ISSN 1308-8483
O Kadınları İzleyelim / Murat Mehmet UĞURLU
  Yayın Tarihi: 2.11.2005    


O Kadınları İzleyelim

     İki ayrı kentimizde ayrı kentimizde nerdeyse eş zamanlı ve birbirine benzer iki olay düştü gündeme. Birincisi Malatya’daki skandal, ikincisi Tekirdağ-Kumbağ’daki dehşet görüntüleri.
     İkisinin konusu da çocuklardı ve çocukların maruz kaldıkları insanlık dışı kötü ve çirlin muamelelerdi.
     Birinci olay enine boyuna tartışılır izlenimi verdi. Günah keçileri bulundu ve üç tane zavallı kadına yüklendi tüm sorumluluk nerdeyse.
     İkinci olay ise pek eşelenmedi. Soğukoluk (aradan yıllar geçtiği için yer adını yanlış yazmış olabilirim) köle evlerinde kadınların yaşadığı insanlık dışı uygulamaları açığa çıkararak gündeme giren Uğur DÜNDAR, adeta ben hala ayaktayım ve imzamın güvenirliliği tartışılmaz kabilinden yine on ikiden vurdu.
     Bu kez Tekirdağ-Kumbağ tuğla fabrikalarında göründü ve ana sırtında gezmesi gereken çocukların sırtına yüklene caniliği sergiledi.
     Ne var ki Malatya olaylarını verirken cinnete azmettirmeye varacak boyutta çığırtkanlık yapanlar, Kumbağ olaylarında kafalarını kuma gömdüler.
     İlgililer bu durumun özeleştirisini vermeliler gerekçeleriyle. Birinci olaydaki vahşetten aşağı mıydı ikincisi ki sus pus oldular.
     Malatya’da olup bitenlerin birçok yönü ve sonucu var. Herkes aklının yettiğince, gözünün gördüğünce; ideolojik, politik, kültürel, sosyal, ekonomik vs talepleri ve yönelimleri doğrultusunda yorumluyor ve taraf oluyor olaya.
     Ama temel eğilim orada görevli üç kadının linç edilmesine odaklandı.
     O üç kadına verilen ceza ile ulusça vicdanlarımızı aklama kararı aldık nerdeyse. TV yapımcılarının çabası da bu yönde oldu. Sadece o kadınların eylemi ile sınırlı idi görüntüler. Demek ki televizyonculuk böyle yapılıyor. O yapımcıların da bu yurt ve yurttaşlar hakkında idealleri ve bugüne, geleceğe ilişkin projeleri vardır. Ve yollarını aydınlatmayı bu tip olaylar üzerine kurguluyor, prensiplerini, iş anlayışlarını bu minval düzenliyorlardır.
     Sonuç itibariyle onlar da insanlık durumlarının sorumluları arasında yer aldıklarının bilincinde ve bilinçlerine paralel özel donanımlarıyla koşuşturmaktadırlar. O denli güçlüler ki, milyonları hatta milyarları değme illüzyonistlerin kıskanacağı boyutta etkilemektedirler. Kuşkusuz aynı ölçüde de sorumlu ve vicdan sahibi, objektif ve sureti haktan yanadırlar.
     Her nedense olaydaki kadınlara yüklendiler. Toplumsal linç duygusunu körükleyerek o kadınların peşine taktılar izleyiciyi.
     Doğru mu yaptılar?
     Oysa o üç kadın büyük olasılıkla dayaktan, çimdikten ve itip kakmaktan öte bir eğitim almamışlar, doğar doğmaz şiddetin içine düşmüşlerdi. Yaşamlarını her aşamasında analarından başlayarak, babasından, büyük kardeşlerinden ve atalarından dayak yiyerek büyümüşlerdi.
     Muhtemelen evlidirler ve halen kocalarından dayak yemekte idiler günde birkaç öğün. Bakımından sorumlu çocuklardan daha çok şiddetle karşılaşıyorlardı gün boyunca. Hatta iş yerlerinde amirlerinin hakaretlerine, azarlarına ve “işten atarım” türü nice tehditlerine maruz kalıyorlardı.
     Şimdi o kadınlar işten atıldılar ve bakıma muhtaç birer zavallı yurttaş haline getirildiler. Onlar çocuk bakımıyla görevlendirileceklerine yapabilecekleri işte çalıştırılsalardı, bugün ne bu vahşet ortaya çıkacak ne de onlar sokağa terk edileceklerdi.
     İşten atılınca onların geleceklerini düşünen yok sanki. Şu anda toplumun manevi baskınsın acısı ile yanarlarken; yoksulluğun, koca dayağının cenderesinde acıyla kıvrandıkları kimin umurunda.
     O kadınları izleyelim ve nasıl bir dramın içine sürüklediğimizi görelim. Aklı başında insanların üç beş kuruş fazla kazanmak adına bilmedikleri bir işte zorlama yoluyla çalıştırılan bu kadınların akıbetini, takip edelim.
     O kadınları canavar gibi gösterip damgalarken, onların ve çocukların hayatlarını göz ardı etmeyelim.
     Başta kadın dernekleri olmak üzere ilgili kurumları o kadınlara sahip çıkmaya davet ediyorum.
     En az dövdükleri çocuklar kadar ağır travma içinde olduklarını ve her tür desteğe muhtaç durumda olduklarını gözden kaçırmayalım.

     Üç kadını kendi kaderleriyle baş başa bırakarak, onları cezalandırırken haklarını, yurttaş olduklarını ve bakıma muhtaç yurttaşlar kategorisine girdiklerini unutmayalım.
     En güzel yaptığımız şey en zavallıyı bulup suçu ona yükleyerek işin içinden sıyrılmak.
     Bazı haber sitelerine eklenen yorumları okuyunca ve o kadınlara yapılan hakaretleri gördükçe içim sızladı ve yüzüm kızardı. Bir takım zavallı yurttaşlar gücü asıl sorumlulara yetmeyince kendileri gibi zavallı ve savunmasız olan bu kadınlara ağza alınmayacak küfürler yazmışlar.
     O kadınlar işe alınırken başka unvanlarla yapılmıştır iş akitleri. Onlar biz bu işi yapacağız diye diretecek ve iş seçecek konumda değiller.
     Bunu yapacaksın, yoksa bas git denilmiştir onlara.
     Haktan hukuktan ve yoldan yordamdan yoksun bu yurttaşların üzerine gidilmesine son verilmeli ve hakları aranmalıdır.
     Sözün özü; o kadınlar izlenmelidir ve gerekli insani yardımlardan yararlandırılmalıdırlar.
     Sorumlu oldukları oranda cezalandırılmalı ve hak etmedikleri hiçbir müdahaleye ve muameleye maruz kalmamalıdırlar.
     Bu arada Tekirdağ’da yaşananlara ilişkin tık yok, anlamlı ve büyük bir suskunluk hüküm sürüyor kalemlerde.
     Kim bilir bir bildikleri vardır mutlaka.


Murat Mehmet UĞURLU



1626











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)