ISSN 1308-8483
SAĞ TOPUK DAHA YÜKSEK OLSUN MUSTAFA AMCA / Tülin DURSUN
Tülin DURSUN    
  Yayın Tarihi: 23.8.2010    


SAĞ TOPUK DAHA YÜKSEK OLSUN MUSTAFA AMCA

Sağ ayağını yere basarken, erkeklerin bakışları oynak kalçalarına takıldığını hissetmesi utandırıyordu kadını. Yıllardır alışamamıştı buna. Şehvet okunan gözlerden, bu pis bıyıklı adamlardan iğreniyordu. Orta yaşlara gelmişti artık. Onca yıl erkeklerin tacizlerine boyun eğmeden yaşamayı biliyordu. Karşı çıkmayı, onları alt etmeyi küçücük yaşında öğrenmişti. Üç kardeşin en büyüğü idi. Babasının karşı koymasına rağmen liseyi bitirmiş, bir devlet dairesinde çalışmaya başlamıştı. Nurten kendini bildi bileli hep çalışıyordu.

İlkokula başladığında yaşamla ilk kez karşılaşıyordu. Altı, yedi yaş çocuklarının bütün acımasızlıkları üstüne devrilmişti.

“ Topal. Topal!”

Gece yatağına yattığı zaman minik ellerini yukarıya kaldırıyor, çocuk dilinde yüreğini konuşturuyordu;

“ Allah Baba, ne olur bana yardı et! Ayağımı çabuk iyileştir olur mu? Arkadaşlarımla ip atlamak, seksek oynamak istiyorum. Koşmak istiyorum. Hem babama söyle Allah’ım, beni doktora götürsün. Olur mu Allah’ım?

Günler, aylar ve yıllar geçtikçe Nurten’in duaları değişti. Her şeyi kabullenmiş, Allah’la arasına sınır koymuş, isyanları durmuş ve kendini kardeşlerinin yetişmesine adamıştı.

Nurten’in içindeki fırtınaları kimseler bilmedi, kimseler anlamadı. O hep veren bir abla, söz dinleyen evlât olmuştu.

İlk aşkını anımsadı. İçinden bir şeyler koptu Nurten’in. Lisede beraber okuduğu Kemal’e gönlünü kaptırdığında başına gelecekleri hiç düşünmemişti. Kemal sınıfın çalışkanıydı. Nurten ders sorma bahanesiyle yakınlaşmaya çalıştığı bu gençten çok utanıyordu. Kemal de Nurten’e karşı boş değildi. O her yanına gelişte yanakları kızarıyor, gözlüğünün camları terden buharlaşıyordu. Esmer delikanlı oldukça da yakışıklıydı.

Bir gün Kemal Nurten’e kitap sayfaları arasında mektup verdi.

“ Bak Nurten! Bu kitabı yutmalısın ki cebiri verebilesin. Takıldığın yer olursa ara beni.”

“ Sağ ol Kemal. Çok iyisin.”

“ Cevabını da beklerim.”

“ Ne cevabı?”

Demeye kalmadan uzaklaşmıştı Kemal. Nurten bir anlam veremedi buna. Kitaba baktı uzunca. Eve vardığında kavrulmuş et kokusunun sokak kapısına kadar yayıldığını hissetti. Belli ki babası yine yoldan gelmişti. Yine içki içiyordu. Yanılmadığını kapıdan içeri girince anladı.

“ Nerede kaldın kız?”

“ Ancak geldim baba.”

“ Ancak gelmişmiş. Aksak ayağınla bir haltlar karıştırmıyorsun inşallah?”

“ Aman herif! Kıza söylediğine bak hele? Duyan da üvey evladına diyor sanacak.”

“ Konuşmayın da rakıyı tazeleyin.”

“ Hadi kızım koş, ellerini yıka da yardım et biraz. Sesini daha fazla çıkarmadan baban.”

Nurten elindeki kitaplarını, defterlerini kız kardeşiyle paylaştığı odaya fırlatarak banyoya girdi. Kendinden dört yaş daha küçük kardeşi Ayten ablasının kitaplarını toplamak için yere eğildi. Yerde duran beyaz bir kâğıdı alıp okumaya başladı. Bitirince babasına koşarak mektubu verdi. Avni Efendi okuma yazma bilmediği için;

“ De çekil git başımdan hele! Nurteeen! Gel kız buraya!”

“ Efendim baba?”

“ Ne diyor bu kancık? Okuyuver bakalım.”

Nurten kardeşinin elinden mektubu alınca yazıyı hemen tanıdı. Kemal’in yazısıydı bu. Kendisine yazılmıştı. Sözü nereye getireceğini bilemeden;

“ Bu benim okuldan geliyor baba. Veli toplantısı var da.”

“ İyi, kes! Anladık. Anan gelir.”

“ Baba! Ablam yalan söylüyor.”

“ Ayten!”

“ Yalancı! Ne olacak yalancı.”

Nurten o akşamı kazasız, belasız atlatmıştı içi korkuyla dolsa da.

Liseyi bitirdiğinde ilk aşkı Kemal üniversite için İstanbul’a gelince ayrılmışlardı. Zaten ailesi bu topalı gelin olarak almayacaktı. Kemal anlatmıştı evde konuşulanları. Nurten çok ağlamıştı bu sözlere.

Nurten çok ısrar etmesine rağmen babasını üniversite için ikna edemeyince devlet dairelerinden birine girmişti. Yıllarca işi ve evi arasında topal ayağını sürükleyip durdu. Evdeki işleri de yorucu ve bezdiriciydi. Kendine hiç zaman ayıramıyor, arkadaşlarına bile gidemiyordu.

Nurten’in ayağı aldığı kilolar yüzünden ağrıyordu. Bu öyle bir ağrıydı ki, beline ve sırtına da vuruyordu. Babası ona ayağına uygun, sakatlar için olan ortopedik ayakkabı almasını yasaklamıştı. Evlerindeki çamaşır makinesi eski tip, merdaneliydi. Çamaşır makinesinin başında belinin ve sırtının daha çok ağrıdığını hissetti. Ağrı sol tarafında daha fazla oluyordu. Bir gün sobaya atılacak odunlardan bir tanesini sağ ayağının altına koydu. İki ayağının yüksekliği aynı olunca bedeninde ağrıdan eser de kalmamıştı. Nurten biliyordu artık.

Evden gizlice arttırdığı parasıyla ayakkabı yapan Mustafa Usta’ya gitti. Siyah bir çift kundura yaptırdı.

Mustafa Usta güleç yüzüyle karşıladı Nurten’i.

“ Nurten Kızım, hayır ola?”

“ Mustafa Amca, bana bir çift kundura yapar mısın? Sağ topuk daha yüksek olsun. Giydiğim zaman iki ayağımın yüksekliği aynı olmalı.”

Bundan sonra Nurten yılda iki defa yaptırdı bunlardan. Biri yazlık, diğeri kışlık. Yeni kunduralarını taşıdığından beri daha bir güzelleşmişti Nurten. Dudağındaki gülümseme çok yakışmıştı ona. Artık onun sağ bacağındaki aksamayı kimse fark etmiyordu. Güvenle bakıyordu yaşama, geleceğe.

Bir Pazar günü yolda rastladı Kemal’e. İlk aşkı, ilk heyecanına. Aradan geçen on bir yıl yıpratmıştı adamı. Bakıştılar gizlice. Karısı bir kız çocuğunun elinden tutuyordu. Yine karnı doluydu. Nurten dimdik yürüdü adamın yanından geçerken. Kemal bu güzel kadına bakarken içinin pişmanlıkla dolduğunu hissetti.

Canım arkadaşım A'ya sevgim ve hasretimle...


Tülin DURSUN



1567











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)