık ve sadelik baskın özellikler olmasına rağmen bu pencereler için bunu söylemek pek olanaklı değil.

Copacabana’dan gidilebilecek iki yer var. Bunlardan biri “Isla Del Sol” Güneş Adası diğeri “Isla De La Luna” Ay Adası.





Güneş Adası, İnka mitolojisinin doğduğu yer. İnkaların yerleşmek için çok yüksek yerleri seçmişler. Böylesi yerlerde yaşamlarının nedeni korunma amaçlı ve güneşe yakın olma isteğinden kaynaklandığı belirtildi. Güneş Adası’nda, güzel bir manzara eşliğinde yaklaşık on kilometre yürüdüm.



Kalıntı çok fazla yoktu. Ama orada yaşadıkları için tarihi yer olarak kabul edilmiş. Güneş adasında, Challapampa ve Yumani adlı iki büyük yerleşim yeri var. Bu yürüyüş sırasında bu yerleşim yerlerini de görme imkanım oldu.


Challapampa




Yol boyunca karşılaştığım çocuklar fotoğraflarını çekmem için hemen poz veriyorlardı. Hemen ardından da para istiyorlardı. İstedikleri parayı alana kadar da peşimi/ peşimizi bırakmıyorlardı. İşlerinde oldukça profesyonel oldukları belliydi.



Bolivya, oldukça ucuz ama her türlü basit hizmetin bedeli var. Kaldığım otelde termofora koymak için sıcak su istediğim zaman bile bunun bir bedeli vardı. Böyle bir kültürün içinde yaşayan çocukların elbette farklı olması beklenemezdi.



Güneş Adası’nda karşılaştığım cefakar Bolivya kadınına gelince… Onlar bana Karadenizli kadınları anımsattı. İnişli çıkışlı yollarda ya -sırtlarına bağladıkları örtü içinde- sürekli bir şeyler taşıyorlardı ya da lamaları güdüyorlardı. Öylesine bir yükseklikte bu işi yapmak gerçekten çok zor. Ben kendimi zor taşırken dağlık yerlerde adeta keçi gibi sekiyorlar. Çok fazla çalışan erkek gördüğümü söyleyemeyeceğim. Mutlaka erkeklerin vakit geçirdiği kahve benzeri bir yer olmalı diye düşündüm. Bolivya’nın kadınları gerçekten çok çalışkan.. Sırtlarında çocuklarını taşırken bir yandan da çok farklı işlerde çalışıyorlar.



Copacabana’ya iki günlüğüne gelmiştim. Planıma uygun olarak Peru’ya geçecektim. Geçmesine geçtim ama. Peru topraklarında ancak yarım saat kalabildim. Gittiğimiz otobüsle geri dönmek zorunda kaldık Copacabana’ya. Çünkü yerliler hükümeti protesto etmek için tüm yolları kapatmışlardı. Yerlilerin ekim yaptıkları topraklarda petrol bulunmuş. Hükümet topraklar sizindir ama petrol devletindir demiş. Yerlilere bu topraklarda ekim yapabilecekleri ama çıkan petrolden yararlanamayacakları hükümet tarafından bildirilmiş. Bunun üzerine yerliler tüm yolları kapatmışlar. Biz turistler de böyle olunca olduğumuz yerlerde düşündüğümüzden daha fazla kalmak zorunda kaldık. Copacabana’dan Peru’daki Puno’ya gitmek oldukça kolay. Yaklaşık üç buçuk saat. 4 Amerikan Doları civarı. Yollar kapanınca akıllı Bolivyalılar hemen bir çözüm oluşturdular. Copacana’dan Puno’ya tekne koydular. Aslında böyle bir sefer yok. Yağmur yağınca şemsiye satıcılarının birdenbire ortaya çıkması gibi bu seferi hemen organize ettiler. Ama fiyatı 50 Amerikan Doları’ndan fazla. Bundan sonra şayet gidebilirsem Peru’dan yazacağım.

Haziran 2009


Güzin TÜMER



3508











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)