ISSN 1308-8483
NASIL BAKARSAN / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 3.1.2008    


NASIL BAKARSAN

- Karamsar gözlüğümle-

Bayramdan çıktık, yeni yıl geliyor. Allah kahretsin! Hastanedeyiz. Günlerdir sabahlara kadar ayaktayım, bir damla uyku uyumadım. Bir öksürük belası başımızda. Ateşler altında hastam. Gözümü ayıramıyorum. Arada bir göz kulak olsun diye birilerini çağırıp ihtiyaçlar için dışarı çıkıyorum. Kafam hiç yerinde değil. Yorgunluktan karşımdakinin söylediğini duymuyorum. Duyduğumu zor anlıyorum. Özür diliyorum. Tekrar ettiriyorum. Dalga geçtiğimi sanıp ters bakanlar oluyor. Sabahın ayazında elimde küçük su bidonları gece boyu tükettiğimiz suları yeniden doldurmaya gidiyorum. Sokakta bir ben, bir de soğuktan gözleri akmış sokak kedileri, sokak itleri var. Şeytan şunlara tekme atmak nasıl zevkli bir şeydir diye dürtüp duruyor. Zor vazgeçiyorum. Şimdi sıcacık yatağımda mışıl mışıl uyumak vardı ya. Kısmet işte. İhtiyaç sadece suyla bitmiyor. Sanki evdekinin beş misli fazla malzeme tüketiyoruz burada. Dönüyorum odaya evden getirilmeye unutulmuş bir şeyler mutlaka çıkıyor. Bardak, tabak, çatal, kaşık, peçete, kağıt havlu, hastane yemeğinin zayıflığını takviye edecek yiyecek, bolca miktarda kutu meyve suyu, süt. Limon, illa limon bulunacak. Kirlenen yatak takımları evden yenilenecek. Titiziz ya, kendi evimizden gelen, hastaneden verilenden daha dezenfekte ya. Hem gelen gidene hastaneden verilenleri kullanmıyoruz havası da yaratılacak ya.

Nedense bu tür şeyler hep beni bulur. Biri bitse diğeri kapıya gelir dayanır.

Gün koşturmaca ile geçiyor. Doktor geliyor, hemşire geliyor, hastabakıcı geliyor, hizmetli geliyor. Bana da geliyorlar ara sıra. Oda trafiği yavaşlar gibi olunca refakatçi divanında şöyle ayağımı bir uzatayım diyorum. Pat! akşam temizliği için görevli kapıyı açıyor. Yerler kuruyana kadar koridorda turluyorum. Gün boyu ayaklarıma kara sular inmiş, içimden ne olur “Allah’ım bu akşam azıcık uyuyabileyim” diye dua ediyorum. Serum saati, antibiyotik saati, haznesine ilaç konulup buharı ağız yoluyla solunan cihazın çalıştırılma saati, saatler o kadar birbiri ardına sıralı ki, bir ara verip dünyada neler oluyor diye haberleri almaya televizyon salonuna uzanmaya vakit yok. Bu iş böyle sürerse mümkünü yok ben burada duramayacağım. Zaten günlerdir değişen pek bir şey yok. Hem değişse ne olacak ki ben burada dünyadan uzak bir cenderede yuvarlanırken. Ayaklarımı uzatıp çayımı yudumlamak, arada sahile uzanmak, balığa, kalamara olta sallamak varken, toplanıp top peşinde koşturmak varken, internette dolanmak, güzel bir film seyretmek, maç izlemek varken ne işim var benim burada.

Öffff, öf ki ne öf.


-İyimser gözlüğümle-

Güzel bir bayram geçirdik. Kurbanımızı kestik. İhtiyaç sahipleriyle, eş, dost, akraba ile paylaşmanın tadını çıkardık. Yılbaşı yaklaşıyor. Çoluk, çocuk yeni bir yıla birlikte girmenin bir araya gelmenin hesaplarını yaparken kış hastalıkları bize de uğradı. Hastanedeyiz. Hastane eve yakın, her türlü ihtiyaç için bir koşu gidip gelebiliyorum. Evden karşılanmayacak ihtiyaçlar için dükkanlar, marketler iki adım uzaklıkta. Neredeyse günün 24 saati açık bir yerler var. Hastam öksürük nöbetlerine tutuluyor, ateşler altında, ama gözleriyle bana “çok yorgunsun, beni bırak dinlenmene bak, sen hasta olacaksın” dercesine bakışı var ya, bütün yorgunluğum halsizliğim gidiveriyor. İhtiyaçlar için dışarı çıkmam gerekiyor. Göz kulak olsun diye çağırdıklarım, “merak etme sen işine bak biz zaten buradayız, acele etme” deyip yardımcı oluyorlar. Yorgunluktan sapıttığım olsa da, karşımdakiler beni anlamaya çalışıyorlar. Sabah gündoğumunu sokakta karşılıyorum. Çok uzun zamandır bu saatlerde miskinlik edip kalkmadığıma hayıflanıyorum. Güneş kış ayında ancak bu kadar güzel doğar diyorum. Tepenin ardında önce flu bir fotoğraf oluşuyor, gökte tek kalmış sabah yıldızının hemen ardında. Sonra netleşmeye başlıyor. Elimde küçük su bidonları. Sokak çeşmesinin başına yürüyorum. Oldum olası buranın suyunun tadını bulamıyorum, başka yerlerin sularında. Bu saatte yolda olmazdım böyle zorunlu bir sebep olmasaydı diye düşünüyorum. Balık ağlarının kenarlarına uzanıp uyuklayan köpekleri, denizden dönmüş teknenin sahile uzatılan iskelesinin etrafında bir anfi tiyatronun tribünlerine düzgünce oturmuşçasına balık gözleyen kedileri bu halde görmek başka saatlerde mümkün değil.

Uyumak güzel de, uykuda geçen zaman ömrün yaşanmamış saatleri.

Hasta ihtiyaçları bitmiyor, bitse de onunla böyle günlerde hayatı paylaşmanın verdiği haz daha fazlasını getirip önüne koymaya teşvik ediyor adamı. Dünyayı önüne koyasın geliyor ki; bir an önce acısı azalsın, sıkıntısı bitsin tekrar hayatının neşesi olsun diye. Daha temiz, daha sağlıklı bir yatağa başını koysun diye yatak takımlarını değiştiriyorum.

Doktor, hemşire, hastabakıcı ve ben refakatçi, ekip halinde çalışıyoruz. Semeresini de yavaş yavaş görüyoruz. İyileşme emareleri var. İyi yoldayız. Olacak bu iş, düzelecek. Yılbaşında yine bir arada, çoluk çocuk evimizde olacağız.

Ohhh, ohh ki ne oh.

Hayatın bu yönünü de yaşamak gerekli. Televizyondan, internetten, gazeteden uzaklaşmak, yaşadığı dünyadan elini eteğini çekmek, bir süreliğine günlük yaşamdan uzaklaşmak, hatta günlerce uykusuz kalmak, ağır bir yorgunluk verse de, rutin hayattan ayrılmanın kafamızı boşaltıcı bir etkisi de var.

Hastane odalarında her zaman birileri var ve pek çoğunun yanlarında hasta olmayan birileri de var. Bir hastalık belasını beraber def etmeye çabalayanlar.

Karamsar gözlüğümüz hep takılı, onun orada olmasını, kalmasını sağlayacak o kadar çok olay, durum, bahane var ki. Hem yardıma ihtiyacı olanın, hem kendinin, her anını zehir etmek mümkün. Her şeyi kötüye yormak daha kolay.

Oysa hayatın iyimser gözlüğünü takmakta büyük fayda var. Sağlık için, başarmak için, amaca ulaşmak için, iyi olacağına inanmak için iyimser gözlerle bakmak.

Hasta olanlara acil şifalar, hastası olanlara güç, kuvvet, gayret, sağlık çalışanlarına sabır ve başarılar ve herkeslere öncelikle sağlıklı bir yaşam dileklerimle...

Mutlu yıllar.


Seyfi GÜL



1955











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)