ISSN 1308-8483
Yarımadadan adaya… / Işık Teoman
Işık Teoman    
  Yayın Tarihi: 27.7.2010    


Yarımadadan adaya…


Yunanistan adalarının bazıları kıyılarımıza o kadar yakın ki, neredeyse sabah öten horozların sesleri bile birbirine karışacak. Özellikle Bodrum’un karşısında Kos ve Kuşadası’ndaki Samos adaları el ile tutulacak mesafede gibi. Ağabeyimin yazlığı Seferihisar’da, her gittiğimde güneşin batışını izlerim. Güneş, Midilli adasının hemen üzerinden batıp gidiyor yaz aylarında. Hep merak etmişimdir oradaki yaşamı, gelenekleri ve görenekleri. Çünkü Sakız adasına da gittiğimde o kadar çok benzer gelenekler ve yemekler ile karşılaştım ki, sanırsınız Türk toprakları.



Her şey internet ortamında

Samos için de böyle düşünürken, pasaportumda bir süre daha vize olduğunu görünce bir anda karar verdim. Tüm işlemlerimi internet ortamında çözümledim. Kuşadası’ndaki Azim Tur’a mesaj attım ve on dakika içinde biletlerim gidiş-dönüş ayrıldı. Booking.com adlı siteye girdim yüzlerce otel, motel ve pansiyon adresleri,fiyatları,özellikleri ve fotoğrafları yer alıyor. Mesaj attım ve on dakika sürmeden odamı ayırdılar. Cumartesi sabahı zaman kazanmak için ağabeyimin Seferihisar’daki evine Cuma akşamından gittim ve orada yattım. Sabah erkenden kalktım doğru Kuşadası. Aracımı uygun bir sokağa park ettikten sonra Azim Tur firmasının bürosuna gittim biletimi aldım. Limana giriş yaptıktan sonra girişteki bir kafeteryada kahvaltı ettim. Her şey yolunda gitti.



Kuşadası Limanı’nda çok renklilik

Saat 08.30 gibi gümrük kapısı açıldı giriş işlemlerimiz kısa sürede yapıldı. Bu arada Kuşadası Limanı’na sekiz on katlı kruvaziyer gemiler yanaşmış yolcu indiriyorlar. Her milletten, her dilden insanlar yanımdan geçip gidiyor. Çok renklilik yaşanıyor limanlarda. Yaşlı ve hasta turistler üç tekerlekli bisikletlere binerek çıkış kapısına kadar gidiyorlar. Bizi Samos’a taşıyacak olan teknenin adı Sultan, daha gelmemiş, birkaç dakika sonra görünüyor kıçıyla limana yanaşıyor. Aynı tekne ile yolculuk yapacak olanlar teknenin bağlanmasını bekliyoruz. Böyle bir tekne ile 30 yıl önce Erdek’ten Avşa adasına geçmiştim. Korkunç dalgalar ve rüzgar ile boğuşan teknede içim dışıma çıkmıştı. Ama Avşa adasında iki keyifli gün geçirmiştim.



Kuşadası-Samos arası 1.5 saat

Yine aynı sıkıntıları yaşamamak için gökyüzüne ve ufuk çizgisine bakıyorum. Hava tertemiz, masmavi ve deniz çok durgun. Sultan tekne kısa sürede demir aldı ve yola koyuldu. Güvercin adasının yanından teğet geçiyoruz, sabahın erken saatleri olmasına karşın kıyıda güneşlenenler ve denize girenler var, çünkü hava sabahtan sıcak ve çok nemli. Kuşadası-Samos arası 1.5 saat sürüyor. Adaya yaklaşırken minik adacıkların arasından süzülüp gidiyor tekne.
Samos adasına yaklaştıkça tek tük evler görünmeye başlıyor. Adanın Kuşadası’na bakan bölümünde pek ağaç yok. Ancak burnu döndükten sonra muhteşem bir güzellik karşılıyor insanı. Koyun sağı ve solu yeşillikler içinde kırmızı kiremitler ile kaplanmış bir boyda ve güzellikteki rengarenk boyalı evler hemen dikkat çekiyor. Sanki birinden örnek yapılmış ve diğerleri farklı renklere boyanmış ve üretilmeye başlanmış gibi görünüyor evler, görsel güzellik büyülüyor.



Alaçatı-Çeşme veya eski Foça gibi

On beş dakika içinde teknemiz limana yanaştı. Gümrükte güler yüzlü kadın görevliler bizi karşıladı ve laf olsun diye öylesine çantalarımıza baktılar ve geçiş izni verdiler. Gümrükten çıktıktan sonra çevreme bakındım. Sanki Alaçatı, Çeşme veya eski Foça’ya gelmişim gibi bir hisse kapıldım. Bir meydana bakıyorum Çeşme, bir sokağa dönüyorum Alaçatı, bir koya yürüyorum eski Foça, karşımda kocaman bir beyaz bina sanki Urla. Zakkumlar, dut ağaçları ve hemen her evin önünde, merdiven kenarlarında sardunyalar, zeytin ağaçları, begonviller, sakız sardunyalar mis gibi kokuyor. Binlerce beyaz güvercin ayaklar altında dolaşıyor, insanlardan ürkmüyor ve korkmuyor, sokak kedileri gibi her yerde onlar var. Bir taksiciye kalacağım otelin adresini sordum ve bana yürürsem kısa sürede oteli göreceğimi söyledi. Beş dakika içinde otele ulaştım. Ama otelin sahibini en az yarım saat beklemek zorunda kaldım.



Ada sıcak ve nemli

Adanın sıcağı ve nemi o kadar yoğun ki kan ter içinde kaldım bir anda. Otelin lobisinde beklerken defalarca lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Neysi ki, otel sahibi geldi de odama zor attım kendimi, duşun altına girdim ve dakikalarca soğuk suyun altında bekledim. Kaldığım otelin arka penceresinden baktığımda zümrüt gibi yeşil bir tablo ile karşılaştım. Otelin hemen altından başlayan turunçgiller onlarca dönümlük alanı kaplamış. Yeşilliklerin hemen ardından yine rengarenk boyalı evler ve onların bitiminde de çam ormanları başlıyor. Fotoğraf çekeceğim o kadar çok görsel güzellik var ki adada. Üstümü değiştirdikten sonra şortumu giydim ve başladım sokakları dolaşmaya. Adanın bir ucundan başlayıp yürüdüm. Sokak aralarında terk edilmiş çok sayıda ev bulunuyor ve bunların kapılarına asma kilit vurulmuş.



Bir sokaktan iki kez geçtim

Her sokağın bitiminde bir üst sokağa geçerek sonuna kadar gittim. Dönüşü yine bir üst sokaktan yaparak akşama kadar adada gitmediğim, geçmediğim sokak kalmadı diyebilirim. Hatta yanılarak bazı sokaklardan iki gez geçtiğim bile oldu. Ada hala 1970’li yılları yaşıyor, turistlere yönelik bir hizmet görünmüyor gibi. Sanki her şey kendiliğinden yürüyor. Latin alfabesine geçilmemiş. O nedenle sokak isimlerini ve gidilecek yerleri okumak mümkün değil. Çarşı içinde levhalar var, ancak onlar da yeterli değil. Ada halkı çok sigara içiyor. AB kriterleri sanki burada geçerli değil. Açık ve kapalı tüm mekanlarda herkes sigara içiyor. Kaldığım otelde kahvaltı yapmaya indiğim salonda bile sigara içiliyordu. Mesafeler kısa olduğu için motorsiklet kullanımı bir hayli yaygın durumda. Ancak kask kullanımı hemen hemen yok gibi. Balık restoranlar düşündüğüm gibi çok sayıda çıkmadı karşıma. Ağırlıklı olarak tavuk ve domuz eti üzerine yiyecekler bulunuyor.



Döner pek revaçta

Döner pek revaçta ve sulvaki dedikleri bizim şiş kebaba benzeyen bir yiyecek çok tüketiliyor. Ben de genel olarak tavuk döner yiyerek iki günümü geçirdim. Adanın hemen her yerinde küçük de olsa koylar var ve ben de bol bol denize girdim, yüzdüm keyfini çıkardım. Zamanımın az olması nedeniyle durmadan yürüdüm ve parmaklarım su topladı ama değdi doğrusu, iyi ki gelmişim. Adada bir karı kocanın çalıştırdığı dondurmacı dükkanına defalarca gittim ve kocaman çanaklar içinde dondurma yedim. Samos hatırası olarak kendime ufak tefek eşyalar satın aldım. Fiyatlar bize göre bir hayli pahalı, ancak sokak aralarında küçük dükkanlarda ucuz yiyecekler bulmak da mümkün. Samos adasında saatler 14.00’ü gösterdiğinde sokakta insan bulmak mümkün değil. Sadece kediler ve güvercinler dolanıyor ortalıkta. Dükkanların hemen hepsi kapalı ve siesta zamanı. Gördüğüm kadarıyla sadece dondurma ve pasta satan dükkanlar açık tutuluyor. Ancak saatler 19.30’a geldiğinde canlılık başlıyor, mekanlar birer birer açılıyor, insanlar sokaklara dökülmeye başlıyor ve bu canlılık gece yarısını geçene kadar sürüp gidiyor.



Dönüş zamanı

Cumartesi sabahı çıkıp, pazar akşamı dönüş yaptığım Samos Adası gezisinden oldukça memnun kaldım. İlk kez tek başıma yurtdışı gezisi yaptım ve bir sıkıntı çekmeden geri döndüm. Ve tüm işlerimi internet ortamında hallettim. Bileti Kuşadası’ndan aldım ama Samos adasında yer ayırttığım otelde ne gibi sorunlar ile karşılaşacağımı yol boyunca düşündüm durdum. Ve hiçbir sıkıntı yaşamadan Kuşadası’na döndüm. Kuşadası gümrüğünü geçtikten sonra bir litrelik Yunan Uzosu satın aldım. Uzolar gümrüklerde daha ucuz çünkü. Aracımı park ettiğim yerde buldum ve keyifli bir hafta sonu geçirmenin mutluluğu ile İzmir’e döndüm.










































































Işık Teoman

isikteoman@gmail.com


3167











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)