ISSN 1308-8483
FOÇA DEYİNCE AKLA… / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 4.1.2012    


FOÇA DEYİNCE AKLA…

Öyle içimize işlemiş ki bu kent…

Ne zaman yeni bir şey yapılsa bir şeyler eksik bırakılmış gibi geliyor. O kadar zengin ve işlenmesi gerekeni var ki ne yapsalar tamam olmayacak hissi uyanıyor.

İstiyoruz ki daha güzel olsun, daha güzel, daha daha…

Balıkçı heykeli açıldı ya. Hem de balıkçı kasabalarında bir ilk ya. Gönül istiyor ki; karada parke taşlarına yapışıp kalmasın. Bir kaidesi olsun. Dedikodu ağacından ileri denize doğru uzansın.

Denizin üzerine doğru bir kaidesi olsun. Olsun ki güzelim kayığın dibine çöp konteyneri konmasın, gelip motosikletini dayamasın kimse. Köpek öldüreni çekip üstüne uzanmasın birileri. Sprey boyayı kapıp, bordasında yeni yılımızı kutlamasın magandamız. Heykel birazda kendini korusun konduğu yerle. Çektireceğimiz fotoğrafta gözü rahatsız edecek şeyler olmasın

Öyle ki hissettirsin; “Bizim heykeldeki balıkçı, az önce denizden gelmiş, tekneyi sahildeki mapaya henüz bağlamış, herkeslerden önce Balık Hali’ne balık yetiştirecekmiş, aceleyle ağlardaki balıkları ayıklıyormuş, henüz ölmemiş yavru balıkları denize geri atıyormuş, tabii sahilde bekleyen kedilerin nafakasını da onlara doğru sallıyormuş.”

Balıkçı’nın heykeli, yel değirmenleri’nin sessiz sedasız bitirilen birincisini görmemizi engelledi. Oysa uzaklardan hele gece ışıklar altında öyle güzel görünüyor ki. Deniz tarafından bir başka, seyir terası tarafından bir başka güzel.

Memnun olmayacağız ya, bir şeyler daha isteyeceğiz ya. İsteyelim içimizde kalmasın.

Bitince değirmenler, oradaki su deposu sırıtacak, dağın eteklerindeki konteynerler sırıtıyor daha da sırıtacak, değirmenlere çıkan patikalar sırıtacak. Buraya illa bende çıkacağım diyen yaşlılarla, engellilerle yakınları birbirine girecek, yol isteyecek. Bir avuç bulgur getirdim değirmen öğütsün diyecek birileri. Demez mi… Var mısınız…

Seyir terasından bir başka güzel dedik ya… Seyir terasında çay içeceğimiz, o keyifle Karaburun’dan Atatürk Adası’na uzun bir şeridi kendimizden geçerek seyredeceğimiz günler geliyor. Bir girişimci işe başladı bile. Elde incebelli. Dudaklara giderken tavşan kanı, gözbebeklerine sığmayan Karaburun, Kaleburnu, Büyükdeniz, Küçükdeniz, İngiliz Burnu, Fener, İncir, Orak, Siren’ler, Metelik, Hayırsız. Doğa’nın bahşettiği bir başka güzellik Hayırsız’ı AtatürkAdası yapan muhteşem siluet. Değmeyin keyfime. Gün batımlarının vazgeçilmez mekanı olacak teras, yola çıktı. Geliyor. Hele bir ortaya çıkmaya başlasın. Varsa söylenmesi gereken bir şeyler ondan da esirgemeyeceğiz.

Kim ne derse desin Foça Horoz’dan, Horoz’undan vazgeçmiyor. Demokrasi Meydanı’ndaki eski köşesinde o çokta bakımlı olmayan haliyle bile aranıyor. Azıcık Foça’yı bilenler, sevenler Horoz diyor da başka da bir şey demiyor. Buradan gitti, o bizi bir şeylerle karalamak, mahkum etmek isteyen ülkeye vardı, milli takım formasının göğsüne amblem olarak kondu diye vallahi kendileri anlatıyorlar. Sadece anlatmıyorlar, söz uçar yazı kalır diye liman girişine koca bir kitabeyle de yazmışlar. Biz unutsak, onlar unutturmuyorlar. “Horozumu Kaçırdılar, Daldan dala Uçurdular, Suyuna da pilav pişirdiler” deyip geçiştirilecek gibi değil. Foça Horoz’unu istiyor.

Kırk yılda bir yazıyoruz böyle şeyler. Hepsini söylemek istiyoruz ya ne mümkün. Okumuş yazmış insanların kentinde, hemen herkesin söyleyecek bir sözü var, dile getirecek bir önerisi var. Bizim ki bir küçük seda gibi, birilerinin dikkatinden kaçmış ta belki gösterir gibi, her gün görerek kanıksadığı şeye, bir başka gözle baktırır diye belki.

Bir değirmenle başlayan değişime, bir başka tarihle devam etmeli. Şehrin göbeğindeki su kemerleri acil elden geçmeli. Bir tarihin yok olup gitmesine izin verilmemeli. Foça’yı azıcık sevenler elbirliği yapmalı. Her gün eriyip giden, insan eliyle yıkılıp dökülen, geçmek için yol yapılan, bir ucunda kokoreç satılan, taşları kırılıp atılan, oyulan, ip takılan, ipsiz sapsız otağı, kışın dere yatağı, engelleri aşırmış, bu şehre yüzlerce yıl su taşımış kemerlerle Foça’ya en büyük değişimi yaşatmalı. Yol yapmak için kesilen bölüme güzel bir tak, etrafında görünümü bozan ne varsa yıkılacak, üzerindeki arıktan su akıtılacak, yazın o suyun serinliğinde etrafındaki banklarda oturulacak, başka bir yere taşınmış pazaryerini kentin en güzel meydanı yapacak, gece ışıklarla aydınlatılacak, aracıyla şehre giren, garajda otobüsten inen, önce o tarafa bakacak. Çarşı sınırları zorluyor. Uzayacak. Herhalde buralara uzayacak.

Hayal etmenin ve istemenin sınırı yok…

Bana kalsa fok heykelinin biraz büyükcesini her yerden görünür şekilde Yeşiltepe’nin doruklarına dikerim. Tepeden arabayla inende, denizden limana girende ilk önce aynı şeyi görsün diye. Madem Phokaia fokların kenti.

Gün Batımı, Deniz, Balık, Balıkçı, Horoz, Kedi, Deli, Yel değirmenleri, Su Kemerleri, Duvarıyla Herodot, Tapınağıyla Athena, Hamamıyla Şeytan, Sunağıyla Kybele, Kaleburnu, İngiliz Burnu, Adalar, Talassa ile Deniz, her ikisiyle Karataş, tahta iskelelere şezlong atmış insanlar, gezi tekneleri, sandallar, yazarlar, çizerler, ozanlar, dünyayı hayra boğanlar, zeytini başka, şarabı başka, tarlada binbir çeşit ürünü başka. Taşı peynir gibi kesilen, Karası bağda asılan, yağı zeytinden süzülen. Köpeği denizde yüzen, domuzu mahallede gezen, kavunu tarlada, domatesi güneşte yatan. Camisi, mescidi, mezarlığı taa Osmanlı’dan. İonların kurduğu, Cenevizlinin bi daha kurduğu, Perslerin uğradığı, tuz’un ve şap’ın kenti. Siren’lerin canlar yaktığı, fokların yavrular bıraktığı, kış kıyamette Küçükdeniz’inde pelikanların konakladığı kent. Dahası da var…

Bu kadar albeni, Foça’yı hedefe koymuş gibi. İstense de, istenmese de yeni hastane, toplu konutlar, duble yollar fikirden eyleme dönüşme aşamasında. Reha Midilli Vakfı İzmir Üniversitelerine gelin bir yüksek okul daha kuralım, her şeyini biz yapalım diye adeta yalvarıyor. Modern bir anfi tiyatro için yer gösterin diyor. Çocuk parkları yapalım, ağaç dikelim, dağları taşları yeşile boyayalım diyor. Ömer Hoca “kent surları bir ortaya çıksın burası ülke tanıtım afişlerinin yıldızı olacak” diyor. Birde Athena Tapınağı’nı yükseltirsek yerli yerinde, bakmaya doyulamayacak diyor. Her kesimden insanlar Club Med için haykırıyor. Sadece orası değil. Ulaşım ve altyapı rahatladığında, bu güzelliğe, bir büyük yatırımcı mutlak el atacak ve daha büyük turizm yatırımları gelecek gibi görünüyor. SİT’inde, koruma alanlarının da özüne zarar vermeden Foça büyümenin gelişmenin güzelleşmenin yollarını zorluyor.

Onlar kentlerini, bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular

Bizler o gökyüzünün altında, o en güzel iklimde yaşamanın tadındayız.

Foça deyince akla…

Bir güzel yaşam geliyor farkındayız.


Seyfi GÜL



2785











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)