-Duy sesimi Yasemin, bana kulak ver;
SENİ (artık) SEV(m)İYORUM...
Gurur okudum ben bu satırda. Bir zamanlar –ve aslında hala- sevdiği o nazlı çiçeği tarafından anlaşılamamanın ve kırgınlığının serzenişini okudum o dalgakıranda. Ona söyleyemediği o kadar çok şeyi biriktirmiş ki içinde. Nelere incindi, neleri görmezden geldi kim bilebilir?
Bir zamanlar Yasemin ile kol kola, güle oynaya dolaşılan yollarda, sanki bastığı yeri incitmekten korkarcasına çekingen ve suskun adımlarla, boynu bükük bir yalnızlık mı uzanmakta artık? O büyük coşku yerini buruk, kekremsi tadı ile koyu bir hüzne mi bıraktı?
Her şey Yasemin ile birlikte eksilmiş ve üşüyor mu artık? Sanki bir daha hiçbir bahar yaşanmayacakmışçasına, en puslu sonbahar mı geldi bu defa?
Yasemin meğer ne kadar çok dolduruyormuş kahramanımızın dünyasını. Meğer ne kadar çok sevmiş onu. Ne zaman değişti bir şeyler?
Bu dönüşüm yavaş yavaş, sinsice, fark ettirmeden nasıl da esir aldı sevdalarını? Onun hayatında daima var olacağını sanarak "sahip olmanın" rahatlığı mıydı yoksa sevgisini tüketen?
Oysa sahip oldukça değerini yitirir sevgiler...
Sahip olmaktansa, özgür bırakıp paylaşabilselerdi, sevgileri çoğalacaktı
Kim suçlu, bilinmez... Hem ne önemi var ki artık kim doğru, kim yanlış.. Birinden biri oyunu bozmuş.
Son nokta, kahramanımızın belki de pişmanlığı ve Yasemin'i özlüyor olması... Onu hala seviyor ve ona sesleniyor:
- Hadi, bir şeyler yap, ya da benim yapmama izin ver,
- Eskisi gibi olalım,
- Seni özledim ve hala seviyorum,
- Sensiz her şey anlamsız,
- Ne olur, geri dön....
28.05.2007--KUMBAĞ
|