ISSN 1308-8483
Uyumayan Güzel: Barselona / Senem ÖZKUL
Senem ÖZKUL    
  Yayın Tarihi: 19.3.2007    


Uyumayan Güzel: Barselona

Her ne kadar yazdan kalma günler yaşasak da, elimde küçük bir valizle Barselona’ya Akdeniz sıcağına kaçarken buldum kendimi. Kısa bir gezi için gerekli olan her şey yanımdaydı; ancak, son dakika yolculuklarının sinir bozucu yanı olan “pratik gezi rehberi” hâlâ eksikti. Gidilecek şehir hakkında uzun uzun kitaplar okumaya fırsatımız olmadığında, kısa bir seyahatin her anını dolu dolu yaşamamızı sağlayacak bilgilere ihtiyaç duyarız. Uyumayan güzel Barselona’yı henüz görmemişler veya tam görememişler için konsantre bilgileri gezgin ruhumla sizler için not ettim. İşte yapmadan dönmeyecekleriniz...

Görmeden Dönmeyin
Kristof Kolomb Heykeli: Amiral Kolomb ilk seferinden başarıyla döndüğünde limandaki heykelinin bulunduğu bu meydanda zamanın kraliçesi tarafından büyük bir törenle karşılanmış. 60 metre yüksekliğindeki sütunun tepesindeki Kolomb figürü, parmağıyla Akdeniz’in engin sularını işaret ediyor. Bu sütunun en üst noktasına asansörle çıkıp tüm şehre tepeden bir “Kolomb” bakışı yapabilirsiniz. Heykelin denize bakan ön yüzündeki tarihi liman binası Portal de La Pau (Port de Barcelona), özellikle çatısındaki heykellerin ince işçiliği ile alıcı gözle incelemeye değer.

Denizcilik Müzesi: Liman’dan ünlü Paral lel caddesi istikametine doğru ilerlerken sol tarafta kalan bu müze de denizciliğe ilgisi olanlar için görülmeden dönülmemesi gereken yerler arasında. Tekneler, kadırgalar, çapalar ve denizle alakalı akla gelebilecek her türlü ayrıntının sergilendiği tarihî bir bina burası.

Liman: :Tarihî liman binasından ünlü alışveriş merkezi Maremagnum’a uzanan tahta iskele, yat limanına ve Dünya Ticaret Merkezi’ne karşı deniz manzaralı fotoğraf çekmek isteyen turistlerin akınına uğrar. Maremagnum’un hemen bitişiğinde bulunan L’Aquarium, denizde yaşayan her türlü hayvan ve bitkinin sergilendiği devasa akvaryumların bulunduğu bir merkez. Avrupa’nın en büyük akvaryumu kabul edilen L’Aquarium’u görmek özellikle çocuklar için oldukça maceralı bir gezi.

Montjuic Tepesi: :Dünya Ticaret Merkezinin hemen yanındaki teleferik veya Paral lel’den furnicular sistemiyle ulaşılabilen Montjuic Tepesi, botanik bahçesi, panoramik parklar ve olimpik tesislerin bulunduğu bir tepe. Zirvesinde tarihi Montjuic kalesi bulunuyor. 1992 Olimpiyat oyunlarının düzenlendiği Anella Olimpica da bu tepeye kurulmuş. Şehrin kuzey kısmını tepeden izleme imkânı sunan olimpik tesislerin hemen önünde, hemen her noktadan görülebilen Torre de Calatrava bulunuyor. Aslında telekominikasyon kulesi olarak kullanılan bu simge futuristik dizaynıyla boğa boynuzlarını andırıyor.

Katalonya Ulusal Sanat Müzesi (MNAC: Museu Nacional d’Art de Catalunya):: Olimpik tesislerden çıkarak yolun karşısındaki merdivenlerden aşağıya doğru indiğinizde yeşillikler arasına gizlenmiş bir başka tarihi binaya rastlarsınız: Katalonya Ulusal Sanat Müzesi. Katalonya’daki kiliselere ait tarihi esyalar, roman eserleri, duvar tabloları ve her ay farklı bir sergi etkinliğinin düzenlendiği işlemeli binayı gezmek tam bir kültür ziyafeti. Ancak, bu müzenin içindekilerden çok girişindeki merdivenlere oturarak izlemeye doyamayacağınız şehir manzarası ilginizi çekecektir. Sokak müzisyenlerinin eşliğinde hülyalara dalmak başka bir tat! Müzenin önündeki basamak şeklindeki havuzlarda, yaz aylarında gece saat 22’de klasik müzik eşliğinde su oyunları gösterisi oluyor. Bu unutulmaz showu, Barselona’da mutlaka yapılması gerekenler listenize almayı unutmayın.

Palau de la Musica Catalana: :Katalonya Müzik Sarayı, yaldız işlemeli ünlü konser salonu ile turistlerin daimî ilgi odağı. UNESCO tarafından dünya kültür mirasi ilan edilen bu sarayı, bir saat kadar süren ve İngilizce/İspanyolca dillerinde yapılmakta olan turlarla gezmek mümkündür. Ne yazık ki bina içerisinde film ve fotoğraf çekimi yasak; ancak, girişteki kafeteryayı gezerek dekorasyonların güzelliğine göz atabilirsiniz.

Picasso Müzesi:: Jaume I metro durağının çok yakınında bulunan Picasso Müzesi’nin muhiti, dar sokaklar ve tipik katalan evleriyle kaplı. Empresyonizm ve sembolizm akımlarının öncülerinden olan ünlü ressamın 3500 eseri, bir zamanlar kendisinin yasadığı evinde kronolojik düzene göre sergileniyor. Hafta sonu gittiğimde ucunu göremediğim ziyaretçi kuyruğuyla karşılaştığım için, buraya hafta içinde bir gün ayırsanız isabetli olur. Müzeye girişin, her ayın ilk pazarı ücretsiz olduğunu da hatırlatayım. Müzik Sarayı’ndaki fotoğraf ve film çekimi yasağı burda da geçerli. Buradaki geziniz bittikten sonra eğer hala vaktiniz ve enerjiniz varsa, çıkışın hemen karşısındaki Tekstil Müzesi’ni veya hediyelik eşya dükkanlarını dolaşabilirsiniz.

Hospital de La Santa Creu: :Pek çok şehir gördüm; ancak, şimdiye kadar renklerin bu denli canlı ve ahenkli olduğu tarihî bir hastane kompleksine tanık olmamıştım. 1401’de inşaa edilmiş bu hastanenin binaları, en az hastalar kadar turistlerin de akınına uğruyor.

La Sangrada Familia Tapinagi: :Barselona deyince akla gelen ilk yapı Kutsal Aile Kilisesi La Sangrada Familia. Şehri bugünkü otantik çehresine kavuşturan ünlü mimar Antoni Gaudi’nin neo-gotik tarzda dizayn ettiği kilise, karşıdan bakıldığında sahilde avcumuzun içinden damlatarak yaptığımız kumdan kaleleri andırıyor. Mimar Gaudi, kilisenin yapımı sırasında talihsiz bir tramvay kazasında ölünce yapımı tamamlanamayan kilisenin diğer bir ismi de “Bitmeyen Kilise” olmuş (Kilisenin 2020’de son haline kavuşması bekleniyor).
Dışarıdan göğü delercesine yükselen kulelerinin cazibesine kapıldığınız kilisenin içine girince biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz (Giriş ücreti: 8€ normal/5€ öğrenci). Kilisenin tam ortasında, 170 metrelik kubbesine yükselen vinçleri ve her yere yığlmış inşaat malzelerini görünce tüm estetik fotoğraflar çekme hevesiniz kaçıyor. “Buraya kadar geldim, bari tepesine tırmanayım.” diyorsanız, içerideki asansörlere binerek 65 metreye kadar çıkabilirsiniz (2 €). Ondan sonrası basamaklara tırmanarak ulaşılan kilisenin minik balkonlarından çok güzel bir şehir manzarasına ulaşıyorsunuz. Aşağıya inerken basamakların spiral oluşu ve ortalarında korunak olmamasından dolayı, çocuklu aileler için asansörün tercih edilmesi bence şart.

Boğa Güreşleri Arenası: :La Sangrada Familia’dan yürüyüş mesafesiyle 10`uzaklıkta bulunan arena (metro durağı Monumental), kış aylarında kapalı oluyor. Toprak rengi duvarlarının üstüne işlenmiş mavi beyaz mozaiklerin harika bir görünüm oluşturduğu binanin resimlerini çekmek için kapalı da olsa gitmeye değer. Eğer şehri yazın ziyaret edenlerdenseniz, La Ramblas başta olmak üzere turistik caddeler üzerinde bulunan turist bilgilendirme noktalarından veya üstünde”Toros” yazan gişelerden bilet almanız mümkün. Çok sayıda meraklısı olduğu için biletleri iki gün önceden almanız iyi olur.

Casa Mila: :Gaudi’nin taşları yuvarlak hatlı kesimlerle şekillendirerek dizayn ettiği Casa Mila veya Barselonalı’ların deyimiyle “Taş Ocağı (La Pedrera)”, lüks mağazaların yer aldığı ünlü Diagonal Bulvarı üzerindedir. Ünlü mimarın en tanınmış ve son eseri (1910) olarak bilinen Casa Mila’nin dış görünümü Çakmak Taş çizgi filmindeki evleri andığı için açıkçası estetik olmayan ama sevimli bir görünüm sergiliyor.

Parc Güell: :Barselona’ya hakim diğer bir tepe üzerine Gaudi tarafından tasarlanarak inşaa edilmiş. Gaudi’nin bir zamanlar yaşadığı ve şimdi müze haline getirilmiş evini takip eden patikanın sonunda şehre nazır terası andıran bir alan bulunuyor. Alanın çevresi, birbirinden canlı fayans parçacıklarıyla oluşturulmuş kolajlarla kaplı banklarla çevrili. Buradan şehre karşı bol bol hatıra fotoğrafı çekildikten sonra terasın altında bulunan sütunlu salona geçebilirsiniz. Tavanı muhteşem süslemelerle kaplı bu salonun akustiği çok iyi olduğu için sokak müzisyenlerinin mekanı haline gelmiştir. Sütunlu salonun hemen önündeki merdivenlerde ise, hediyelik eşyalara konu olan ejderha figürü bulunuyor. Park Güell’deki renk cümbüşünün doyasıya tadına varmak istiyorsanız bir hatırlatma: Parkın pek cok yeri toprak kaplı olduğu için uygun ayakkabı giyilmesi tavsiye olunur.

Stadions Camp Nou: :Buraya kadar gelip de 120bin kişilik Barselona futbol stadyumunu görmeden gitmek istemeyenler için, Avrupa’nın en büyük ve dünyanın ikinci büyük stadyumuna turlar düzenleniyor. Tur ve maç biletleri turist bilgilendirme merkezlerinden edinilebilinir. Maçlar genelde Pazar günleri oynanıyor.

Sahiller ve Plajlar: :Farklı versiyonlari olmakla birlikte, şehrin biraz dışından merkeze doğru yaptığım sahil turunu önermek istiyorum. Poblenou metro durağına kadar metroyla gittim ve yukarıya çıkar çıkmaz deniz istikametini sordum. Sahile çok yakın bu duraktan denize vardığımda sonu yokmuşcasına uzanan bir plaj beni bekliyordu. Sahil boyunca kaldırımdan da yürüyebiliyorsunuz; ancak, merdivenlerden asağıya inip plajin kenarındaki yürüyüş yolunu tercih ederseniz, caddenin altına gizlenmiş bar ve restoranları kaçırmamış olursunuz. Kumun dingin renginin ve Akdeniz’in kıyıya yolladığı bol köpüklü dalgaların güzelliği kelimelerle ifade edilemez. Sahilde yürüdükçe, karşınızda gün batımıyla portakal rengine bürünen gökyüzü sizi koynuna çekiyor sanki. Şehire yaklaştıkça insan trafiği artıyor. Port Olimpic’teki restoranların önündeki garsonlar çoktan turist avına çıkmışlar bile. Port Olimpic’in hemen yanındaki Grand Gazino de Barcelona ve yanındaki lüks alisveriş merkezi Marina Village, ikiz kuleler görünümüyle sahilin doğallığını bozmuş bence. Bu binaların önündeki bronz balık figürü güneşin veda rengiyle birleşince inanılmaz ışık oyunları yapıyor.

Rambles: :Sahil turunu, Barselona’yı büyük ölçüde uyumayan güzel yapan La Rambla ile noktalıyorum. Liman ile Placa Catalunya arasında uzanan bu 1,5 km lik sokak eğlence, alışveriş, sanat, yemek, barınma ve gezme gibi daha pek çok ihtiyacı karşılamak için ortak nokta ilan edilmiş sanki. Gecesi ve gündüzü ayrı güzellik taşıyan bu caddede, çiçekçiler, kuş satıcıları, sokak sanatçıları, ressamlar, şans oyunları oynatanlar, pantomim sanatçıları, hediyelik eşya mağazaları, restoran ve cafeler sayesinde 24 saat insan kalabalığı görmek mümkün. Eğer gece geziyorsanız, ellerinde koyu kırmizi teneke kutularla dolasan satıcıları görürsünüz. Bu koyu kırmızı kutular, Barselona birası Estrella...
La Rambla’da görülmesini mutlaka tavsiye ettiğim iki yer var. Bunlardan birincisi, bizim halk pazarlarına benzeyen; her türlü taze meyve sebze, balık, deniz mahsülleri, şarkuteri ürünleri ve hatta İspanyol’ların severek yedikleri salyangoz satılan Mercat de Sant Josep. İkincisi ise Bal Mumu Müze’sinin bahçesinden girer girmez sağ taraftaki koridorda girişi olan kafe. Bu kafe, içinin tamamen ağaçlarla dekore edilip orman atmosferi oluşturulmasuyla yerli halkın ve turistlerin ilgisini çeken mekanlar arasında...

Gitmek ve Dönmek :
Barselona’da metroyla seyahat, en kolayı ve maddî yönden uygunu. Havalimanından, şehrin belirli ana metro duraklarna bağlantısı olan tren hattı R1 geçiyor. Bu hat, aynı zamanda ana istasyon olan Sants Estacio’dan da geçiyor. Paral lel, Catalunya, Liceu, Diagonal durakları şehrin merkezi konuma sahip metro duraklarındandır.
Metro biletleri, duraklardaki otomatlardan veya gişelerden alınabiliyor. Havalimanından şehre ulaşmak için normal şehir içi biletin geçerli olduğunu gördükten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki, diğer Avrupa şehirlerine kıyasla toplu taşıma araçlarıyla seyahat oldukça ucuz. Tüm turistik mekanları görmek için birinci bölge bileti almanız yeterli. Benim tavsiyem, T10 (Zone1, ücreti 6,90 €) olarak bilinen 10 binişlik bileti almanız. Bu bilet ucuz olmakla birlikte, basıldığı andan itibaren 1saat 15 dakika içerisinde diğer toplu taşıma araçlarına ücretsiz binme olanağı sunuyor. Bileti sağdaki makine yerine soldaki makinede damgalatıyorsunuz ve sağındaki turnikeden geçiyorsunuz. Bu fark, bir çok turistin şaşkın bakışları arasında bastığı biletin yanmasına neden olabilecek türden. Ayrıca, az önce saydığım büyük metro istasyonlarının içinde bir başka hatta binmek için okları izlediğinizde şehrin altına kazlmış köstebek yuvası gibi uzun koridorlardan dakikalarca yürümek gerekiyor. Oldukça kalabalık olan metrolarda, yan kesicilere dikkat etmekte fayda var.

Yemeden Dönmeyin:
İspanyollar günde dört öğün yiyorlar: Sabah, öğlene yakın (10-11), akşam üstü (14-16) ve gece (22-23). Bu güne kadar gezdiğim hiç bir ülkede, gecenin 11’inde restoran önlerinde kuyruk görmemiştim. Sabahları genellikle sıcak çikolata ve churros denilen tulumba tatlısı benzeri tatlı yiyorlar. Tortilla a la Espanola denilen patatesli omlet de severek yeniliyor. Öğlen yemeğinde ise, her yerde satılan ve içinde peynirden tutun da ton balığına kadar binbir çeşit malzemeyle hazırlanmış baguette ekmekleri tercih ediliyor.
Akşam ve gece yemeği ise en önemli öğünlerden. Bunlar sadece karın doyurma amaçlı değil, Akdeniz insanının sevdikleriyle bir araya gelmek için bir fırsat olarak da değerlendiriliyor. Restoranlara göz attığınızda yalnız yemek yiyen insan sayısı yok gibi. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken bir konu da İspanyol’ların restoran anlayışı. Dışardan bakıldığında “Aaaa burası bar, restoran değil.” diyerek önünden geçip gittiğim her mekanın aslında akşam yemeği için mükemmel yerler olduğunu keşfetmem biraz zaman aldı. Barın (Tapas-Bar) etrafındaki açık büfeden aparatif olarak tapaslarınızı seçebiliyorsunuz. Deniz ürünlerinden patates kızartmasına kadar değişen tapasların ardından, ana yemek olarak Barselona’aya özgü Paella’yı deneyebilirsiniz. Paella, deniz ürünleri, sebzeler, veya tavuk gibi değişik malzemelerle hazırlanmış safranlı pilava verilen isim. Pişirildiği tava ile servis yapılan bu yemek, yanında sunulan ünlü İspanyol şarabı Sangria ile sadece midelere değil gözlere de hitab ediyor. Gece öğününde ise en çok tercih edilen, sıcak peynir soslu mısır cipsi Nachos’tur. Soğuk servis yapılan nachos ları bandırmak için çeşitli soslar da sunuluyor. Mutlaka denenmesi gereken ve alışkanlık yapan soslardan biri sarmısaklı avakado sosu. Ve son olarak yemeğin üstüne, ünlü Katalan tatlısı krem karameli deneyebilirsiniz. Tadı krem karamelle kazan dibi arasında olan bu sütlü tatlı, yemek sonrasında hoş bir ferahlık bırakıyor damaklarda.


Almadan veya Bakmadan Dönmeyin:
Limana doğru bir yürüyüşe çıktıysanız, World Trade Centre (Dünya Ticaret Merkezi) karşında bulunan Maremagnum’a uğramadan geçmeyin. Barselonalı’lar için olduğu kadar turistler için de gözde olan Maremagnum, alışveriş dışında denize karşı bir kahve molası vermek için de ideal mekanlar arasında. Büyük gemilerin limana demir atmalarını, sürekli hareket halindeki insan kalabalığını ve gün batımını izlerken yorgunluğunuzun nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Maremagnum’un en üst katındaki restoranlar da birbirinden güzel Akdeniz lezzetlerini tatmak için enfes ortamlar sunuyor.
Placa Catalunya, alışveriş merkezlerinin bulunduğu caddelerin kesiştiği Barselona’nın en büyük meydanı. Dışarıdan bakıldığında çok dikkati çekmeyen ve gri rengiyle daha çok resmi binalari andıran El Corte Ingles, aslında 9 katlı bir alışveriş merkezi. Buranın en üst katındaki self-service restoranlarda oldukça lezzetli ve uygun İspanyol yemekleri yemek mümkün. Yemeği lezzetli kılan en önemli ayrıntı, muhteşem şehir manzarasında saklı.
Placa Catalunya’ya açılan ünlü caddelerden biri Avenue Portal de l’Angel. Araç trafiğine kapalı bir cadde üzerinde, İspanyol markaları Zara ve Mango dahil olmak üzere her türlü mağazayı bulmak mümkün. Özellikle ayakkabı dükkanlarının sunduğu çeşitler ve Camper ayakkabılarının fiyatlarının uygunluğu, değerlendirilmesi gereken fırsatlar arasında. Alışveriş konusunda önemli bir bilgi ise katolik bir ülke olan İspanya’da mağazaların çoğunun Pazar günleri kapalı oluşu...

Havaalanına doğru yola çıkmadan önce, kış güneşinin verdiği tatlı miskinlikle son kahvemi yudumluyorum limanda. Bir gezinin sonunda söylenebilecek en güzel cümle dökülüyor dudaklarımdan: “İyi ki gelmişim, her saniyesine değdi doğrusu...”
Yaz kış uyumayan bir güzeli izledim beş gün boyunca ve parlak güneş ışıklarının altında bin bir yüzünü sundu bu güzel... Geriye dönüp baktığımda, bir fotoğraf makinesi dolusu ölümsüzleşen anlar ve onlara baktıkça bir daha gelebilmek için tutulan dilekler...


Senem ÖZKUL



2617











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)