ISSN 1308-8483
Müzik Ruhun Gıdası / Angül ABAY
Angül ABAY    
  Yayın Tarihi: 2.2.2006    


Müzik Ruhun Gıdası

Sonbahardı, son turumuzdu.

Kamaralar akıyordu, sekiz yolcumuz geliyordu. Bulup buluşturup izolasyonu yaptık, alış veriş, evraklar, tekne yolculuğa hazırdı.

İkişer çocuğu olan, birbirlerini evvelinden tanıyan iki aile tekneye yerleştiklerinde sicim gibi yağmur yağıyordu. Aşçı Rambo yemekleri hazırlamıştı. Ben teknenin miçosuydum. Temizlik, düzen, demir atma vs.’den sorumluydum.

Kuşadası Marina’dan kuzeye yolculuğumuz başladı. Gurupla harika anlaşıyor, onlara Türkiye’yi tanıtıyorduk. Çok içten, güler yüzlü, konuşkan insanlardı. Çelimsiz bedeninden dolayı Rambo dediğimiz Ramazan askerlikte orduevinde öğrendiklerini döktürüyordu. Yemekleri pek sevdiler, zaten her şey taze pişiriliyordu.

Yine de belirsiz gerginlikleri vardı yolcularımızın. Bizden veya yolculuktan kaynaklanmıyordu bu!?...

Kuşadası Körfezi’ni kuzeye doğru geçip Sığacık Limanı’na yanaştık, burası küçücük, çabuk gezip, keşfettiğiniz bir yer; pek sevdiler. Taze kumanyalarımızı ve buz tedarik ettik. Tekrar kuzeye Göklimanı Koyu’na doğru yola çıktık. Yağmur hala sürüyordu, hava lodostu, kamaralarımız da akmıyordu, çok sevinçliydik. Çocukları muhnis neşeli varlıklardı. Çocuklar genelde dar ortamlarda sıkılırlar, tam tersi seyahat kültürleri gereği okey oyunları, sohbetler ve olta ile gayet güzel vakit geçiriyorlardı.

Kokar Koyu’na (Göklimanı) vardık, kıçtan kara demir attık, pasarelya indirildiğinde karaya ayak bastık. Koyda bizden başka tekne yoktu. Annemin de deniz tutması ilaçlarla geçmişti. Onu bu son turumuzda gezsin diye yanıma almıştım, elinde danteliyle salondaki köşesinde keyif yapıyor, yarım Almancasıyla hoş sohbetler sürdürüyordu.

Yağmur yavaşlamıştı, hiç üşümüyorduk, bilakis mayolarımızı giydiğimiz gibi kendimizi o güzel sulara attık. İlk önce çocuklarla ben, sonra büyükler çığlıklar atarak denizin keyfini çıkardık.

Rambo’nun güzel yemeklerinin kokuları koya yayılıyordu. Ben su yaptım güverte, salon, mutfak, kamaraları sildim. Yağmur geçmişti. Koy o yağmurdan yıkanmışlığın tazeliğiyle mis gibi kokuyordu.

Teknede maalesef konyak yoktu, tedarik edilmemişti. Yolcularımız cin ve kırmızı şarapla Çeşme’ye kadar nezaketle idare ettiler.

Burada Rambo bir akya balığının peşinden çarpmasıyla boş yere koştu. Koya bülbülleri şakımaları, keçi sürülerinin çıngırak sesleriyle çocuklar kadar sevinçliydik. Yolcularımızın belirsiz huzursuzluğu yine de sürüyordu…

Ertesi gün Sarpdere (Nergis) Koyu’na doğru yola çıktık, pırıl pırıl bir gündü. Burası üç yapraklı yonca şeklinde bir koydur. Denize düşmüş bir gazeteyi su altında okuduğumu bilirim. Alargaya demir attık, çiftlerden birinin beyinin meğer yaş günüymüş. Kutladık. Gece geç saatlere kadar güvertede oturup sohbetler ettik. Uzun zamandan beri ilk defa bu kadar mutlu olduklarını ifade ediyorlardı. Kürt sorununu ve politika da konuştuk.

Ertesi gün Altınkum’da öğle yemeği yiyip Çeşme’ye girdik. Ben tabii hemen “konyak” tedariğine gittim. Kumanyamızı tazeledik. Günter hanımına tek taş pırlanta bir yüzük aldı. Çocuklar da bir sürü takı aldılar. Ben yeni birkaç müzik kaseti aldım.

Nefis yemekler, güzel hava, harika deniz, müzik, neşe… tatilleri sürüyordu, çok mutluyduk. Tesadüfen aldığım eskilerin disko hiti olan parçalar onları da eski günlerine götürmüştü.

Yolda bana “buralardan daha da güzel yerler var mı?” diye soruyorlardı. Bekleyin dedim ve Eğriliman’dan sonra Foça’ya doğru rotamızda Siren kayalıkları vardı. Hiçbir şey anlatmadan onları Siren kayalıklarına getirdiğimizde nefesleri tutuldu… kendilerini geri gelmemecesine denize attılar. Taaa akşamüstü tekneye bitap döndüler. Gezmek, yüzmek, dalmaktan yorgun düşmüşlerdi. Yüksek nidalarla mutluluklarını dile getiriyorlardı. O belirsiz gerginlikten eser yoktu!!..

Foça’yı da pek beğendiler. Berbere gittiler, alışveriş yaptılar.

Ama ayrılık zamanı gelmişti.

Böyle mutlu kişilerle tanışmak, onlara hizmet etmek bize zevk vermişti. Teknenin hatıra defterine bizim için yazdıkları bir dörtlükte, üç kişilik ve mürettebattan “As”lar diye bahsediyorlardı. Ben de “teknenin ruhu”ymuşum. Kaptan kıskandı.

Müzik ruhun gıdasıydı.

Adres ve telefon numaraları alıp verildi, tekrar buluşma temennileriyle vedalaştık.


Angül ABAY



1520











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)