ISSN 1308-8483
GECE VE BOZKIRIN SENFONİSİ... / Esin ÇAKIR
Esin ÇAKIR    
  Yayın Tarihi: 2.10.2011    


GECE VE BOZKIRIN SENFONİSİ...


''Bir Zamanlar Anadolu'da'', Nuri Bilge Ceylan'ın Anadolu'nun bir yerlerinde sessiz sedasız çekip, Cannes Film Festivali'nde ''Jüri Özel Ödülü''nü alınca ilgimizi yoğunlaştırarak beklediğimiz bir filmdi.

Festivale katıldığını duyduğumuzda, orada o kadar çok ödül verdiler ki artık kazanması zor dedikse de yine yaptı yapacağını ve önemli bir ödül daha NBC hanesine yıldızlarla yazıldı.

Vizyona girdiğinin ertesi günü İstanbul'da Bienal vesilesiyle bulunuyordum. Arada boş vaktimiz kaldığında kendimizi derhal Capitol sinemalarına ışınlayıp çoktandır merak içinde beklediğimiz filme giriş yaptık.

Evet, gerçekten de NBC'nın şu ana kadar çektiği en iyi film ve ödülü de sonuna kadar hak etmiş, helali hoş olsun.

Filmin ilk yarısı tam bir gece senfonisi... O kadar büyüleyici, o kadar keyif verici ki hiç geçmesin, bitmesin istiyorsunuz. Şu ana kadar izlediğim en iyi gece çekilen film statüsünde benden canı gönülden bir Oscar kazandı. NBC'nın daha önceki filmlerini izleyenler onun uzun ve sıkıntılı, diyalogtan yoksun sahnelerini anımsarlar. Bir süre sonra kabak tadı verir.

En iyi fotografsal, sanatsal çekimi de yapsanız nafile!...

Ancak bu filminde gerek gecenin tüm görselliği, gerek yerli yerinde replikler, gerek oyuncu seçimlerinin doğruluğu tam olması gerektiği gibi olmuş ve sonuçta ortaya son derece keyifle izlenen, Türk sinemaseverlerin de göğsünü kabartan bir yapıt ortaya çıkmış.

İlk yarıdaki komedi-trajedi karışımından doğan durumun çok ciddiye alınmamasını sağlayan, aslında korkunç bir olayın peşi sıra giden insanlar güruhu ve kimi diyaloglar Tarantinovari bir tarzı da derinden hissettirmekte. Açılıştaki manda yoğurdu muhabbeti tam da bu bağlamda ''Ucuz Roman''daki hamburger tartışmasına bir gönderme de sayılabilir.



Gelelim benim kişisel eleştirilerime ve tatmin edemeyen sahnelere...

İlk yarı sunulan muhteşem ve büyüleyici ambians ikinci yarının başında, hava ağarmaya başlayınca sona eriyor. Sanki gecenin getirisi olan çokça mistik ve görsel özelliklerin (elmanın yuvarlanışı, gaz lambaları vs...) gizlediği acı gerçek, gün ışıdığında ete, kemiğe bürünüp çirkin yüzünü gösteriveriyor.

Ve olay kasabanın sağlık ocağına intikal ettiğinde, NBC eski filmlerindeki hal-i pür melalini anımsayarak doktorun yüzüne kamerayı odaklayıp güzelim filmi sıkıntıya sokacak duruma getiriyor. Neyse ki otopsi yapılmasının insan üzerindeki meraksal izdüşümleri sonucu durumu toparlıyor.

Filmin konusu benim özellikle öğrenmek istediğim, hep kitaplarda okuyupta gerçek hayatta nasıldır diye düşündüğüm bir olaya parmak basıyor. Sanırım oldukça iyi bir araştırma yapıldığından bürokratik süreç ve kullanılan devlet dili gerçeğe hayli uygun bir şekilde sunuluyor.



Oyunculardan tek tek bahsetmeyeceğim. Her zaman Türk oyuncularının dünya starları ile aynı kulvarlarda olduğunu, hakettikleri yerlerde yer alamadıklarını düşünürüm. Bu filmde de çok doğru oyuncu seçimi yapılmış, sırıtan, aykırı duran yok. (Belki biraz Yılmaz Erdoğan; O da bilindik tarzına çok yakın seyrettiğinden ötürü...) Ben özellikle muhtara bayıldım!.

Bizim girdiğimiz seansta yaklaşık 10 kişi vardı. Bugün öğrendim ki ilk üç günkü seyirci rakamları umulanın çok çok altında. Yazık ki ne yazık...

Bizi yurtdışında böylesine onurlandıran bir filme böylesi acınası bir ilgi takdire şayan açıkçası!!!...

Türk sinemasının övünülecek, gönenilecek filmlerinden birisi olması sebebiyle yürekten desteklenmeli diye düşünüyorum.




Esin ÇAKIR



1919











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)