ISSN 1308-8483

Yaşlı Arkadaşlar, Anneler, Babalar
Siyaz'ın Yedinci Katı   

Nurdan ÇAKIR TEZGİN    
  Yayın Tarihi: 15.3.2007    


Yaşlı Arkadaşlar, Anneler, Babalar



Yaş grubumuzun ortalamasını alabilmek oldukça zor. Kırk ila seksen aralığında gezinen bir zamandaş grubuyuz!

Masamızdakilerin yaş ortalamasından söz ediyorum. Öğle üzeri güneşinin ılık ve esintisiz günlerinde birer ikişer ilişiriz Akif'in geometrik örtülü masalarına. Dört kişilik masalar istihab haddini aşıp, oluruz yedi sekiz kişi ve patlar kahkaha dalgaları yükünü almış ada vapuru gibi güvertede...

Yaş ortalamasını hesaplamaya çalıştığımızda, çok da sağlıklı bir ortalama olmayacağı bellidir. Seksen yaşındaki babasını izleyen kırk yaşındaki genç (!) kadının ruh halini izlemeye çalışmak hiç de zor değil! Kırk-kırkbeş yaşındaki insanların genç olarak tanımlandığı çağdayız artık ne de olsa!

Onun içinden geçenleri biliyorum... Tahmin ediyorum desem daha mı iyi ne.

Diyordur ki; "Bu insanlar benim yaşımdalar ve aynı zamanda da annemle babamın arkadaşları oluyorlar! Sürekli beraberler, sohbetleri yeme içmeleri. Hiç de belli olmuyor aralarındaki yaş farkı aynı masa başında şen şakrak gülüşüp eğleşirken."
"Benim anlayamadığım birşeyler var herhalde" diye içinden geçirdiğini hisedebilmek pek olası.

Kadın, babasının şakalaştığı adama bakıyor, olsa olsa kırkında bir diğeri en fazla elli. Nasıl olur diye şaşırıyor, öyle ya kendi arkadaşları arasında belki de en yaşlısı kendisi. Nasıl bir anlaşım birlikteliği içinde acaba bu grup? Yarım asırlık yaş farklarıyla!

İnsan ebeveynleri konusunda gereğinden fazla önyargılı olabiliyor. Onları anne baba mevkiinden başka bir yerlerde görmek istemiyor, oysa ki onlarda sıradan insanların hayatlarını yaşıyorlar. Gündelik yaşamları içinde her mevki ve neviden arkadaş ve dostları var onların da, tıpkı bizim gibi...

Yok yok, illa da anne-babamızdır onlar...
Sorumlulukları olan, sorumluluğumuz olan organik ve inorgonik bağlarımızın sımsıkı örüldüğü can-kan-gen üçlememizin çıkış merciidir onlar. Geçmişimizdir, tarihi soyağacımızdır. Yok saymakla yok olmayan, görmemekle görünmez olmayan içimizdeki vicdan sesimizdir, bizim öncemizdir onlar.

Onlar; Anne ve babalarımızdır...

Pek çoğumuz ana babalarımızın yaşındaki insanlarla arkadaşlık etmekten gocunmayız, hatta; çok da iyi ilişkiler içinde olduğumuz niceleri vardır günlük yaşamlarımızda. Hoşsohbet ve belli bir uyum içinde sür-git birlikteliklerdir bunlar. Kendi büyüklerimizin kan bağı sorumluluğu arkadaş ilişkilerimizde bulunmayacağı için de, ayrı bir rahatlık duyarız sanki...

Birçoğumuz kendi büyükleri için; Çocuklarını baston değneği yapıp, yaşam sigortası gibi görenlerden değiller deyip gülüşüyoruz !

Öyle demeyin neleri var, yapmışlar vaktiyle dörder beşer çocuk, sırf yaşlılık günlerini düşünerek. İşi şansa bırakmak olmaz, büyük oğlan bakmazsa küçük oğlan bakar, küçük kız bakmazsa büyük kız bakar triplerindedir birçok ebeveyn. Yok öyle yağma, boşuna mı büyüttük onları biz? Ne çileler çektik zamanında, yemedik yedirdik, giymedik giydirdik niçin? Yaşlılıkta evlat rahatı edelim diye, değil mi ama?

Nasıl bir zihniyettir diyeceğim lakin, çoğunluğun yaşama karşı görüşü duruşu bu ne yazık ki .
Çok hassas dengeler bunlar. Ebeveynin beklentileriyle evladın beklentileri apayrı dünyaları barındırıyor içlerinde. Karşılıklı bir uyumun varlığının hüküm sürebildiği ilişkiler parmakla sayılamayacak kadar az.

Ebeveyn, yaşını başını aldıkça çocuklaşıyor. Çocuklaşmasa bile çocukça davranmaya özeniyor. Etraftan gördüğü birkaç canlı örnek, yaşlılara o kadar cazip geliyor ki!

Bir kadın vardı, erken yaşta kocasını ve çocuğunu trafik kazasında kaybetmiş, bir daha evlenip yeni bir hayat kurmamış kendine. Adeta yaşama küsmüş anne babasının yanına taşınıp bütün hayatını onlara vakfetmiş. Sadece alışveriş için dışarı çıkan, yaşlıların isteklerini yerine getiren hayırlı (!) bir evlat olarak gül gibi yaşayıp giden bir kadın.

Gülerken görmezdi o kadını hiç kimse. Elleri kolları dolu geçerdi pazar yada market dönüşü. Davet etse de konu komşu, daima bir bahane bulurdu katılmamak için insanlar arasına. Pek ender yakın komşusuna giderdi en fazla yarım saatliğine. Evde olurdu aklı fikri, ya anne babasının bir ihtiyacı olursa diye! Bu kadının, anne babasına düşkünlüğünü ballandıra ballandıra anlatırdı mahalle eşrafı. Hele yaşlı kadınların ağzının tesbihiydi, "nasıl hayırlı bir evlat olduğu" Öyle ya; her şeyiyle ilgileniyordu yaşlılarının, baş tacı ediyordu kesinlikle cennetlikti...

Bu tür vakalar örnek gösterilirler dosta düşmana. Olması gereken doğru örnek olarak! Diğer tarafta hiç kimse o gencecik insanın diri diri mezara girmiş yaşam sağırlığını görmek istemez, kendine ait bir yaşam kuramamış olmasının vabalini de kadere yüklemekte bir bahis görmez. Suçlu kaderdir! Ne mutlu ki, o da kaderine razı olup, ana babasına en iyi şekilde bakmakla hazırlanmaktadır kendi ölümüne.

Yaşının erdem ve yüceliğiyle, bilgece davranan ebeveyn sayısı o kadar az ki. Hak hukuk gözeten erdemli yaşlıları yok saymamalı elbette. Onların varlığı değil midir gençleri geleceğe ilişkin umutlandıran...

80 Yaşındaki arkadaşımızın sağlıklı ve nüktedan sohbetine imrenirken, akıbetimizin onunkine benzer tasarlanması konusundaki içten dileklerimizi defalarca tekrarladık.

Yaşlılığımız; böyle aklı başında, sağlıklı beden ve ruh birlikteliğiyle karşılasın bizi, bizleri..

Nurdan ÇAKIR TEZGİN




Okunma: 3015









   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)