ISSN 1308-8483
BİR DENİZE KAVUŞMA ÖYKÜSÜ / Gürbüz SEZGİN
  Yayın Tarihi: 14.9.2007    


BİR DENİZE KAVUŞMA ÖYKÜSÜ

      Toprak, toprak, toprak ve çakıl taşlarıyla örülüydü etraf. Gözlerimi kamaştırarak karanlığın içinden süzülen ışığı fark ettim ilk olarak. Kımıldadım. İçerdekiler başlarını bana doğru çevirerek sustular. Yüzlerindeki hüzün, endişe, kaygı beni hiç mi hiç etkilemedi. Işık, belli ki güneşti. Nemin serinliğinden kurtulmak için bir an önce güneşe çıkmak istedim. Işık huzmesine yöneldiğimde içerdekilerin kaygısı arttı. Biri annemdi, önüme geçerek yerime dönmemi emretti. Evet, durum ciddiydi.
      Kardeşlerimden biri beni işaret ederek anneme döndü:
     - Peki bunu nasıl koruyacağız?
      Korumak, korunmak, neden, kimden? Belli ki tehlike söz konusuydu. İçerisi sakin olduğuna göre dışarı çıkacaktık ve dışarısı tehlike doluydu. Pustum, korku onlardan bana bulaştı. Diğeri:
     - Anlatacak mıyız ona da?
      Anlaşılıyor ki, planlar çoktan yapılmıştı. Olacaklardan habersizdim. Daha da dikkat kesildim. Annem:
     - Ona anlatacak zaman yok. Hem anlar mı bilmem. Dediğim gibi siz önden fırlayacaksınız. Bütün gücünüzle koşacaksınız, koşacaksınız denize ulaşana kadar. Ben kardeşinizle çıkacağım. Bir kez daha söylüyorum, sakın arkaya bakmak yok. Ne sesi duyarsanız duyun, vargücünüzle hep ileriye. Bir an tereddüt göstermeyin. Toprakta yol almak hayli güç olacak biliyorum. Ama deniz yok mu!
      Deniz sözcüğüyle hüznü ikiye katlandı annemin. Sanki bir daha dönmeyecektik toprağa ve deniz her şeydi, ulaşılması güç yegane hedefti. Özgürlük, kurtuluş demekti. Annem devam etti:
     - Denize ulaştığınızda salmayın kendinizi. Kimse kimseyi beklemesin. Yüzeyde kalmayın, dibe dalın.
      Demek ki denize ulaşıldığında tehlike geçmeyecekti. Ama asıl beni üzen, belki bir daha kimsenin kimseyi görmeyecek olmasıydı. Özgür ama kimsesiz. Özlemeyecek miydik birbirimizi? Tek başıma, koca denizin karanlıklarında! Ürperdim. Annemin sımsıcak sesiyle kendime geldim:
     - Gel buraya küçük yaramaz. Birazdan dışarı çıkacağız, 10 metre kadar koşacağız. Denize kim ilk varırsa sürpriz bir ödül var. Sadece koşacaksın tamam mı? Her ne olursa olsun koş.
      “Her ne olursa olsun” sözü hoşuma gitmemişti. bir şeyler olacaktı belli. Ama ne? dışarıda ne vardı? Neden koşmalıydık, yürüsek olmaz mıydı? Hatta güle oynaya ilerlesek! Yanıt almayı ummadan korkarak sordum:
     - Anne, dışarıda ne var? Neden korkuyorsunuz ki? Altedemez miyiz onları? Koca zırhlarımız var, kolay lokma olmayız.
      Ağabeyim atıldı öne:
     - Ben de görmedim ama annem görmüş, anlattı bize. Senin sandığın gibi değil. dışarıda bizi bekleyenler birer canavar, bizden çok büyükler. Kiminin dev kanatları, kiminin sivri dişleri var. Ama korkma, biz çoğuz, sadece dördümüz değiliz. Diğer yuvalardan da onlarcası çıkacak. Hep birlikte hareket edeceğiz. Hepimize saldıracaklar. Bu bir oyun değil. Denize ulaştığımızda bitecek her şey. Anlıyor musun, sadece denize ulaş o kadar!
      Anneme baktım, başını öne eğdi. Gözlerinden akan birkaç damlayı gizlemek ister gibiydi. Soracaklarım vardı daha, ama boğazımda kaldı. Sözcükler çıkmadı. Sustum.
      Canavarları canlandırmaya çalıştım kafamda. Hayal edemedim. Bilmiyordum, karşılaştığımızda görecektim. Tek bildiğim, mücadele etmeyecek, kaçacaktım sadece. Ya kaçamazsam! Ya denize ulaşamazsam! Düşünmemeliydim artık. Korkmanın da faydası yoktu. Yaşanacaktı işte!
      Zamanı beklemeye koyulduk. Bir an önce ne yaşanacaksa yaşansındı. Ah zaman! Bu kadar mı geçmek bilmezsin. Her saniye 1 saat.
      Annem hissetmiş olmalı ki, ışığa yöneldi, çakılları aralayarak kafasını uzattı. Heyecandan ölecek gibiydim. Hüzünlü ve titrek sesiyle:
     - Haydi çocuklar, zaman geldi işte. Dediklerimi asla aklınızdan çıkarmayın. Ben yavrucakla beraber çıkacağım arkanızdan. Son kez söylüyorum, durmak yok, arkaya bakmak yok. Denizde buluşuruz, haydiiiiiiiii.
      Kardeşlerim ok gibi fırladı kapıdan. Ben de kapıya yanaştım, dışarı kolaçan etmek istedimse de annemin itmesiyle fırladım. Annem hemen arkamdan geliyordu. Güneş gitmiş, alacakaranlıktı ortalık.
      Çevreme baktım, bir de denize. Olanca gücümle koşmama rağmen 10 metre denilen deniz o kadar uzak görünüyordu ki, umudum tükenir gibi oldu. Annemin durmadan “koş, koş” sesleri benim itici gücümdü. Durmadım. Koştuğum kumsal öyle ağırdı ki, nefes nefese kalmıştım. Bu ağır kumsalda, etrafta onlarca caretta, ufukta deniz, durmamacasına koşturuyorduk. Kumsal, kumsal değil, caretta tarlasıydı adeta.
      Denizin kokusu ulaştı burnuma. Galiba yaklaşmıştık. Birden arkada, iri gövdeli, iki ayaklı bir yaratık ay ışığını kapladı kanatlarıyla. Bana doğru geliyordu ki, annem son bir çabayla atıldı. Canavar dedikleri bu olmalıydı. Öyle korkmuştum ki, durakladım. Fakat annemin, “koş, durma” bağırtısıyla yeniden başladım koşmaya. Ay ışığı tekrar belirdi, ama annemi havada, canavarın ayakları arasında gördüm son kez.
      Ağlamamalıydım, zira ağlamak gücümü tüketiyordu. Düşüm yitip gitmiş, düşüncelerim çalışıyordu hala. Yasa bu muydu, yoksa doğa mı? Yas mı tutmalıydım, doğanın yasasını öğrenmek mi? Her ne ise kahretsindi. Babamı hiç tanımamış, annemi az önce kaybetmiştim. Kabullenmeli miydim, isyan mı etmeliydim? İsyan neye yarardı ki denize kavuşamadıktan sonra!
      Hem düşünüyor, hem koşuyordum. Sorular, yanıtlar yankılanıyordu kafamda. Deniz artık anlamsızlaşsa da, ayaklarım koşmanın ritmini yakalamış, uçuyordu adeta.
      Kan ter içinde, ıslaklık artmıştı ayaklarımda. Denizin kokusu daha da keskinleşmişti. Kocaman bir dalga beni içine çekti. Kurtulmuş muydum acaba?
      Denizdeydim işte. Sessizlik. Uçsuz bucaksızlığa kavuşmuştum. Kardeşlerimin dediği gibi dibe dalmalıydım hemen. Her şeye rağmen, kafamı çevirdim kumsala. Kardeşlerimi görebilecek miydim, annemin başına gelenleri anlatabilecek miydim? Geriye baktığımda kumsal artık bomboştu, kocaman bir boşluk. Kimsecikler kalmamıştı karada.
      Geçmişe takılmamalıydım daha fazla. Dibe daldım. Önümde bitimsiz bir derya. Yüzmek için çaba gerekmiyordu artık. Yüzdüm, yüzdüm, ilerledikçe deniz mavi, serin ve derindi. Yanımda hiçbir caretta da yoktu. Özgürdüm özgür olmasına, ama özgür ve yalnız.

10.08.2007
(48. doğum günümde annemin anısına).



Gürbüz SEZGİN

anteros59@hotmail.com


1839











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)